Muğla’da iddialı bir kadın var bu seçimde, Şehbal Şenyurt Arınlı

Belgesel sinemacı, kadın ve çevre sorunları konusunda duyarlı, sivil toplum kuruluşlarında aktif, demokrat bir isim…

Kapsayıcı kişiliğiyle Muğla’daki tüm demokrasi güçlerinin ortak adayı haline gelmiş ve Emek, Özgürlük ve Demokrasi Bloku’nun bağımsız adayı olmuş…

Emek, Özgürlük ve Demokrasi Bloku Muğla bağımsız milletvekili adayı Şehbal Şenyurt Arınlı ile yoğun seçim çalışmaları arasında buluşup, konuştuk.

Röportaj: Dilek Gökçin

- Biz seni belgesel sinemacı kimliğinle tanıyoruz sinemada hikaye anlatırken kameranın durduğu yer, yaptığı kadraj çok önemli şimdi başka bir kimlikle karşımıza çıkıyorsun kadrajın içinde kimler var? Ya da başka bir deyişle siyasete atılmak hangi ihtiyaçtan ortaya çıktı?

- Aslına bakarsan kadrajın içindekiler çok değişmedi benim için, söylemek istediklerimi, belgesellerimle, yazılarımla, sivil toplum örgütleri içinde yaptığım çalışmalarla, katıldığım eylemlerle zaten politik olarak söylemeye çalışıyordum. Fakat bu dönemin sorumluluk anlamında yüklediği değerler farklı, Türkiye çok kritik bir dönemeç içinde. 30 yıldır süren kirli bir savaş var ve artık bu savaşın sonuna gelindiğine inanıyorum. İçinde bulunduğumuz günlere, barışa en yakın olduğumuz süreç diye bakıyorum Bu süreçte artık Türkiye halklarının bir bütün halinde bu meseleyi yüklenmesi gerekiyor, Kürt halkının sırtından bu yükü alması, omuz vermesi gerekiyor. Üstelik yeni bir anayasa yapılacak.

Kürt halkı da, Türkiye halklarından bu desteği bekliyor. Seçimlerin öncesinde oluşturulan Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku, bir seçim ittifakı olmasının ötesinde, bir stratejik ortaklık. Böyle bir dönemde, Meclise giderek meseleyi dillendirme, yasalarda, çözümlere gitme noktasında var olmam isteği gelince, ben de duyduğum sorumlulukla kabul ettim. Aslında kadrajdakiler değişmedi gene ötekileştirilen, yok sayılan, tek tipleşme mağduru insanları başka bir mekanda dillendirmek sorumluluğuna dönüştü.

MUĞLA ÇOK KÜLTÜRLÜ BİR KENT

- Bir buçuk aydır seçim çalışmalarını sürdürüyorsun, halkın arasında dolaşıyorsun Muğla ili özelinde en can alıcı sorunlar ne? Ve Meclis’e girdiğinde Muğla’nın sorunlarına nasıl sahip çıkmayı düşünüyorsun?

- Şimdi Muğla özelindeki sorunlar Türkiye’nin bütünündeki sorunlardan hiç farklı değil çünkü bir bütün coğrafyada yaşıyoruz ve Muğla kültürel kimliği ile çok kültürlü bir kent. Türkiye’de resmi ideoloji Muğla’yı, Türkiye’nin beyaz yüzü olarak yansıttı, güneşimiz, denizlerimiz, kıyılarımız… Muğla’nın kültürel çeşitliliği, hiçbir zaman vurgulanmadı. Buranın insanları; toprak insanları, denizciler, zorunlu göçle gelen insanlar, Romanlar var, Afro Türklerin en yoğun yaşadıkları bölgelerden biri Muğla. Ayrıca, Türkiye’nin her yerinden biraz da sorunlardan kaçarak gelen, çok önemli entelektüel bir kitle de var. Hep İstanbul’a denir Türkiye’nin özeti, aslında Türkiye’nin tüm kentleri Türkiye’nin bir özeti. Muğla’da öyle.

BU COĞRAFYA EKOLOJİK TARIMA ÇOK MÜSAİT

Türkiye’de emek meselesi her zaman göz ardı ediliyor. Emeğin örgütlenmesi Muğla için çok önemli. Deniz emekçilerimiz var ve denizcilik Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi Muğla’da da hiç el atılmayan bir konu, tarım sorunları Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi burada da çok önemli, bu coğrafya ekolojik tarıma, tarımın farklı şekillerde örgütlenmesine çok müsait, arıcılık var ve öldü, ölüyor. Çok yakın zamana kadar hayvancılık vardı, artık bitti. Tohumlarımız bitti. Çok yakın zamana kadar, domates tohumlarımızı, salatalık tohumlarımızı birbirimize verirdik, onların mis kokulu ürünlerini yerdik, şimdi hibritten geçilmiyor. Doğaya ‘kullanma’ perspektifi ile bakan tüketim ekonomisi bütün bunları yok ediyor, bu küresel bir problem ve Muğla’da bu küresel problemin tipik örnekleri bire bir yaşanıyor.

Biliyorsunuz, Muğla’nın kadınları çok renklidirler, pazarlara çıktığınızda saçlarında bir çiçek, tezgahlarının önünde mutlaka çiçek demetleri görürsünüz, giysileri, yazmaları çiçek böcek, renklidir, yöresel ürünleri satarlardı. Artık pazarlardan bu insanlar çekilmeye başladılar, şu anda her yerde gördüğünüz, örneğin “İstanbul’un Salı Pazarı’nda” gördüğünüz, eşyaları bizim pazarlarda görmeye başladık, halk alanlardan çekiliyor.

HALK KIYILARI KULLANAMAZ HALE GELDİ

Aynı sorun kıyılarımız için de var. Kitle turizmi, Muğla’nın sorunlarını ikiye katlayan bir mesele. Büyük sermaye kamulaştırılmış kıyılarımıza, alanlarımıza geldi yerleşti. Halk kıyıları kullanamaz hale geldi, neredeyse izin alıyoruz bir yerden denize girmek için. Balıkçıların balıkçı barınaklarında, üç tekne bir köşecikte duramıyor, çünkü bilmem ne oteller zincirine devredilmiş. Artık halk, turizm alanının ya garsonu, ya aşçısı, ya temizlikçisi. Halbuki biz turizmde halkın, buralı insanların, var olacağı yeni bir turizm modeli ön görüyoruz.

Buradan Demokratik Özerkliğe gelmek istiyorum. Bizim savunduğumuz demokratik özerklik projesi, Muğla için de çok zorunlu bir konu. Sadece Kürt dostların, Kürt siyasetinin ürettiği bir felsefe, yönetme biçimi olarak bakılıyor, evet Kürt siyaseti üretmiştir bu kavramı ama bütün Türkiye’yi ilgilendiren bir projedir. Özellikle de bir kadın projesidir çünkü kadın metodolojisiyle ürettiğimiz bir yapıdır. Her toplumun, her kültürün yaşadığı sorunları çözebilme metodolojisi ayrıdır. Dolayısı ile Muğla halkının da farklı. Muğla’ya getireceğimiz en temel farklılık, halkın kendi kendini yönetebileceği mekanizmaları oluşturulması yönünde olacaktır ve yasaların bu doğrultuda çıkarılması için çaba sarf edeceğiz.

- Mevcut siyasete baktığımızda etik dışı üsluplar, gizli kamera kayıtları ile oluşturulmuş kasetlerle sürdürülen, rakibini karalamak, yok etmek üzere yapılan bir siyaset var. Bu üsluptaki insanlarla bir arada olmak seni ürkütmüyor mu?

MECLİSİ DÖNÜŞTÜRECEĞİZ

- Ürkütüyor ama korkmuyorum. Çünkü, benim bir şey yapma biçimim, hiçbir zaman başkalarına göre olmadı, ben hep soruna dönük yaşadım. Türkiye bu kirlenmişlikle daha fazla gidemeyecek, o insanlar her yerdeler aslında. Maalesef meclis de bu toplumun bir yansıması. Politika yapmanın bu kirli yanları artık değişmek zorunda.

Bizler, blok adayları, politika yapalım, milletvekili olalım diye yola çıkmış insanlar değiliz. Öyle olunca da muhtemelen politik söylemler değişecek. Blok adaylarının mecliste olması bu anlamda çok önemli. Emek, Demokrasi ve Özgürlük Blok’unun içinde yer alan bizler, gerek politik duruşumuz gerek siyaset yapma biçimlerimiz ve farklı üsluplarımızla, Meclisi etkileyeceğimizi, değiştirip, dönüştüreceğimizi düşünüyorum.

KADIN DİLİ VE ÜSLUBUNUN YAPILACAK ANAYASADA HİSSEDİLİYOR OLMASI ÇOK ÖNEMLİ

- Blok adaylarını meclise girdiklerinde bekleyen en önemli görev ne?

- Çok ciddi görevler beklediğini düşünüyorum. Anayasa önümüzde duruyor, bu anayasanın toplumun tamamını kapsayan bir üslupla ve dille yapılması gerekiyor. Ben, anayasanın sokaklarda yapıldığına inanan biriyim. Toplumun içinde yapıldığına inanan biriyim, dağlarda yapıldığına inanan biriyim. Biz toplumun söylemlerini yansıtma sorumluluğu taşıyoruz.

Ayrıca bazı noktaların altını çizmek istiyorum. Biz kadınların düşünme metodolojisi farklıdır. Materyal olarak, yazı olarak, filmlerden bilirsin kamera göz olarak, biz başka türlü görürüz. Yasaları yaparken de biz başka türlü göreceğiz, kadın dili ve üslubunun yapılacak anayasada hissediliyor olması çok önemli.

Ben özellikle yeşil politikaların anayasamızda var olması için mücadele edeceğim, bireyi, kültürel çevresi ve doğası ile birlikte ele alan bir anayasa talep ediyorum ve bunun için mücadele ettim ve edeceğim.

Tabi ki kültürel kimliklerin, kültürel kimlik farklılıklarının artık statüye kavuşması gerekiyor, Kültürel çeşitliliğin mutlak surette de anayasada tanınması, garanti altına alınması çok önemli. Anayasal eşit yurttaşlık meselesinin yeni anayasada var olması gerekiyor.

En önemli görevimizin Türkiye’nin geleceğini kazanmak ve savaşa son vermek olduğunu düşünüyorum.

- Doğu Anadolu, Güneydoğu seçmeni ile Muğla seçmeninin talepleri arasında bir fark var mı?

- Evet var, ama az öncede söylemiştim Muğla çok kozmopolit bir kent. Muğla’da yaşayan Kürt arkadaşlarla, bölgede yaşayan Kürt arkadaşların talepleri çok benzeşiyor hatta aynı diyebilirim. Fakat tarımla, turizmle uğraşan ve emek cephesinde yer alan Muğlalı seçmenlerimiz, kendi sorunlarının ön plana çıkarılmasını talep ediyorlar. Bizim bloğumuz tüm Türkiye’nin sorunlarını kucaklayan politikalar ürettiği için kapsayıcı bir yapı çıkıyor ortaya.

- Baskılara maruz kalıyor musunuz?

- Milas seçim büromuza saldırdılar, bayraklarımızı, afişlerimizi yırttılar. Muğla’da barışın dilini oluşturmak için keskin söylemlerden uzak duruyoruz. Burada insanlar görünmez baskılardan, içe kapanmış durumdalar, kendilerini kimlikleri ile var etme meselesi Muğla’da da çok yeni aslında. Kürt kimliklerini gizlemek mecburiyetinde kalmış insanlar, o kadar ağır baskı var ki gözle görülmeyen.

Öte yandan polisin ciddi bir baskısı var. Geçenlerde bir miting yaptık. Şerzan Kurt arkadaşımızın öldürülüşünün ikinci yılıydı, o eylemde çocuklar acılarını paylaşacaklar, dile getirecekler, bütün Muğla’nın panzeri, topu tüfeği, özel timi, polisi küçücük Sınırsızlık Meydanı’na yığılmıştı. Vaziyet böyle olunca Türk arkadaşlarla Kürt arkadaşların kaynaşması da zor oluyor, çünkü korkutuluyor, çözüm çadırı kurduk, çözüm çadırına başlangıçta bütün sol demokrat arkadaşlar da geldiler fakat aynı şekilde bütün Muğla’nın polisi panzeri çadırın etrafına doldu küçücük alanda, bazı arkadaşlarımız geri döndü.

- Sinemaya devam edecek misin?

- Kesinlikle… Meclise kameralı kadın olarak gireceğim. Ben aynı anda pek çok işi bir arada götürebilen bir arkadaşınızım, o yüzden sinemayı da devam ettirebileceğimi düşünüyorum. Bir yandan yasaları yaparken o yasaların mağduru olan insanları çekmeye devam edeceğim. Zaten biliyorsun son yıllardaki çalışmalarım ağırlıklı olarak yasalar üzerindendi. “Vatandaşlık Halleri”ni hatırlarsın, Gayrimüslim Vakıfları, devlet-yurttaş ilişkisi üzerine bir belgeseldi. Yeni tamamladığım film 5233 sayılı tazminat yasasına ilişkin. Zorunlu göç mağdurlarına verilen tazminatın nasıl uygulandığı ile ilgili. Hem yasalar hem sinema zaten iç içe gidiyordu ne zamandır, bundan sonra da öyle devam edecek.