Zuhal Özden / Demokrat Haber

Merhaba Ece Uslu, öncelikle bu sohbet için teşekkür etmek istiyorum. Eskiden kadınlar yan yana geldiklerinde erkeklerden modadan evliyseler çocuklarından kocalarından hayallerinden hayal kırıklıklarından bahsederlerdi. Şimdi yeni bir şey oldu kadınlar sokağa indi, evde oturan kadınların seslerini yükseltmelerine sebep olacak her gün bir takım olaylar oluyor, bunları sosyal medyadan, basından takip ediyor kadınlar ve artık yalnız olmadıklarını biliyorlar.

Birçok kadın kuruluşu var kadının sesini duyuran. Benim soru önceliğimin kadın olmasının sebebi de sizin oynadığınız dizi. Orada bütün kadınların bir hikayesi var ve ortak noktaları karşı cinsin onları sırf kadın yanlarından kuşatmış olması. Mesela dizide kocanız Murat’ın size önceki hayatından hiç bahsetmemesi, oğlunuzu öldü diyerek başkasına vermesi. Bu müthiş bir konu tek başına ve bizim toplumuzda çok yaşanan bir olay. Kayınvalidelerin kocaların annelerinden izinsiz çocukları birilerine verdikleri hikayelerle dolu etrafımız. Bizim toplumuzda erkeğin kadına bu kadar nüfus etmesi, hayatını ele geçirmesi konusunda ne düşünüyorsunuz ve kadınlar bu konuda neler yapmalı sizce.

Ataerkil bir toplum yapısında ve yüzlerce yıllık geleneklerle kuşatılmış bir ortamda kadının işi gerçekten zor. Bence öncelikle yapılması gereken kadınların her alanda kendini eğitmesi ve geliştirmesi, böylece daha aktif olarak hayatın içinde yer alması şart. Eğer kadın kendini eğitirse erkeği de eğitebilir ve bu kuşatmayı kırabilir.

Özgecan olayını biliyorsunuz, çok acı bir olaydı, sosyal medyada #sendeanlat hashtag’ı çok ilgi gördü ve kadınlar başlarından geçen taciz olaylarını anlattılar. Beren Saat ve Cumhuriyet gazetesi yazarı Işıl Özgentürk kendi başlarından geçenleri anlatan yazılar yazdılar. Kadınların bu cesur hareketi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Zaten olması gereken bu. Bundan utanacak olan bu tür olayları yaşayan kadınlar değil onlara bu kötülükleri yapanlar ve buna sessiz kalanlardır.

Sizin dizinizi gerçek kılan bir başka yan her karakterin kendi içindeki gerçeğin de seyirciye düzgün verilmesi, yani birçok dizide olduğu gibi iki boyutlu değiller her yanlarıyla hayata geçen karakterler. Mesela Kazım, yıllarca Sibel’in hayatını kabusa çevirmiş ama şimdi Özlem’e aşık ve ona merhametli davranan tek kişi. Biz onun neden Kazım olduğunu geçen sezon Özlem’le ilgili yaşadıkları sahnelerde öğrendik. Ya da Özlem neden bu kadar hırslı biliyoruz. Abisi neden bu kadar öfkeli. Onların geçen haftalardaki yüzleşmeleri çok dokunaklı ve sahiciydi. Gerçek hayatta da her şey tek renk değil. Sizce bizim dizilerimizin eksiği ne, neden karakterler her zaman canlanamıyor bir türlü sahici olamıyorlar.

Çünkü genel klişeler üzerine ve önceden kabul edilmiş formüller üzerine hikayeler yazılıyor. Seyircinin bunlara daha çabuk inanacağı yanılgısına düşülüyor. Oysa ki gerçek hayatta iyilikler ve kötülükler birçok ayrı şey yüzünden yaşanabiliyor. Gündelik hayatta kimse mutlak kahraman değil ya da mutlak kötü değildir aslında. Artı ya da eksileriyle hepimiz bu vahşi hayata tutunmaya çalışıyoruz sadece.

Zerda ve Kara Melek, öyküsü kuvvetli dizilerdi o yüzden başarılı oldu, siz de insanların hafızasına o dizilerde daha çok kazındınız bana göre ama ben sizi Koca Kafalar’da da seyretmiştim, kısa saçlarınızla çok şirindiniz ve çok kendinizdiniz. Komedi oynamak istemezsiniz, duru bir güzelliğiniz var neşeli eğlenceli bir karakter size çok yakışır bence. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Şimdiye kadar biraz plastiğimin de etkisiyle belki, daha çok mücadele eden ve haksızlıklara karsı gelen kadın karakterleri oynadım ya da bana hep bunlar teklif edildi. Ancak her oyuncu gibi ben de farklı roller oynamak istiyorum ve ayrıca denemelerim de oldu. En son bir tiyatro oyununda üstelik de çok neşeli bir komedide biri erkek iki ayrı karakteri canlandırdım, seyirci de çok sevdi, dolayısıyla böyle alternatif roller oynamak her zaman kafamda var.

Sizce biz kadınların aşık olunca kimyası erkeklerden daha çok mu bozuluyor ya da bize neler oluyor? Biz sevdiğimiz zaman daha çok tavizkar oluyoruz sanki. Mesela ben evde babamın su ver, demesine bile tahammül edemezken yıllarca kocamın her istediğini koşarak neşeyle yerine getirdim. Direk kendimizle ilgili bir hayatın parçası oldukları için mi bu kadar cömert davranıyoruz ödün vermekte acaba? Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz. Mesela sizin şimdi oynadığınız karakter oğlu hakkında gerçekleri öğrenirse kocasına karşı duygular ne kadar değişir. Ben Narin karakterini de affedeceğini düşünüyorum mesela. Şikayetçi olmayacağını. Ve söylemem lazım Narin’in hapse girdiğinde Oğuz komutanla konuşması muhteşemdi. Onu bu zamana kadarki davranışlarını açıklayan çok güzel diyaloglardı. Bazen dizinin tüm karakterleri roman kahramanı gibi ama itici olmayan çok duygusal konuşmalar yapıyor, o bölüm de öyleydi. Galiba seyirciyi ekranda tutan da bu diyaloglar. Sizce, kadınlar erkeklere göre daha mı çok merhametli ve vicdanlılar ya da biz kadınlar yani anne yanımızla, oğullarımıza ne yapıyoruz da onları iyice öteki yapıyoruz? Kızlar söze erkekler diye erkekler de kadınlar diye başlıyor. Oysa hepimiz insanız önce.

Bu soruya ancak genel bir cevap verebilirim. Biz kadınlar genellikle ilişkilerimizde tavizkar olan tarafız. Her şeyin güzel gideceğine ve sonsuz bir mutluluğun bizi beklediğine inanıp kalbimizi, ruhumuzu sevdiğimiz insana sonuna kadar açıyoruz ve işler öyle bir hale geliyor ki; bir bakıyoruz sürekli kendinden ödün veren taraf biz olmuşuz. Buradaki denge bozulunca da ne mutluluk kalıyor ne de huzur. Bu genel yaklaşımı kendi yetiştirdiğimiz oğullarımıza da örnekleyebiliriz. Maalesef Türkiye'de anneler oğullarını aşık oldukları adamla kurdukları ilişkideki gibi bir dengesizlikle yetiştiriyorlar belki de. Yani onlara sorumluluk vermek yerine, onların çaba göstermelerini sağlamak yerine sadece onların ruhlarını yücelterek, her istediklerini yaparak onların daha sonra kendi kız arkadaşlarıyla yaşayacağı ilişkilerde yeni dengesizliklere zemin hazırlıyoruz.

Tiyatroda iki oyununuzu seyrettim bu zamana kadar, hepsinden de çok etkilendim. Sizce farklı karakterleri oynamak konusunda tiyatro daha mı uygun? Yapımcılar mı en çok etken oyuncuların birbirine yakın rollerde oynamasına. Çünkü bu onların talebi olmalı öncelikle. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Yapımcılar konusuna katılıyorum. Aslında Tiyatro oyuncuya daha bağımsız hareket edebilme şansı tanıyor. Ayrıca Tiyatro seyircisi piyeste izleyiciyi oyuncuyu her aksam Tv'de izlediği konumdan farklı rollerde görmekten de hem mutluluk duyuyor hem de merak ediyor. Sürekli TV dizilerinde oynayan ve bir prototiple tanınan oyuncular için Tiyatro bu açıdan da bulunmaz bir fırsat.

Türk sineması artık festivallerden daha çok ödülle dönüyor. Dizilerimiz filmlerimiz yabancı ülkelerde daha çok tanınıyor. Bunda sizce kalitenin yükselmesinin mi yoksa ülkemizin tanıtımının daha iyi yapılmasının yani ön çalışmaların mı rolü var? Karagül yurt dışında da oynuyor. Nasıl tepkiler alıyorsunuz dizinin oynadığı ülkelerden? Çok yoruluyor olmalısınız İstanbul ve Halfeti arasında, buraya geldiğiniz zaman yani İstanbul’a, özlüyor musunuz Halfeti de olmayı? Ben kendi dizi çekimlerimize katılmıştım birkaç gün, bana yaptığınız iş çok zor gelmişti. Hava şartları ne olursa olsun, çok kez tekrarlanan sahneler, gece gündüz demeden çalışmak, çok sabır isteyen bir işiniz var öyle değil mi?

Türkiye'nin tanıtımının elbette önemi var ancak son yirmi yılda Televizyon dünyası diğer birçok gelişmeyle birlikte doğru ya da yanlış ama çok hızlı ilerledi. Talep arttıkça teknik altyapı da kalitesini arttırdı. Sektörde birçok insani problem olmasına rağmen üretim arttıkça çeşitlilik arttı dolayısıyla Pazar da büyüdü ve yavaş yavaş diğer ülkelere ulaşmaya başladık. Örneğin bizim setimize başka ülke televizyonları söyleşi yapmaya geldiler. Hatta son olarak Şili'deki yayın için İspanyolca anonslar çekip yolladık. Bunlar mutluluk verici gelişmeler. Bu genişlemenin sendikal haklar, çalışma süreleri gibi temel ve insani meselelerin de çözülmesinden sonra çok daha iyi yerlere doğru gideceğine inanıyorum.

Hayatımda yaptığım ilk röportaj, kabul ettiğiniz ve sabırla cevapladığınız için tekrar çok teşekkür ediyorum. Dilerim her zaman emeğinizin karşılığını aldığınız keyifli işlerin bir parçası olmaya devam edersiniz.

Ben de size detaylı analizleriniz ve internet üzerinden bile olsa sanki sohbet ediyormuş gibi bir sıcaklık ve samimiyetle bana bu soruları yönelttiğiniz için teşekkür ederim.