Eyyüp Demir / Demokrat Haber

“İnsan” ve “hak” olgusu “beden ile ruh”, “biçim ile içerik” gibidir. Biri olmadan diğeri de olmaz. Hakkın yok edildiği bir toplumda insan tek başına anlamlı değil, insanın olmadığı bir toplumsal yapıda da haktan söz edilmez. Bundandır ki, sosyal bir varlık olarak bizler hep bu hakkın korunması için bir çaba içindeyiz. Bunu örgütlü bir şekilde yürüten ve 28 yılıdır aralıksız olarak büyük bir çaba içinde olan İnsan Hakları Derneği (İHD)’nin de tüm hedefi bu hakların gasp edilmesini engellemektir.

12 Eylül darbesi etkisindeki Türkiye’de 17 Temmuz 1986 yılında, 98 insan hakları savunucusunun bir araya gelerek kurdukları İHD, bugüne dek çok sayıda haksızlığı önlerken, bir o kadar da haksızlığa uğrayıp, büyük saldırılarla karşı karşıya kaldı.

28 yılını geride bırakan ve 17. Olağan Genel Kurulu’na giden İHD’nin şimdiki Genel Başkanı Av. Öztürk Türkdoğan ile görüştük.

ÖZTÜRK TÜRKDOĞAN KİMDİR?

Altı yıla aşkındır İHD Genel Başkanlığı yapıyor. Kars’ın Selim ilçesi Laloğlu Köyünde doğdu. İsim etimolojisine bakıldığında yüzde yüz Türk olması gerekirken, tam tersine Kürt’tür. 1988 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne başladı ve 1994 yılında buradan mezun oldu. Avukatlık mesleğini sürdüren Türkdoğan, 1998 yılından beridir Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES)’nda Hukuk Danışmanlığını görevini yürütmektedir. 2002-2009 yılları arasında da Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Hukuk Danışmanlığını yaptı. 2002 yılından beri İnsan Hakları Derneği Merkez Yönetim Kurulu üyesi olup 2008 yılından beri derneğin genel başkanlığını yürütmektedir. 2013 yılında oluşturulan Akil İnsanlar Heyeti içerisinde de yer almaktadır.

https://www.demokrathaber.org/images/upload/%C4%B0HD-1.jpg

Türkiye’de hak ihlalleri çeşit çeşittir, saymakla bitmez. Bunlardan biri bildiğimiz gibi Kürt çocuklarına verilen Kürtçe isimlerle ilgiliydi. Merakımı bağışlayın, Karslı bir Kürt olarak isminizde bu denli Türk vurgulu ifadelerin bir öyküsü var mı?

(Gülümseyerek). Elbetteki her ismin kendine özgü bir öyküsü olur; dedelerimiz ve babalarımız bize isim verdiklerinde mutlaka isimlere kendilerince bir anlam yüklerler. Ki bizler de öyleyiz, çocuklarımıza bir isim bulurken bir hayli hesap yaparız. Ailem aslen Dersim/Pülümür/Tercan arasındaki bölgeden. 20. yüzyılın başında göç etmiş ve Kars Selim İlçesi Laloğlu Köyü’ne yerleşmişler. Dolayısıyla Dersim’deki aşiretlerden Türkçe ismi ile Lolan, Kırmancki ismi ile Loluç aşiretindenim. Soyadı kanunu çıktığında ailemize Türkdoğan, Türkyılmaz ve Karataş soyisimleri verilmiş. Ben doğduğum zaman Belçika’da bulunan amcamın isteği üzerine ismimi Öztürk koymuşlar. Hikaye bundan ibarettir. İlkokula başladığımda Türkçe’yi çok az konuşup Kırmançki (Zazaki) konuşuyordum. Zamanla asimile oldum. Ancak halen anadilimi rahatlıkla anlayabiliyorum ve biraz eğitimle konuşabilecek duruma gelebilirim.

Köken Dersim olduğuna göre, isim ve soy isimdeki vurgu şimdi daha iyi anlaşılıyor. Belliki geçmişin bir haksızlığı sizin üzerinizde kendisini göstermiş.

Evet, öyle de diyebiliriz.

Şu an bir insan hakları örgütünün genel başkanlığını yapıyorsunuz, insan hakları derken ne anlamak gerekiyor?

Onurlu her insanın başkalarına karşı savunabileceği ve ileri sürebileceği çeşitli hakları vardır. Biz genellikle insan onuru üzerine adalet, barış, eşitlik ve özgürlük kavramlarını insan haklarının bütününü oluşturan temel kavramlar olarak açıklarız. Bunları yan yana getirdiğimizde ve savunduğumuzda ortaya insan hakları çıkar.

Darbe üzerine darbelerin geldiği ve hak ihlallerinin doruğa taşındığı Türkiye’de muhakkak İnsan Hakları Derneği’nin de bir çıkış öyküsü var değil mi?

https://www.demokrathaber.org/images/upload/%C4%B0HD2.jpgAslında İnsan Hakları Derneği’nin çıkış öyküsü sorduğunuz soruda gizlidir. 1980 darbesinden sonra Türkiye hak ihlallerinde en üst seviyelerdeydi. Bu hak ihlallerine karşı bireysel çıkışlarla bir sonuç alınamayacağı ortadaydı. Bu nedenle 17 Temmuz 1986 yılında 98 insan hakları savunucusu tarafından derneğimiz kuruldu. O dönemin aydınları ile çocukları cezaevlerinde bulunan annelerle birlikte böyle bir oluşuma gidildi. İHD’nin ilk Genel Başkanlığını Av. Nevzat Helvacı yaptı. Daha sonra Akın Birdal, Hüsnü Öndül, Yusuf Alataş, iki aylık bir dönem için Reyhan Yalçındağ Baydemir ve son 6 yıldır ben dernek başkanlığını yürütüyorum. Bugüne kadar 17 Olağan Genel Kurul yaptık.

Az değil, 28 yıl Türkiye’de haksızlıklarla mücadele etmek. Genelde böyle kuruluşlar çok haksızlıkla karşı karşıya kalıyor, sizde de oldu mu?

Bu işin birazda doğasında var, çünkü siyasal iktidarla uğraşıyorsunuz. Yaptığınız her şey hoşlarına gitmeyebilir. Derneğimize yönelik olarak kamuoyuna yansıyan çeşitli belge ve bilgilerden de anlaşıldığı kadarı ile bizzat Genelkurmay tarafından hazırlanan çeşitli andıçlar üzerine bazı fiziki saldırılar gerçekleştirilmiştir. Bunların en önemlisinde 12 Mayıs 1998 tarihinde genel başkan Akın Birdal’ın dernek genel merkezinde silahlı saldırıya uğradı. Bunun yanı sıra Hüsnü Öndül milliyetçi bir grup tarafından 1999 yılında genel merkezde yumruklu saldırıya uğradı. İHD’nin 25 üye ve yöneticisi silahlı saldırı sonucu öldürülmüştür.

Sadece dernek bünyesinden 25 kişinin yaşamını yitirmesi… rakam çok yüksek?

Bununla da kalmadı, yönetici ve üye olmak üzere yüzlerce kişi soruşturmalardan geçti veya tutuklandılar.

Peki, İHD’nin hakkını arayan bir kuruluş oldu mu? Örneğin bu tür uluslararası kuruluşlarla bağlantınız var mı?

Tabi aynı kulvarda faaliyet yürüten uluslararası örgütler birbirine destek çıkarlar. Bize de destek olanlar oldu. Aynı şekilde biz de böyle bir durum ortaya çıktığında onları destekleriz. Zaten İHD, Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FİDH) ve Avrupa Akdeniz İnsan Hakları Ağı (EUROMED) üyesidir. Her iki kuruluş yönetim kurulunda temsilcileri bulunmakta.

Bunun dışında Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği ve BM İnsan Hakları Mekanizmaları ile düzenli istişareler içerisinde.

Türkiye hak ihlallerinde ‘birincilikler’ alıyor. Siz İHD olarak bu ihlaller karşısında gerekeni yerine getirebildiniz mi?

Türkiye’deki insan hakları ihlalleri ile ilgili farkındalık yaratılmasında ve insan hakları bilincinin gelişmesinde İHD’nin önemli katkıları olmuştur. İhlaller devam ettiğine göre görevimizi layıkı ile yapabilmiş değiliz, ancak bu durum dünya insan hakları hareketi için de geçerlidir. Bu geçmişte vardı öyle görünüyor ki insan olduğu sürece de devam edecek. Ama temennimiz odur ki, hiç yaşanmasın, olsa bile en az düzeyde olsun.

AKİL İNSANLARIN KATKISI BİR YERE KADAR

Başından beridir Akil İnsanlar Heyeti içinde bulunuyorsunuz. Türkiye’de gündem çok hızlı değişiyor. Bir çözüm süreci başladı ve sendeleyerek de olsa ilerletilmeye çalışılıyor, neler oluyor sizce bir çözüm çıkar mı?

Ben bu süreçten Kürt sorununun demokratik yoldan barış içerisinde çözümünü anlıyorum. Elbette umutluyum. Süreç zorludur kolay değil. Dünya örnekleri bunun böyle olduğunu göstermiştir. Taraflar başlattıkları sürecin ortasındalar. Bu süreçten vazgeçen kaybedecek. Her iki tarafta bunu bilmekte. Bu nedenle süreci ilerletmekten başka bir seçenekleri yok.

Ama son günlerde süreç çözümsüzlüğe doğru gidiyor gibi görünüyor, bu konuda ne dersiniz?

Bu sorun şundan kaynaklanıyor. Hükümet soruna daha çok güvenlik eksenli yaklaşıyor. Kürt siyasal hareketi ise Kürtlerin statü talebinin karşılanması bakımından daha fazla özgürlükçü yaklaşılmasını istiyor. Ayrıca Kürtler 4 ülkede yaşayan Kürtlerin sorunlarının birbirinden ayrılamayacağını ve soruna coğrafik anlamda Kürdistan boyutu ile yaklaşılmasını istiyor. Bu nedenle Kobani çok önemlidir. Türkiye nihayet Kobani’nin önemli olduğunu anladı.

Ya çözülmezse…

O zaman bizi pek aydınlık olmayan bir kaos bekliyor.

Kürtler arasında bir birlik havası gözleniyor. Duhok buluşması sonrasında Peşmerge Kobani’ye geçti. Sizce bu çözüm sürecine nasıl etkide bulunur?

Elbette sürece olumlu etkisi olacaktır. Başta Türkiye olmak üzere bölge ülkelerinin ve büyük devletlerin Kürtlerin iç işlerine fazla karışmaması gerekir. Kürtlerin de bu konuda biraz daha fazla duyarlı olması lazım.

Son bir soru Akil İnsanlar Heyeti bundan sonra ne yapacak?

Akil İnsan Heyeti’nin katkısı bir yere kadardır. Şu anda “çözüm için sivil irade” tarzında 24 akil insanın başlattığı bir sivil çalışma var. Dolayısıyla akil insanlar heyeti içerisindeki kişilerin barışın toplumsallaştırılmasında katkıları devam edecektir.