Ahmet Aslan / Demokrat Haber Urfa

Niyaz Şaban, IŞİD’lilerin verdiği adla Ebu Musaf 14 yaşında Kobanili bir çocuk. Bir yıl önce çalıştıkları merkezi sınav için arkadaşlarıyla Halep’e gittiler. Dönüşte IŞİD tarafından yolları kesildi. 153 arkadaşıyla birlikte IŞİD’in eline düştüler ve rehin tutuldular.

IŞİD’in denetimindeki Mucbir’de beş ay tutulduklarını söyleyen Niyaz Şaban, IŞİD hakkında “Ölüm konusunda şakaları yok ve kalpleri bu konuda taşlaşmış durumda” diyor.

“Bize kestikleri insanların videolarını göstererek korku salıyorlardı” diye konuşan Niyaz annesinin kaldıkları yerin kapısına kadar geldiğini ve geri çevrildiğini söylüyor. Oğlu kaçırıldıktan bir gün sonra Mucbir’e oğlunun tutulduğu yere giden anne Hezime kapının önünde bir dakika daha kalması halinde oğlunun kafasının eline verileceği tehdidiyle geri dönüyor.

IŞİD’in adını Ebu Musaf olarak değiştirdiğini söyleyen Niyaz esir tutuldukları dönemde örgütün Kobani saldırısıyla ilgili hazırlık yaptığını ve kısa bir süre sonra Kobani’ye saldırıldığı bilgisinin geldiğini belirtiyor. Bu saldırıda yaralanıp iki ayağını kaybeden bir IŞİD’linin söylediklerini ise gülerek anlatıyor. İki ayağı kesilip Mucbir’e getirilen IŞİD’li “ayaklarım benden önce cennete gitti” diyormuş.

İşte Niyaz Şaban’ın anlattıkları:

HER ŞEY SINAV MERKEZİNE GİTMEKLE BAŞLADI

Halep’e sınava gidiyorduk. Dokuz dolmuş ve dört otobüsle sınava gittik. Giderken bizi yolda durdurup nereye gideceğimizi sordular. Biz de sınava gideceğimizi söyledik. Bizi durduran IŞİD’li telsizle emiriyle görüştü ve bize sınava girdikten sonra dönmememiz gerektiğini söyledi.

Sınava girdik. Gece saat 11’de Mucbir’de durduk. Şoförlerimiz “burada kalıp yarın sabah dönelim” dediler. Daha bunun kararını vermeden IŞİD’liler etrafımızı sardı. Emirleri gelip bizimle konuşmaya başladı. Emirlerinin ismi Ebu Haşim’di. Orada bizi mahkemeye götüreceklerini söylediler. Önce bir okula götürdüler. Orada bizimle konuşup “Kobani’ye geri dönmeyin” dediler.

Yakın zamanda oraya büyük bir saldırı yapacaklarını ve Irak ile Musul’dan silah beklediklerini söylediler. Bize YPG ve ÖSO’yu kötüleyen şeyler söylediler.

BEŞ AYLIK ESARET BAŞLIYOR

Bir süre sonra birisi geldi. Bize namaz kılmayı bilip bilmediğimizi sordu. Bizi camiye götürdüler. Namaz bilen çok az arkadaş vardı. Kızları Halep’e geri gönderdiler. Sabah namazını kıldırıp “uyuyun” dediler.

Bu sırada bizim için hazırlık yaptıklarını gördük. Bizi sekiz gruba ayırdılar. Bizi niçin tuttuklarını sorduğumuzda Kobani’de esirleri olduğunu küçük olduğumuzdan dolayı anne ve babalarının YPG’ye baskı yapabileceklerini, bu nedenle alıkoyduklarını söylediler.

Bu arada büyük aşiretlerden Gedik reisi Necip Besravi aracı olup bizi bırakmalarını istedi ama ona ancak esirler bırakılırsa bizi bırakacaklarını söylediler. 15 gün sonra yapılan görüşmelerden sonra bize esir değişiminin olacağını söylediler. Fakat bir süre sonra bize YPG’nin esir değişimine yanaşmadığını söylediler. Ama biz YPG’nin biz değişime götürülmediğimiz için vazgeçtiğini öğrendik.

Arada kaçan arkadaşlarımız oluyordu ama yerel halkın haber vermesiyle bu arkadaşlarımızı yakalayıp çok sert bir şekilde cezalandırıyorlardı. Kaçıp yakalanan bir arkadaşımızın vücudu dayaktan mosmor olmuştu.

YPG YAKINLARI BIRAKILMIYOR

Ramazan bayramının ilk günü 18 arkadaşımızı Necip Besravi’ye teslim edeceklerini söylediler. Bizi ellerindeki YPG ve YPJ’li esirlerle birlikte yola çıkardılar. YPG ve IŞİD’in esir değişimi için bizi tahıl ofisine getirdiler. Fakat bir süre sonra emirlerinden birisi “kan istiyoruz” diye silahını çekti.

Bu arada bizim aramızda Salih Müslim’in yeğeni, yine Kobani yetkililerinden Ahmet Şeğo’nun kardeşi, Asayiş Biriminden Fadıl Bey’in oğlu, İzzet Mustafa’nın oğlu gibi Kobani yönetiminin üst düzey yetkililerinin çocukları vardı. Emir, bunları başka bir arabaya koyarak “kan istiyoruz” dedi.

Bu olaydan sonra IŞİD fetva meclisinden biri gelerek esir değişiminde sorun olduğunu ve Kobani’ye saldırı hazırlığına başladıklarını söyledi.

Üçüncü ayın sonunda bizi bırakacaklarına dair söz verdiler ama bu sözlerini yerine getirmediler. Halep Valisi dedikleri bir adam bize gelip kurtulmak isterlerse yapacakları İslam Şeriati ile ilgili sınavda başarılı olmaları gerektiğini söyledi. Tabi sınav sonuçları bizim için pek iyi olmamıştı ve bize başarılı olmadığımızı söylediler.

İlk etapta 75 kişiyi bıraktılar, geriye kalan 25 kişiyi aileleri YPG’li oldukları gerekçesiyle tuttular. Kurban Bayramı’nın birinci günü bizi artık bırakacaklarını söylediler. Bu süreçte ağlayan hastalanan arkadaşlarımız da oldu. Sonra bizi hapishaneye götürdüler. Bizi götürdükleri hapishanede sigara ve alkol içenler tutuluyordu.

“ORASI KÜFRÜN DİYARIDIR”

Bu arada bize bakan bir tane IŞİD’li sürekli çocukları dövüyordu. Gördüğümüz IŞİD’liler genellikle yabancı kişilerdi. Bizi bıraktıklarında nereye gideceğimizi sorduklarında “Türkiye” cevabını verdiğimizde “Orası küfrün diyarıdır, burada kalın biz burada her şeyi Kuran ve sünnete göre yapıyoruz. Halbuki diğer yönetimler insanın kendi aklıyla yaptığı yasalarla yönetiyorlar” dediler.

Bir akşam yatsı namazından sonra artık serbest olduğumuzu söylediler. Fetva Meclisi’nden gelen bir kişi “bir aileden birinin YPG’li olması diğerlerini suçlu kılmaz” diyerek bizim bırakılmamız gerektiğini söyledikten sonra serbest bırakıldık.

BİR GÜNÜN HİKAYESİ

Akşam saat 12 gibi yatardık. Bu arada kendi aramızda çeşitli oyunlar oynar vakit geçirirdik. 13-14 kişi aynı odada battaniyeler üzerinde uyuyorduk. Sabah erkenden namaza kalkar namazdan sonra Kur’an okurduk.

Gün boyu İslam Şeriatı ve Selefilikle ilgili dersler alırdık. Bizim elimizdeki tüm ders kitaplarını yakarak Esad rejiminin yaptığı sınava katılmamızın yanlış olduğunu söylüyorlardı. Cihat anlayışı, İslam’da cihatla ilgili dersler veriyorlardı.

İlk yakalandığımızda yemek çok azdı. Ayrıca yapılan yemekler genellikle Suudi mutfağına ait olduğu için, çünkü bizim yanımızda olanlar Suudi ağırlıklıydı, biz çok sevmezdik. Sonra bu durumu şikayet ettik ve bazı düzelmeler oldu. Ayrıca Tunuslu, Libyalı IŞİD’liler de vardı. Mesela ilk bize bakan adam terliğinden ses çıkanları sürekli döverdi. Eline sopa ile vurulan kişi elini kaçırdığında cezası ikiye katlanıyordu.

Aramızdan ayırıp cezaevine götürdüğü arkadaşlar cezaevinde yapılan işkencenin sesinden uyuyamadıklarını söylüyorlardı. Bir hapishanenin odasını gören arkadaş duvarın kan izlerinden kıpkırmızı olduğunu anlatmıştı. Bizi bıraktıklarında gittiğimizde anne, babamızı ve ailemizi İslam’a davet etmemizi istediler ve İslam diyarına göç etmemizi istediler.

“DÖRT ARKADAŞIMIZ DELİRDİ”

Orada kaldığımız sürede dört arkadaşımız koşullara dayanamayarak delirdi. Onlar bunlara cin çarptığını ve ayetlerle tedavi edeceklerini söylüyorlardı. Kürtçe konuştuğumuzda “Kürtçe konuşmayın” deyip Kürtçe konuşanları dövüyorlardı.

Kobani ile ilgili konuşmalarında lazerle YPG’nin yer tespit ettiğini ve uçakların da vurduğunu söylüyorlardı. Ele geçirdikleri evlere girdiklerinde tuzaklarla karşılaştıklarını ve bir buzdolabının kapısı açıldığında bombanın patladığını söylüyorlardı.

Kurban bayramında geçen yıl her birine bir kilo et ancak düşebilecekken bu yıl Kobani’de yaptıkları yağmadan dolayı her bir kişiye bir koyun düştüğünü söylüyorlardı.

IŞİD’liler dini müzik dışında müzik dinlemez tv’de de kadınlar çıktığı için izlemelerinin haram olduğunu söylüyorlardı. Bizim orada olduğumuz sürede Ezidi kızların orada bin dolara satıldığını öğrendik.