Kadir Kaçan / Demokrat Haber Diyarbakır

AKP Hükümeti'nin oluşturduğu Akil İnsanlar Komisyonu'nda yer alan Zübeyde Teker ile konuştuk.

Teker, Tutuklu Hükümlü Aileleri Dayanışma Dernekleri Federasyonu (TUHAD-FED) Başkanlığını yürütüyor.

Yüksek mühendis bir babanın kızı olan Teker son dönemde cezaevleri sorunlarına ilişkin çalışmalarıyla çok konuşuldu. Açlık grevlerinin sonuçlanması için çok çalıştı.

Barış ve çözüm sürecinin başlamasıyla, Akil İnsanlar Komisyonu'nun Doğu Anadolu Grubu'na dahil edildiğini 2 Nisan'da Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay'ın telefonla araması üzerine öğrendikten sonra federasyon ve BDP ile konuyu görüştükten sonra heyete dahil olmayı kabul etti.

Karakol yapımlarını protestolarda yaşanan olaylara değinen Zübeyde Teker, "Karakollara dair halkın hassasiyeti en üst boyuttaydı. Lice meselesinde anlaşılması gereken temel nokta Kürdistan’da binlerce insanın götürüldükleri ya da çağrıldıkları karakollardan bir daha evlerine dönememeleridir. Halen yakınlarının kemiklerini arayan binlerce aile var. Ayrıca binlerce insanın işkence, taciz ve tecavüze maruz kaldığı yerlerdir karakollar. Yani kısacası Karakolları Kürt kıyım merkezi olarak da tanımlayabiliriz" diyor.

“HÜKÜMET YAPILMASI GEREKENLERİ ERTELEME EĞİLİMİNİ ÖNE ÇIKARDI”

Gezi Parkı eylemlerinin barış sürecinin aksamasına neden olduğunu iddia edenler var, bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Gezi parkı sonuçları itibarı ile bakıldığında bazı çalışmalarımızın aksamasına zemin oldu, kaos süreci hükümeti tedirgin etti ve tüm dikkatini darbe girişimi olarak gördüğü Gezi’ye verince ikinci aşama için yapılması gerekenleri erteleme, gerekçelendirme eğilimini öne çıkardı.

KARAKOLLAR KÜRT KIYIM MERKEZİ

İçerisinde bulunduğunuz Doğu Anadolu Akil insanlar grubu olarak Başbakan'a karakol yapımının durdurulması için öneri sunmuştunuz. Şimdi Lice olayı gerçekleşti. Fakat iktidar Lice’de yaşanan olayları uyuşturucu üretenlerin işi olarak yorumluyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Öncelikle rapordaki talepler bizim değil halkın talepleriydi. Karakollara dair halkın hassasiyeti en üst boyuttaydı. Lice meselesinde anlaşılması gereken temel nokta Kürdistan’da binlerce insanın götürüldükleri ya da çağrıldıkları karakollardan bir daha evlerine dönememeleridir. Halen yakınlarının kemiklerini arayan binlerce aile var. Ayrıca binlerce insanın işkence, taciz ve tecavüze maruz kaldığı yerlerdir karakollar. Yani kısacası Karakolları Kürt kıyım merkezi olarak da tanımlayabiliriz.

Hükümetin bu konudaki açıklamaları utanç vericiydi. Roboski'ye ‘kaçakçıydılar yaşasalardı terörist olurlardı’ diyen bir zihniyet, Lice'deki katliam girişimini de meşrulaştırmak için uyuşturucu baronları suçlaması ile kendini aklamaya çalışıyor. Bu kabul edilir olmadığı gibi o eroin tarlalarının ekiminden satımına kadar içinde askeri yetkilileri var. Bölge halkı bu gerçekliği çok iyi biliyor.

“TOPLUMUN DEMOKRATİKLEŞME TALEBİ PARTİLERDEN İLERİ”

Kürtlerin sürece ilişkin endişeleri görüldüğü kadarı ile sizlerle net bir şekilde paylaşılmış. Peki bunları sunduğunuzda Başbakan’ın tavrı neydi? Mesela Başbakan’ın yüzünde herhangi bir ifade değişimi oldu mu?

Birincisi bu raporlarda sadece Kürtlerin değil Türkiye halklarının da talepleri söz konusuydu. Halkın temel talepleri maksimum demokrasi ve kalıcı barıştı. Ayrıca yaptığımız çalışmalarda yaşanan acılardan ciddi dersler çıkarıp olgunlaşmış toplumsal yapılar gördük. Toplumun demokratikleşme ihtiyacı ve talebi şu anki siyasi partilerin talep ve söylemlerinden çok çok ilerideydi.

Meseleleri hassasiyetler üzerinden değil ortak değerleri çoğaltmak üzerinden ele almak daha kapsayıcı olur diye düşünüyorum. Açıkçası sunumlar sırasında Başbakanın yüz ifadelerine dikkat etmedim.

“DİLİPAK, BARIŞ MESELESİ İÇİN ÇIRPINAN KİMLİĞİ İLE YER ALDI”

Abdurrahman Dilipak ile aynı grupta olmak nasıl bir duyguydu? Dilipak zaman zaman nefret söylemleri kullanmakla eleştirilen bir isim, halkın tepkisi olmadı mı?

Öncelikle grup arkadaşlarımız ile geçirdiğimiz iki ay hepimiz için öğretici ve eğitici bir süreçti. Dilipak hoca ayrı bir enerjisi olan ve yıllardır toplumsal barış meselesi için çırpınan kimliği ile yer aldı. Benim için önemli olan Dilipak'ın bu kimliğiydi. Halkın genelinde de hepimizde de ona karşı sempati vardı.

“ÖCALAN'IN MUHATAP OLMASI KÜRT HAREKETİNİN BAŞARISIDIR”

Açlık grevlerinden sonra Öcalan’ın muhatap kabul edilmesi bir zorunluluk muydu iktidar için yoksa bir bütün olarak Kürt hareketinin başarısı mıydı?

Sayın Öcalan ile hükümetin tekrar temasa geçmesini tek başına açlık grevlerine bağlamak doğru bir yaklaşım olmaz. Evet açlık grevleri, Rojava (Suriye’deki Kürt Bölgesi) devrim süreci, gerillanın saha hakimiyeti, tüm siyasi soykırım operasyonlarına rağmen Kürt halkının mücadele ve direniş noktasındaki tutumu bir bütün olarak hükümeti Sayın Öcalan ile görüşmeye zorlayan koşullardı. Yani bir bütün olarak Kürt hareketinin başarısıydı.

BDP ve PKK dışındaki Kürt siyasal aktörler sürece dahil edildi mi? Mesela sizler farklı partilerle konuştunuz mu?

Evet, Kürdistan’daki farklı siyasi kesimler toplantılara, STK toplantılarına katılım sağlayarak kimliksel, kültürel, iktisadi, hukuksal, ekolojik anayasal taleplerini dile getirdiler.

“HÜDAPAR'IN KÜRT KİMLİK SAVUNUCULUĞU SAMİMİYETTEN UZAK”

Kürt ve İslamcı özellikli bir parti olan Hüdapar PKK ve BDP‘yi çok eleştiriyor. Siz bu duruma ilişkin ne söylemek istersiniz?

Hüdapar namı değer Hizbullah, bugüne kadar devlet içindeki karanlık güçler ile ilişkilenip kendi halkının özgürlük mücadelesine karşı binlerce faili meçhulü gerçekleştirmiştir. Yani özünde Kürt kimlik mücadelesi yürüttüğü iddiası tamamen gerçek dışıdır. Şu anda da Kürt kimlik savunuculuğu samimiyetten uzaktır. Kürt halkı kendisine ihanet edeni tarihin hiçbir döneminde unutmadı bundan sonrada unutmaz. Arkadan haince satırlı saldırılar yaparak yüzlerce insanımızı katlettiler. Ayrıca tüm Kürdistan'da Hizbul-Kontra olarak bilinmelerini açıklayabilecekler mi?

“HİZBULLAH GİBİ MARJİNAL YAPILAR DEVLET ELEŞTİRİSİ YAPAMAZ”

Kürt partileri içerisinde iktidar kavgası mı yürütülüyor?

PKK'nin iktidar kavgası olamaz çünkü PKK milyonlaşmış bir halk hareketidir, yani özcesi halkın kendisidir, ama Hizbullah gibi marjinal yapılar varlıklarını dayandıracak güçlere her zaman ihtiyaç duyarlar. O yüzden de hep devlet gibi mekanizmalar ile iç içe geçen ilişkiler ağına sahiptirler ve hiçbir zaman devlet eleştirisi yapamazlar.

Hüdapar'ın size yönelik eleştirilerine ne diyorsunuz?

Ben inandığım doğruları söylemekten sakınmayacak bir mücadele geleneğindenim ve onlara dair gerçekleri açıklıkla ifade ediyorum meselenin özü bu.

“TÜM SİYASİ TUTSAKLARIN SERBEST BIRAKILMASINI İSTİYORUZ”

Tutuklu Hükümlü Aileleri Dayanışma Dernekleri Federasyonu (TUHAD-FED) olarak çalışmalarınız ne durumda?

Siyasi tutsaklarımıza dair talebimiz net, başta Sayın Öcalan olmak üzere tüm siyasi tutsakların serbest bırakılmasını istiyoruz. Bu taleplerimize dair eylem etkinlik ve çalışmalarımız devam ediyor. Ayrıca seksen cezaevinde 9 binin üzerinde tutuklu ve hükümlü durumda olan siyasi tutsağımız var. Bu sayının içinde iki yüze yaklaşan çocuk ve dört yüzün üzerinde kadın var.

Beş yüze yakın hasta tutuklu içerisinde yüz yirmiye yakın PKK ve KCK tutuklusu hasta var. Hasta tutukluların on beşinin durumu ağır. Sadece iki hasta serbest bırakıldı. Diğerler hasta tutuklular ile ilgili Adli Tıp kurumu siyasi yaklaşımlarından dolayı red cevabı verdi. Bu duruma dair itirazlarımızı ilettik, eylem ve etkinliklerimizle arkadaşlarımız bırakılıncaya kadar çalışmalarımızı yürüteceğiz.