Demokrat Haber

Uzun bir tiyatro geçmişi olan Gani Rüzgar Şavata, 1993 yılında Dönüş adlı filmle sinemaya adım attı. Bugüne kadar 22’si kendisine ait 25 filmde rol aldı. 21 filmde yönetmenlik yaptı. 19 filmin ise yapımcılığını üstlendi.

Önemli filmleri arasında Karanlığın İçinden, Dönüş, Kardakiler, Mezar Kurtları, Beyaz Cehennem Ozanlar Yaylası, Taşkent Film Festivalinde Onur Ödülüne layık görülen Drejan, Dumanlı Yol, Karlar Eriyince, Tutku Suçları, Ölümün Ağzı, Antalya Altın Portakal Film Festivalinde En İyi Film, Avşa Film Festivalinde En İyi Üçüncü Film seçilen Sınır, son çalışması Doz (Dava) ilk akla gelenler.

Komşular, Sevda Yolları, Kardakiler gibi televizyon dizilerinde rol alan Gani Rüzgar Şavata, Kurban, Yaşam İzleri, İlahi Kılıç, İlahi Adalet, Çirkef, Halepçe Katliamı, İşte Bosna Hersek, Töre ve Pranga gibi tiyatro oyunlarında da rol aldı.

Sanat hayatına tiyatro ile başladı ve 18 yılını bu dalda geçirdi, Malatya Şehir Tiyatrosu'nda çalıştı. 1993 yılında sinemada oyuncu olarak yer aldı. Altı yıl sonra ilk yönetmenlik deneyimini yaşayan sanatçı, ayrıca sekiz filmin senaryosunu yazarak iki filme de yapımcı olmuştur.

12 Haziran 2011 Genel Seçimine Malatya'dan BDP'nin desteklediği bağımsız aday olarak katıldı…

Sanatçı Gani Rüzgar Şavata’yla Kürdistan Federe Bölgesi’ndeki çalışmaları ve barış sürecini konuştuk. Kadir İnanır için “Akil adamlar arasında. Aslında yıllardır bu duruşu filmlerinde sahneledi. Filmlerin akil adamlarını oynadı1 diyen Şavata, “Yılmaz Güney’in yetiştirdiği Tarık Akanlar ve onun gibilere ne oldu… Kendilerini erittiler…” diyor.

Merhaba sayın Şavata, sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

Halktan biriyim, sıradan bir vatandaşım, Kürt kökenliyim, şu anda Kürdistan’da (Irak Federe Kürdistan Bölgesi) bulunmaktayım ve yaklaşık üç senedir Kürdistan’a gelip gidiyorum.

Benim amacım Kürdistan’da sinemayı var etmek. Kürdistan’ı dünyaya sinemayla anlatmak. Geçmişi bugüne ve bugünü yarına taşımak, tarihi yad etmek.

“KÜRT OLDUĞUM KADAR TÜRKÜM DE”

Sinemayla Dünyaya yaklaşımınız nasıl?

Elime her kamera aldığımda, kamera arkasında veya yönetmenlik yaptığımda, her elime kalem alıp senaryo yazdığımda, her kameranın önüne geçip aktörlük sergilediğimde yaklaşımım hep dil ve o dilin özgürlüğünü savunmak oldu. Özgür bir dille, barış içinde ve kardeşçe yaklaştım.

Türkiye’de ve Türk halkıyla yaşamımızda geçmişteki rejim ve 12 Eylül cuntasının halen mevcut yasaları, biz Kürtleri et ve tırnak gördü ve tırnak uzadıkça da kesip attı.

Biz et ve tırnak değiliz, biz bunu kabul etmiyoruz, bizler et ve kemiğiz. Senelerce bunu söylüyoruz. Bundan doğal ve bundan daha güzel ne olabilir. Keşke Türk kökenli biri de benim kadar ılımlı yaklaşsa. Ben Kürdüm, kıl çadırda Dünyaya geldim ve Kürtçe ağladım. Annem Türkçe bilmiyordu. Bir Kızılderili yaşamı gibi tanıdım Dünyayı.

Kürt olduğum kadar Türküm de. Bu coğrafya da beraber yaşadık beraber ölüyoruz. Diyorum ya keşke ben Türküm diyen benim kadar Kürt olsa…

Ama gelgelelim ben Türkiye okullarında okudum ve yıllarca Türklük için and ettirildi. Hala öğrencilere ‘Türküm, doğruyum, çalışkanım…’ okutuluyor, and içtiriliyor.

Devletin rejimi ve sistemi çocuklara yemin ettiriyor her sabah. Bir Kürt çocuğu senelerdir okulda her sabah bu ilkeyle eğitiliyor. Biz buna karşıyız. Biz bunları sahneledik ve bunu halka sunduk. Birliktelik ve beraberlikle ancak yaşam daha iyi olur dedik, bunları sinemaya sunduk ve sunmaya da devam ediyoruz.

Mazlumların sineması da olsun istedik, bütün bir Evrene haykırmak istedik.

Dünyaya çiçek açalım istedik. Newroz’daki rengarenk görüntülerin ebedi olmasını istedik. Benim şu anda Hewler (Erbil)’de olma nedenim, Kürdistan’da olmam, Kürt halkının haklarını ve özgürlüğünü tüm Dünyaya beyaz perdeden yansıtmaktır. Benim Erbil’de olmam, Kürdistan’da olmam inanın maddiyat için değil.

Elimde kalemim, ayağımda postallarımla ve sırtımda yeşil parkeyle dolaşıyorum, görüyorum, geziyorum, yazıyorum ve sonra da sinema diliyle kameramı alıp yürekli insanlarla yola çıkıyorum ve biri bin çekmeye çalışıyorum. Ne yatım oldu ne de katım oldu, 16 senelik tiyatro geçmişim var, 20 senelik sinema geçmişim var, 52 yaşındayım ve halen de yüreğimde sinema sevgisiyle mücadele ediyorum. Oğlum Arafat da peşimden sinemaya giriyor.

“HALEPÇE KATLİAMINI BEYAZ PERDEYE YANSITMAK İSTİYORUZ”

Peki Kürdistan’da herhangi bir projeniz var mı?

Hewler’de Kürdistan sinemalarını hayata geçireceğiz. Her Newroz bayramında ‘Büyük Kürdistan Film Festivali’ düzenleyeceğiz. Dünya sinemasını buraya taşıyacağız. Uluslararası film festivalleri düzenleyeceğiz. İster belgesel, ister kısa metraj, ister uzun metraj olsun her film şeridinde halkı yansıtacak gösterimlerde bulunacağız.

Hewler, Diyarbakır ve tüm Kürdistan birbirinin kardeşidir. Ben buradaki yürekli insanları Diyarbakır’da görüyorum. Diyarbakır’daki insanları da burada görüyorum.

Şu anda Kürdistan’da büyük bir film projemiz var. Para sevdalısı bazı sanatçılar var. Bunlar da bu proje üzerinde çok durdular, halen de gelip uğraşıyorlar. Biz de buna karşın kendi imkanlarımızla, kendi gücümle, duyarlı insanların emeği ile, hatta bazı iş adamlarının maddi ve dostlarımızın manevi desteğiyle biz bu projeyi gerçekleştirmeye çalışıyoruz.

Projemiz “Halepçe katliamı”. Ve Halepçe’deki katliamı beyaz perdeye yansıtmak istiyoruz.

“FİLMLERİN AKİL ADAMLARINI OYNADI”

Belgesel tarzı mı düşünüyorsunuz?

Yarı belgesel yarı sinema tarzı olacak bir gösterim. İki buçuk saatlik bir film olacak. Bununla beraber Kadir İnanır ile birlikte de büyük bir projemiz var. Türkiye, Irak, Suriye üçgeninde gerçekleşecek bir sinema. Bir asker ile bir gerilla babasını canlandıracağız. Kadir bey de son zamanlarda akil adamlar arasında. Aslında yıllardır bu duruşu filmlerinde sahneledi. Filmlerin akil adamlarını oynadı.

Her ne kadar Karadenizli olsa da onun yüreği de bizimkiyle atıyor. Bu sinemanın kardeşliğidir. Tıpkı Kazım Koyuncu gibi…

İnsanca yaşamayı biliyor, insanca anlatmayı biliyor ve de yürekli yaklaşıyor. Tabi onunla birlikte birçok dostlarımız kardeşçe yaşamanın istekçisi.

Yılmaz Güney’in yetiştirdiği Tarık Akanlar ve onun gibilere ne oldu… Kendilerini erittiler…

Kadir İnanır da geçen açıklamasında; gerillanın öz kardeşleri olduğunu, Abdullah Öcalan’ın hürriyetine kavuşmasını istediğini ve barışın bununla geleceğini söyledi. Yani akil insanlar arasında da desteklerini ve katkılarını gördük. Beni de bir proje için davet etti, ben de bundan şeref duydum. Her zaman yakamı iliklediğim, saygıdeğer bir insan olarak onur duyuyorum.

Kadir İnanır, ‘Öcalan bana göre benim ‘İsyan’ filmimdeki Apo’dur, bu filmi çektiğimde Öcalan henüz ortada yoktu’ dedi. Nasıl yorumluyorsunuz?

Tabii ki çağrışımlar uyandırabilir. İzleyicinin yorumu da önemli. Yılmaz Güney’in Yol filmi de aynen o şekilde sosyal sorunlar üzerineydi. Kadir İnanır’ın filmi “İsyan”da da Abdullah Öcalan’ı çağrıştıran bazı sahneler vardı.

Kadir İnanır gerçekten duayen bir sinema sanatçısıdır. Aşk filmleri bile izleyicileri etkilemekten ziyade bağlamıştır sahneye mesela “Selvi boylum, Alyazmalım” gibi.

Peki mesajınız ne?

Biz buradan bunları Kürdistan ve Türkiye gençlerine anlatmazsak, geçmişten geleni geleceğe yansıtmazsak, tarihten dersler vermezsek o zaman biz görevimizi aksatmış olur ve birer sanatçı olmaktan çıkarız.

Türkiye’de kötü oyunlar oynanıyor ve biz de bu oyunları insanların anlayacağı asıl yer olan beyaz perdeye yansıtıyoruz. Demokratik hakları sergiliyoruz. Daha iyi ve kardeşçe bir yaşamı inşa etmek istiyoruz.

Bir barış süreci başlatıldı, biz başbakanı severiz veya sevmeyiz ama biz bu oyunlara karşı mücadele edeceğiz. Barış sürecini tamamlamaya çalışıyoruz. Bakınız silahlar sustu ve kardeş kardeşi öldürmüyor. Dört aydır bir damla kan akmıyor. Tüm bunlara istek var iken, buna köstek olmak niye?

Barışa karşı, kardeşliğe karşı fitil yakanlar, oyun bozanlar Osmanlı döneminden bu yana olmuştur ve olacaktır da. Önemli olan bunlara karşı durmaktır. Bunlara karşı bir duruş sergilemek gerekiyor.

Benim tutumum hep halkın tutumunu sergilemek olmuştur.

Peki Gezi’ye gelince?

Gezi olayları bir halk hareketidir. Fakat halkın olduğu her yerde provakasyon da var demektir. Bir halkın iyi niyet ayaklanması farklı kutuplara da çekilebilir.

BDP’nin çatısı altında Meclise girme girişimleriniz oldu. BDP’nin bağımsız adayları arasında Malatya’dan aday oldunuz. Ama üzücü bir şekilde sonuçlandı sizin açınızdan nasıl yorumlayabiliriz sonucu?

Önemli olan BDP’den veya bir diğer partiden aday olma değildir. Önemli olan halka sunacaklarınızdır. Bu işe evrensel düşünerek yaklaşmak gerek.

BDP’de Sırrı Süreyya kardeşimiz Kürt olmadığı halde BDP’nin çatısı altında mücadele ediyor. Diğer bir arkadaşımız Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü o da mücadelesini veriyor. Dediğim gibi evrensel yaklaşımlar önemli.

Gerek İmralı’daki Sayın Öcalan’dan gerekse dağdaki gerilladan bana bir yerde ol dediler oldum. İnkar mı edelim?

Biz de onurlu bir şekilde partimiz içerisinde görev aldık. Ben kendi isteğim olmayan bir yerden aday gösterilmek istemedim, eğer istediğim bir yerden gösterilmeyi talep etseydim nefsime yenik düşerdim. Kendi memleketim idealdir dedim, orada gösterdiler. Malatya’da aday gösterildim.

Bazen kaybetmek de kazanmak demektir. Üzülmedim. Halkım üzüldü ama ben üzülmedim. Daha önümüzde mücadelelerle gidilmesi gereken çok yol var ve bunları da aşmak için yılmamak gerek.

Çok daha iyi filmler yapmak istiyorum. Bana görev kutsaldır. Nerde mücadele etmem gerekirse orda olurum.

Ama film yapmak istiyorum, yazmak istiyorum, yönetmek istiyorum, oynamak istiyorum. Sinemaya faydalı, toplumu ve yaşantıyı daha iyi yansıtabilecek sanatçılar yetiştirmek istiyorum.

Filmlerinizde veya dizilerinizde etkisinde kaldığınız bir sahne var mı?

13 sinema, 12 televizyon ve 3 de dizi çektim.

Atlarla dans ettiğim sahneler oldu, patlamalı sahneler oldu ve birçok acı ve hüzün, aksiyon dolu sahneler oldu. Kendime işkence yaptığım sahnelerim dahi oldu. Her birinin bir anısı var.

Usta yönetmenlerle çalışmamın katkıları oldu.

2007’de yasaklı olduğum dönemlerde, Türkiye Cumhuriyeti’nin bana pasaport vermediği dönemlerde, yaşadığım sancı, karakollarda gördüğüm işkenceler bunların çok etkisi oldu sinemalarıma.

Karadenizlilerin beni belgesel halinde yaptığı bir kısa metrajı var. İnternette de hala var. 26 sene önce Adnan Menderes’li Yassıada’yı filme koymuşum. 24 sene önce ilk kez Halepçe’deki katliamı anlatan ilk Kürtçe piyesle sahneye çıktığım ve bununla beraber “Bulgar” filmi, “Halepçe”, “Pranga”, "İşte Bosna Hersek” ve bununla beraber de Süleyman Demirel dönemini anlatmışım. İlahi Adalet Hz.Ömer, İlahi Kılıç Hz. Ali ve sahabeleri sahneye koymuşum.

İslam’da ve toplumda kadını tiyatroda anlatmışım. Ve her filmde kadın haklarına yer vermişim. Toplumda kadının yerini ve önemini anlatmışım.

Çocuk haklarını aramışım, öksüz çocuğu, yetim çocuğu anlatmışım. Barışı ve kardeşliği anlatmışım.

Yasak dönemlerde, yasaklı şarkılara filmlerimde yer vermişim. Şivan Perwer, Ahmet Kaya ve diğer yasaklı sanatçılarımızın seslerini filmlerime yansıtmışım.

İşkence ve zulüm görmeme rağmen hiç yılmadım ve film çekmeye insanların, mazlum halkın sesini tüm Dünyaya sahneleyerek duyurmak için mücadele ettim ve etmeye de devam edeceğim.

Hiçbir zaman boyun eğmedim ama kırıldım. Namerde avuç açmadım.

Ne yat aldım ne kat aldım. Bir film çektim onun geliriyle başka bir filmle devam ettim.

Kürdistan’da nasıl bir yol izliyorsunuz? Buradaki proje veya düşünceleriniz neler?

Benim hayalim “Büyük Kürdistan Projesi” yani “Çar Çıra”, dört coğrafi bölgede yaşayan Kürtler. Bunların sınırlarının kalkması, pasaportların kaldırılması, bunlar bizim en büyük isteklerimizden. Şu anda dört ülkede sınırları aştık gerçi, bunların katliamlarla aşılmasına karşıyız. İran’daki Kürtler de demokrasi arıyorlar. Irak’taki Kürdistan da tabanıyla birlikte haritasını oluşturdu.

Türkiye’nin Kürdistan coğrafyasına gelince bazılarının korkulu rüyaları olduk. İnanıyorum ki eğer Kürdistan devleti uluslar arası tanımda yerini bulmasa Türkiye Cumhuriyeti coğrafyasında gelişecektir. Yani hedef bölmek ya da parçalamak değil, birlik ve bütünlük içerisinde gelişmektir.

Sonra Araplarla Kürtlerin, Suriye’de, İran’da, Irak’da yaşadıkları gibi, Türkiye’deki Kürtlerle Türklerin yaşamları bir değil. Bizler kız alıp vermişiz. Kan bağlarımız aynı, kirve kardeşiz.

Burada barış sürecine yanan meşale bizim için önemli. Buradaki halkların, Mahmur kampının ülkesine dönmesi, köylerine ve şehirlerine, yaşama dönmesi, adalet içinde kimliğine kavuşması, demokrasi içinde yaşamlarını sürdürmeleri, birlik beraberliğe ve hoşgörüye kucak açmaları en büyük hayalimiz, umudumuzdur…

Teşekkür ederim. Sinema hayatınızda size başarılar dilerim. Umarım söyledikleriniz yaptığınız açıklamalar sürece bir tesirde bulunur.

Ben de size teşekkür ediyorum. Kürdistan’da olmanız objektiflerinize Kürt halkını da yansıtmanız gerçekten çok güzel ve gurur verici. Geniş dağarcığınızla, sansür yemiş, darbe yemiş, elleri kelepçeli ve ayakları prangalı bir insanın da böyle konuşmasına fırsat vermeniz, mikrofon uzatmanız onur verici bir şey.  Teşekkür ediyorum emeğinize.