“Halka bıçak göstererek boğaz kesme işareti yapanlar, IŞİD’e özgü sloganlar atarak terör estirenler, Türkçe ve Kürtçe dışında farklı dillerle konuşanlar IŞİD=AKP gerçekliğidir”


İnci Hekimoğlu / Demokrat Haber

7 Haziran seçimlerine, ‘faili meçhul’ bombalamalar ve HDP parti merkezlerine, partinin seçim çalışmalarına yönelik saldırılar, yaşanan onca can kaybına rağmen PKK’nin çatışmadan uzak kalması nedeniyle nispeten düşük gerilimli bir atmosferde gidildi. HDP tüm engellemelere rağmen beklenenin çok üstünde bir oranla 4. parti olarak meclise girmeyi başardı.

Ancak bu kez Kürt coğrafyasında insanlık dışı uygulamalar, infazlar, işkenceler yeniden gündeme gelirken; asker, polis, sivil, gerilla onlarca hayatın sona erdiği bir çatışma ortamında seçimlere gidiliyor. Daha da kötüsü, HDP’nin seçim broşürü bile suç unsuru sayılıyor, partililer gözaltına alınıyor. Meşru siyaset yolları bir bir tıkanıyor. Ve seçim güvenliği, seçimlerden çıkacak sonuçların meşruiyeti şimdiden tartışma konusu oluyor.

Öte yandan PKK’nin savaş konseptine dönmesi, HDP’ye yönelik eleştiriler de gündemin bir tarafında yer tutuyor. Olup-bitenleri, dile getirilen eleştirileri ve seçimlere yönelik stratejilerini HDP Grup Başkan Vekili İdris Baluken’e sorduk. İşte yanıtları...

-YSK’nın sandık taşıma taleplerini reddetmesini nasıl değerlendirdiniz?

İlçe seçim kurullarının kaymakamlıklar ve valilikler aracılığı ile sandık taşıma talebinde bulunması, anayasal ve yasal dayanağı olmayan bir talepti. AKP’nin belirli bir siyaset hamlesinin sonucu olarak, talimatlı kamu görevlileri tarafından gerçekleştirilmiş, hukuki olmayan siyasi bir talepti. YSK’nın bu talepleri ret etmesi, yasal olanı yapmasıdır. Yani bu karara ilişkin olarak ülkedeki demokrasi, hukuk ve özgürlükleri geliştirici ileri bir adım havası yaratmanın anlamı olmamakla beraber, bu karar aynı zamanda, hukuksuzluğun esas hale getirildiği AKP uygulamalarının önüne geçilmesi açısından da değerlidir.

-Erdoğan YSK’nın kararını açıklamasından sonra “Yanlış bir karar ama biz bunu da düşünerek tedbirimizi aldık. Önceki sıkıntılar yaşanmayacak” derken, sizce neyi kast etti?

Erdoğan’ın kastettiği korucu, asker, polis zoru başta olmak üzere seçim sürecinde ve seçim gününde sandık iradesine müdahale edecek, hukuka aykırı uygulamalardır. Önceki seçimlerde de AGİT gibi bağımsız uluslararası ve ulusal gözlemci heyetlerin hazırladıkları raporlara baktığımızda seçimlere gölge düşürenin asker, polis, korucu zoruyla oy kullandırılması olduğu görülmektedir. Belli ki AKP ve Erdoğan yine son ana kadar HDP seçmeninin oy kullanmaması ya da HDP oylarının çalınması için her türlü arayışını devam ettirecektir. Askeri güvenlik bölge ilanları, sokağa çıkma yasakları, sivil katliam girişimleri v.b. uygulamaların tamamını, HDP’ye oy veren halkımızı göç ettirmeye ya da sindirmeye yönelik konseptin bir parçası olarak değerlendirmek gerekir.

Ayrıca Cumhurbaşkanı’nın Anayasal yetki çerçevesi gereği seçimlerle ilgili tartışma konusuna YSK’nın verdiği karar üzerinden doğru ya da yanlış demesi kendisinin hala AKP Genel Başkanı olduğunu göstermektedir. Açıktır ki, Erdoğan Cumhurbaşkanlığı yapmak istememektedir. Kendisine çağrımızdır, çok istiyorsa, buyursun Cumhurbaşkanlığı’ndan istifa edip AKP’nin başında tekrar seçimlere katılsın.

“AMAÇ TAHRİK EDEREK KATLİAM YAPMAK”

-Bu açıklamanın ardından bizzat devletin içinden “JİTEM” takma adlı bir sosyal medya kullanıcısı tarafından Hacı Lokman Birlik’e yapılan işkencenin medyaya yansıtılmasını nasıl yorumlamak gerekir?

Aynı hesaptan 6 Kasım 2015 tarihinde Bismil’de katledilen dört sivil gencin cesetleri de yayınlandı. Bu tarz hesaplar psikolojik savaşın ürünleridir, algı yaratma operasyonunun özneleri olarak sahneye sürülmektedir. Erdoğan’ın savaş konseptinin bir parçası olan bu sosyal medya hesaplarının amacı Kürt halkına ve partimize diz çöktürmek için psikolojik kampanya yürütmek, tehdit ve şantaj ile geri adım atmamızı sağlamaktır. Fakat bu savaşı yürütenlerin kendileri de biliyor ki, ne Kürt halkı ne de HDP’li siyasetçiler bu psikolojik savaşa yenik düşmez. Burada amaçlanan Kürt halkını tahrik etmek, iç savaş boyutuna taşınacak şekilde halklar arasında büyük bir çatışma ve kaos ortamı yaratmaktır. Muhtemeldir ki, sokağa çıkacak büyük kitlelere yönelik, büyük katliamları da masada planlamış olabilirler. Tüm bu arayışlar 7 Haziran öncesinde de vardı. Partimiz ve halkımız hesabı sandığa bırakarak bu oyunu boşa çıkarmıştı. Şimdi de en büyük hesabı, en çok korktukları 1 Kasım sandıklarında göreceklerinden kimsenin kuşkusu olmasın.

Bu tarz psikolojik savaş uygulamalarını siyaseten bu şekilde değerlendirebilsek de insani açıdan büyük bir vahşetin içerisinde olduğumuzu net olarak görürüz. Cenazeye işkencenin dini, hukuki, insani yani gök kubbede var olan hiçbir değer normunda yeri yoktur. Dünyadaki hiçbir savaş bu kadar alçakça ve onursuzca yürütülmemiştir. Daha önce de söyledik, bir kez daha iletelim. Bu vahşetin en alttan en üste doğru içinde kimse varsa, hepsinden bu dünyada, tüm halkımızın tanık olabileceği şekilde hesap soracağız.

-Seçimler öncesi şiddeti tırmandırmak ve Kürt halkını tahrik etmek AKP’nin seçimlerde izleyeceği yöntem için bir ipucu olabilir mi?

Erdoğan tarafından devreye konan şiddet ve savaş politikalarının seçimlerle doğrudan ilgisi olduğunu tüm halkımız ve dünya kamuoyu görmektedir. Fakat tüm bu şiddeti ve savaşı salt seçimler üzerinden okumak eksik olacaktır. Çözüm Süreci’nde Dolmabahçe Mutabakatı ve İzleme Heyeti konuları masada iken, Saray ilk olarak 26 Şubat 2015 tarihli MGK’da savaş kararı aldı sonrasında ise 19 Mart 2015 tarihinde Harp Akademilerinde yaptığı konuşmada ordu içinde kümelenmiş ve suç örgütü haline dönmüş bazı gruplara yönelik yeni ittifak çağrısı yaptı. Zaten hemen 20 Mart tarihinde Dolmabahçe Mutabakatı’nı, Çözüm Masası’nı, Çözüm Süreci’ni ret etti, yok saydı.

“SAVAŞ KARARI ŞUBAT’TA ALINDI”

Saray tarafından bu ittifak çerçevesinde Yeni Gladio oluşturulmuştur. Bu yeni Gladio’da suç ortağı Ergenekon artıklarıdır, kontr-gerilla ve JİTEM unsurlarıdır. Bu Gladio yapılanmasının birçok belli başlı amacı vardır. İlki HDP’nin Türkiye halklarında eşit ve birlikte yaşam açısından yarattığı umudu ve Demokratik Ulus anlayışının halk tarafından kabul edilmesini engellemektir. İkincisi çatışma ortamı yaratarak HDP’yi marjinalize etmek ve baraj altında bırakmaktır. Üçüncüsü ise Rojava devrimini boğma girişimidir. Yani karşı taraftan durup baktığımızda bu kirli ittifak ve emrindeki Gladio Türkiye halklarına, demokrasisine, hukukuna düşmanlık yaparak ülkemizdeki birlikte yaşam umudunu söndürmeye yönelik karanlık oyunların içerisindedir. Dolayısıyla bu şiddeti ve savaş ortamını HDP’nin baraj altında bırakılması, Türkiye halklarının demokrasisinin, özgürlüklerinin ve haklarının ellerinden alınması, Kürt halkına seçim yaptırtılmamasının da içinde olduğu daha geniş bir perspektifte ele almanın yararı vardır.

“SAVAŞ SUÇLARI İŞLENİYOR”

-Pek çok merkezde halk özel timci ve sivil görevlileri tarif ederken altını çizerek “IŞİD’li gibi” dediler. Siz bölgede yaptığınız incelemelerde bu “IŞİD’li gibi”den neyi kast ettiklerini öğrenebildiniz mi? Sizin gözlemleriniz neler?

Bölgede HDP’nin yüksek oy aldığı ve Kürt Siyasi Hareketi’ne bağlı olan kentlerimize yönelik yapılan Saray Gladio’su saldırılarında insanlık onuru her an yeniden ayaklar altına alınmaktadır. Her bir kente yapılan saldırılarda ortaya çıkan dram, savaş suçları mahkemesinin konusudur. Gerek şahsım gerekse de milletvekili arkadaşlarımız Saray saldırılarına karşı her daim halkımızın yanında oldu ve hem bu saldırıların tanığı hem de mağduru konumuna düştüler.

Gittiğimiz her saldırı bölgesinde karşılaştığımız insanlık dışı uygulamalar bizlere Kobani’de, Şengal’de IŞİD’in vahşi saldırılarını anımsattı. Hem saldırıların uygulama biçimi hem de saldırganların saldırırken ortaya koydukları motivasyon IŞİD=AKP gerçekliğini açık bir şekilde ortaya koydu. Cenaze yakma, sivil katletme, çocuk katletme, kadınları katliama tabi tutma, kafa kesme, cenazelerin yerden sürüklenmesi ve daha birçok işkence biçimi dünyada şu anda bir tek IŞİD ve Saray Gladio’sunun saldırdığı bölgelerde yaşanmaktadır. Örneğin Silvan’da, Şemdinli’de, Cizre’de halka bıçak göstererek boğaz kesme işareti yapanlar, IŞİD’e özgü sloganlar atarak terör estirenler hatta Türkçe ve Kürtçe dışında farklı dillerle aralarında konuşanlar halkımız tarafından bize ifade edildi. Yine bu bölgelerdeki operasyonel süreçlerden bu ilçelerin kaymakamlarının bile haberdar olmaması, orada, daha üstten talimat alan otonom bazı çete yapılarının oluştuğunu açıkça gösteriyor. Sembol olarak da 90’lı yılların Beyaz Torosları yerine, plakasız siyah Ford Ranger pikaplar kullanıldığı tüm bölge halkının malumudur.

“SUSMAK GLADYO’NUN ZIMNİ KABULU”

-Siz 7 Haziran seçimlerinden çok önce yeni bir JİTEM oluşumundan söz ettiniz. Ve bu yapıların örgütlendiği merkezleri de nokta nokta bildirdiniz. Bu açıklamalarınıza her hangi bir yetkili makamdan yalanlama ya da soruşturma, inceleme gibi bir reaksiyon geldi mi, o günden bu yana?

7 Haziran seçimlerinden önce partimize ve halkımıza yönelik yapılan saldırılar ile seçim sonrası geliştirilen savaş konsepti hala bu merkezlerde Gladio tarafından yürütülmektedir. Bahsettiğiniz açıklamalarımdan sonra herhangi bir yalanlama gelmemesi ve soruşturma açılmaması bize iki şeyi göstermektedir. Birincisi yalanlamanın olmaması zımni bir kabulü yani Gladio’nun varlığını kanıtlamaktadır. İkincisi ise soruşturmanın açılmaması Gladio’nun aynen 90’lardaki gibi, aynen Hitler Almanyası’ndaki gibi cezasızlık zırhına sahip olduğunu göstermektedir.

“BU GRUBUN ÖZEL YETKİLERİ VAR”

-Silvan Kaymakamının Evrensel Gazetesi’nde manşet olan ses kaydı, son derece vahim. Bir ilçenin en yetkili kişisi, ‘dışarıdan gelen polisler’den, herhangi biri gibi şikayet ediyor. Bu ‘dışarıdan gelen polis’lerin nereden geldiği, kimden emir aldığı, kime bağlı olduğu gibi soruları eminim sordunuz. Yanıt alabildiniz mi?

Saray’ın savaşı ilk başlattığı dönemlerde de ifade etmiştik. Özel Harekâtçılar, savaş baronları ve katil sürülerinden oluşan Saray’a bağlı bir Gladio grubu bölgede konuşlandırılmak ve halka yönelik katliamları gerçekleştirmek üzere görevlendirilmiştir. Bu kişiler, ne Vali ne de Kaymakam tarafından engellenebiliyor. Yani Saray’ın Özel Savaş merkezi tarafından yetkilendirilmiş durumdalar. Kent merkezlerindeki çatışmaları diyalog ile çözmek için şahsımın da görüştüğü birçok mülki ve idari amir, ‘bizi aşan şeyler, direkt Ankara’dan talimatlı işler yapılıyor’ şeklinde cevaplar verdi. Tüm bölge halkının bildiği bir gerçek bu. Nazi SS Subaylarına benzer bir oluşum olan bu Gladio grubu, gittiği her ilde bütün kamusal yetkileri kendi ellerine almakta ve katliam uygulamaktadır. Cezadan muaf tutulan bu güçlere ilişkin ilgili amirlerden aldığımız tek cevap ‘Ankara’nın talimatı var, bizi aşıyor’ cevabıdır. Ama belirtmemiz gerekir ki, bu durum ne Valileri ne kaymakamları ne de diğer mülki amirleri sorumluluktan kurtarmaz.

“DEVLET İÇİNDE RAHATSIZ OLANLAR SUSTURULDU”

-Devlet içinde silahlı çözüm ve diyalog gibi iki ayrı oluşum olduğu görüşlerine katılıyor musunuz?

Zamanında Kürt Siyasi hareketini, paralel devlet kurmakla itham edip siyasetçilerimizi tutuklayan zihniyet, bugün, bölgede devlet ve hukuku askıya almış ve kendi paralel çeteleri ile bölge halkına deyim yerindeyse kan kusturmaya çalışmaktadır.

Devlet içerisinde iki kanattan söz etmenin bugünkü koşullarda mümkünatı yoktur. Saray devleti askıya almıştır. Ortada devletten bahsetmenin de mümkünatı yoktur. Elbette Saray’ın tahakkümü altında olmaktan memnun olmayan, imtina eden, bu savaş ve darbe konseptinden rahatsız olan hem devlet içerisinde hem de AKP içerisinde çok sayıda insan vardır. Ki bu bizimle de defalarca paylaşılmış bir gerçektir. Ancak bu rahatsızlık duyanların tamamı Saray tarafından ya susturulmuş ya sindirilmiş ya da süreç içerisinde teslim alınmıştır. Saray’ın sivil darbe yönetimi, 90’ları da aratacak şekilde denetim dışı, cezasızlık ile ödüllendirilen bir yapılanma ile devleti yönetmektedir. Bu bir iddia değil, tanıklık ve hakikattir.

-Cizre, Şemdinli, Silvan, Şırnak gibi sayısı yüzü aşan “yasaklı bölge”de seçmenlerin iradesinin sandığa yansıyacağını düşünüyor musunuz? Olası engellemelere ya da oy kaydırmalara karşı önlemleriniz var mı?

Saray darbe yönetimi, çatışmaların başladığı ilk günden beri partimizin yüzde 90’dan fazla oy aldığı bölgelerde hiçbir hak ve hukuk kuralı gözetmeksizin çeşitli uygulamalar gerçekleştirmektedir. Elbette bu uygulamaların bir amacı da halkın sandığa gitmesinin önlenmesi üzerinedir. Hem yasaklı bölgelerde hem de sokağa çıkma yasağı ile yaşanan Saray saldırılarında halkın göç ettirilmeye çalışılması partimize giden oyları engellemeye yöneliktir. Ama bizim de bu savaş konseptine karşı demokratik siyaseti zafere götürecek çeşitli önlemlerimiz vardır. Seçim günü de dahil olmak üzere sürdürülmesi imkan dahilinde olan Saray saldırılarına karşı hem partimiz gerekli önlemleri alacak hem de direngen Kürt halkı Saray’ın savaş politikalarını boşa çıkaracak bir iradeyi gösterecektir. Saray zoruyla gayri meşru noktaya gelen seçimleri, demokrasi inancımızla meşru bir zafere dönüştüreceğimize inancımız tamdır. Özellikle seçimin meşruiyetine gölge düşmemesi ve seçim güvenliğinin gerçekleştirilmesi hususunda, içeriden tüm sivil toplum örgütleri ve diğer siyasi partiler, dışarıdan ise uluslararası gözlemci heyetlerin de süreci yakından takip etmesi son derece önemlidir.

“DARBE MEKANİĞİ DEVREYE GİREBİLİR”

-Seçmen iradesi sandığa yansımaz ve seçimlerin meşruiyeti gündeme gelirse, bu hangi handikaplara yol açar?

Böyle bir ihtimal ortaya çıkarsa Türkiye için demokrasiye inancın bittiği bir toplumsal psikolojiye gireriz. Bin tane seçimden daha değerli olan birlikte yaşama umudumuzun zedelenmeden de öte bir zarar göreceğini şimdiden görmek için kahin olmaya gerek yoktur. Umudumuz ve mücadelemiz odur ki, Saray’ın Gladiosu’na rağmen demokratik siyasete olan inancı, birlikte yaşama olan bağlılığı ayakta tutacağız. Bu konuda diğer siyasi partilerin tümüne büyük görevler düşmektedir. Eğer birlikte yaşama yönelik hakiki bir inançları varsa Saray’ın savaşına karşı demokrasi mücadelemize onlar da destek olurlar. Aksi bir durum büyük bir toplumsal çatışma zemininde tıkır tıkır işleyen bir “Darbe Mekaniği”nin amacına hizmet eder.

-Şu ana kadar çatışmalarda ölen sivillerin sayısı netleşti mi?

Saray’ın şiddeti ve çatışmayı gündemine aldığı 7 Haziran tarihinden beri 145 sivil yurttaşımız cani hislerle katledilmiştir. Bizler HDP olarak sivillerin kesinlikle bir şiddetin konusu olmamasını istemekle birlikte asker, polis ve gerilla kayıplarının da olmamasını istiyoruz. Bu konuda sivil kayıplar kadar asker, polis, gerilla kayıplarına karşı da aynı duyarlılıkta bir vicdani itirazın yükselmesi gerektiği kanaatindeyiz. Bu savaş Saray’ın iktidar olma savaşıdır ve bizlerin bu savaşa değil bir can, tek bir damla kan bile vermeye tahammülümüz yoktur.

-AKP’nin sivillerin yanı sıra, Kürt medyasına, HDP’ye destek veren tüm oluşumlara savaş açması, Doğu’da Batı’da HDP’lilerin ve muhalif kesimlerin gözaltına alınması veya tutuklanması seçimleri ve seçim sonrası siyasi iklimi nasıl şekillendirir?

Kamuoyundaki bir tartışma konusuna bu sorunuz vesilesiyle cevap vermek istiyorum. Türkiye’de henüz çatışmalar başlamamış ve Çözüm Süreci gündemi tartışılırken AKP İç güvenlik yasası çıkardı. İnsansız Hava aracı alımları yaptı. Polise ağır silah alımları, TOMA ve biber gazı alımları yaptı. AKP emrindeki yargı ve bürokrasi aracılığıyla özgür basın kuruluşlarına büyük bir sansür uyguladı. İnternet erişimini kısıtladı, halkın haber alma hakkının önüne geçti. Bir yandan askeri hazırlıkları diğer yandan siyasi hazırlıklar göstermektedir ki, çatışmalı ortamın başlamasına hazırlık yapan AKP’dir. Sadece bu durum bile kimin savaşı, hangi planlar ve hamleler dâhilinde başlattığının kanıtı niteliğindedir. Entegre bir savaş planının parçası olarak partililerimiz siyasi çalışmalarından ötürü tutuklanmaktadır. Seçim bildirgemiz evlerinde bulunduğu için tutuklanan arkadaşlarımız vardır. Yani bir siyasi partinin seçim bildirgesini bulundurmanın suç sayılması dehşet vericidir. Bizler, 1 Kasım’da seçimden zaferle çıkacağız ve Türkiye’nin demokratikleşmesi, hukuk devletinin ilerici hukuk normları ile tekrar yürürlüğe girmesi mücadelesini yürüteceğiz. Elbette ki, kimse bugünlerde yaptığı hukuksuzluğun yanına kalacağını sanmasın. Her birinden hukuk çerçevesinde hesap soracağız.

“FIRTINA KUŞAK”IN UMUDU KORUNMALI

-Barış umudundan sonra bu çatışma süreci Kürt halkında ve özellikle gençlerde nasıl bir psikoloji yarattı?

Daha önceki süreçlerde Kürt Sorununda demokratik çözüm için son kuşağın şu anda siyasetin içerisindeki kuşak olduğunu defalarca paylaşmıştık. Bizlerden sonraki kuşağa ‘fırtına kuşak’ adını da vermiştik. Şimdi bu fırtına kuşak dediğimiz gençler, 90’ların acı dolu hikayeleri ile büyürken bir anda 90’lardan daha beter bir sürecin öznesi konumuna gelmiş durumdalar. Bölgede gittiğimiz yerlerde birlikte yaşam üzerine yaptığımız konuşmalar, çatışmaların ve Saray saldırılarının yarattığı psikoloji karşısında, gerçekten, bu gençlerin psikolojileri nezdinde boşlukta kalıyor. Şiddet hikayeleri ile büyümüş ve büyüyünce de şiddetin mağduru/tanığı olmuş bu gençlere barıştan bahsetmenin çoğu zaman bir karşılığı olmadığı hissine kapılıyoruz. Ama yine de Kürt halkı ve özellikle gençliğinin örgütlü duruşu hem kendilerini savunma hem de demokratik siyasi yaşamı tesis etme hususunda büyük bir umudu bizlere vermektedir. Ülkemiz için bir seçim sonucu ya da Saray’ın başkan olmasından önemli olan şey, bu gençlerin barış umudunu korumaktır. Bu konuda tüm siyasi ve sosyal taraflara tarihi görevler düşmektedir. Saray’ın savaşının barış umudunu, birlikte yaşam isteğini söndürmeye başladığı bir dönemde herkesin ülkemizin ve kuşaklarımızın geleceği için mücadele etmesi inanılmaz derecede zorunlu bir görevdir.

-HDP’nin seçimleri boykot gibi alternatifi yedekte tuttuğu doğru mu?

Partimizin seçimleri boykot etmek gibi bir gündemi söz konusu değildir.

-AKP’nin savaş politikalarına dönmesinin Suriye politikasıyla ve Ortadoğu’da Kürtlerin yükselen güç olmasıyla bağlantısı var mı?

İkisi doğrudan bağlantılı konulardır. Az önce de bahsettik Saray’ın eski derin devlet sahipleri ile kirli ittifakının belli başlı amaçları vardır. Bunlardan biri de Kürtlerin Ortadoğu’da ve dünyada hızla yükselmesinin engellenmesidir. Bu karanlık ittifak Kürtlerle işbirliği yapmak yerine, kendi Kürt fobilerine ayak uydurup Kürtlerin kazanımlarını yok etmeyi bir varlık nedeni haline getirmiştir. Böylesi bir durumun sahipleri siyasi açıdan faşist, tıbbi açıdan ise hastadırlar. Bu kirli ittifak sahipleri bilinçaltlarındaki düşmanlığı dökerken, gerçekte Kürtlerin kazanımlarının da önüne geçemeyeceklerini çok iyi biliyorlar. Bu da daha fazla saldırganlaşmalarına ve daha fazla hata yapmalarına sebep oluyor.

“ŞİDDETİN SONUÇLARINI ÖLÇEBİLECEK BİR ANKET YOK”

-Basına yansıyan seçim anketleri HDP oyunun küçük de olsa düştüğünü söylüyor. Siz araştırma yaptırdınız mı, elinizdeki rakamlar size ne söylüyor?

Parti olarak direkt yaptığımız bir çalışma yok fakat elimizde çeşitli araştırmalar var. Bu araştırmalarda oyumuzun azalmadığı aksine arttığı görülmektedir. Çoğunlukla AKP’nin siparişi ile piyasaya sürülen anketler bizlerin oyunu düşük göstermektedir. Hatırlatmak isterim ki, 7 Haziran öncesinde yandaş anket kuruluşlarının birçoğu bizi baraj sınırında tutmaktaydı. Oysa biz %13,1 oy aldık. Biz hiçbir zaman anket siyasetçiliği yapmadık, bunu doğru da bulmayız. Bir gerçekliği sizinle paylaşayım. Bizler biliyoruz ki Cizre’de, Silvan’da, Silopi’de, Bismil’de Saray Gladiosu’nun ortaya koyduğu şiddetin siyasal sonuçlarını ölçebilecek bir anket daha keşfedilmemiştir. Toplum, toplumsal hafıza ve toplumsal psikoloji anketlere sığdırılamayacak kadar derinliklidir. Bu yönüyle anket sonuçlarının söz konusu derinlikli sosyoloji ile beraber ele alınması gerekmektedir. Hedefimiz olan %20’lik oyu almamamız için hiçbir sebep yoktur. Kürt illerinde AKP’yi sıfırlamak, AKP’nin Askeri Güvenlik Bölgesi haritasını, AKP’nin sıfırlandığı bir haritaya çevirmek siyasi açıdan yaşanan birçok tıkanıklığı çözmeye hizmet edecektir.

“Siyasi yalpalama ve kekemeliği Kürt Siyasi Hareketi’nde değil, ‘tutarlılığı’ ortada olan ve AKP’yi büyüten çevrelerde aramak daha doğru olur kanaatindeyim.”

“KEKEMELİK” YANITI

-Bazı yazarlar, Kürt siyasetinin çatışmalı sürece dönmesini ve özerklik ilanını eleştirdi. Örneğin Nuray Mert de seçim bildirgesini eleştirerek “Sonuçta ortaya çıkan metin, YDH (90’lı yılların Yeni Demokrasi Hareketi) ile PKK bildirgeleri birleşimi gibi olmuş” dedi. Bu eleştirilere yanıtınız ne olur? PKK’nin 7 Haziran öncesinin çatışmasızlık politikasını bu kez terk etmesinin gerekçesi kamuoyunu ikna etmeye yetmedi. Siz kamuoyuna bu konuda ne dersiniz?

Biz HDP olarak zamanın ruhunu okumaya çalışarak siyaset yapan bir partiyiz. Öz eleştirel süreçler partimizi ayakta tutan dinamiklerin başında gelmektedir. Bildirgemizde ya da parti politikalarımızda bir eksiklik varsa öz eleştirimizi sürekli yapıyoruz. Ayrıca kamuoyu tarafından anlaşılmayan kısımları da “iyi anlatamadık” diye görüyoruz.

İyi niyetli, yapıcı eleştirilerin hepsini bir yerlere not edip değerlendirmeye alıyoruz. Devletin özerklik ilanlarını siyasal hak talebi olarak görüp müzakere gündemine alması gerekirdi. Özerklik ilanlarına karşı gerçek bir aydının telkin etmesi gereken de bu noktadır. Biz katı, ceberut, merkezi bir yönetimin Türkiye halklar mozaiğine uygun düşmediğini ve ayrıca zamanın ruhunun gerisinde kalan bir anlayış olduğunu savunuyor, yerel demokrasinin Türkiye’nin her anlamda yararına olacağını düşünüyoruz. Bu noktada ifade etmem gerekir ki, bizim için siyaset ilkeler alanıdır. Çözüm Süreci devam ederken, toplumun barış talebini AKP’ye endeksleyip Kürt Özgürlük Hareketi’nin ve Önderliğinin tavrını rahatsızlık konusu olarak gündeme getirenlerin, bugün sürecin bitmesi ile Kürt Siyasi Hareketi’ni hedefe koymasını kendi içerisinde çelişen tutarsızlık örnekleri olarak değerlendiriyoruz. Bu tutarsızlık örneklerini zamanında AKP’nin bugünkü otoriter yapısını tesis eden Anayasa değişikliği ile ilgili ‘yetmez ama evet’ deyip Kürt Siyasi Hareketi’ni destek vermemekle suçlayan tavırlarda da rahatlıkla görebiliriz. Ek olarak, bugün dâhil olmak üzere Kürt Siyasi Hareketi’nin tavrı her zaman ilkeler temelinde son derece nettir. Siyasi yalpalama ve kekemeliği Kürt Siyasi Hareketi’nde değil, ‘tutarlılığı’ ortada olan ve AKP’yi büyüten çevrelerde aramak daha doğru olur kanaatindeyim. Kürt Siyasi Hareketi ve HDP olarak, Çözüm Süreci’nin ilk gününden bu yana toplumsal barış tahayyülümüze ve demokratik çözümü esas alan politikalarımıza sahip çıktığımızı, sürecin AKP ve Erdoğan tarafından bitirilmesi ile de bu ilkelerden vazgeçmeyeceğimizi belirtiyoruz.

PKK’nin 7 Haziran öncesindeki çatışmasızlık politikasını terk etmesinin gerekçesinin bu kez kamuoyunu ikna etmediği kanaatinizin muhatabı KCK’dir. Fakat kamuoyunun neye ikna olup olmadığını söylemek için biraz erken bence. Bölgede ve tüm Türkiye’de gerek kendimizin edindiği gerekse de milletvekili arkadaşlarımızdan gelen bilgiler Türkiye halklarının kısmi bir sessizlik içinde olsa da çatışmasızlığın sorumlusu olarak Erdoğan’ı ve AKP’yi gördüğü yönündedir. Seçim süreci boyunca bu konu ana gündemlerden biri olacaktır. Eminiz ki, halkımız da bu gerçekliği görmektedir.

-İmralı ile sürdürülen diyalog sürecinde heyette olan biri olarak, kamuoyuna açıklamayı düşünüyor musunuz? Bugünkü çatışmalı süreci daha iyi anlamamıza yarayacağını düşündüğümden, en azından bazılarını açıklayabilir misiniz?

Biz 2012 yılından 2015 Nisan ayına kadar Çözüm Süreci’nin karşılıklı güven ve şeffaflık içerisinde yürütülmesini söyledik ve elimizden geldiği kadar kamuoyunu bilgilendirip süreçte yaşanan gelişmeleri inkâr noktasına gelmedik. Çözüm Masasında konuşulanlar başlıklar halinde kamuoyunun bilgisi dahilindedir. Spesifik konular söz konusu olunca gerekli bilgilendirmeleri de gerekli hassasiyetleri gözeterek kamuoyuna açıkladık. Bizim açımızdan süreçle ilgili tüm bu eleştirilerin cevabı Dolmabahçe Mutabakatı’ndaki metnin içerisinde vardır. Bu metne yoğunlaşacak her insan, Çözüm Süreci boyunca nelerin masada tartışıldığını ve kimin, neyi amaçladığını görür, çözüm masasındaki tarafların tarihi mutabakata yönelik daha sonraki çatışmalı süreçte kabul ve inkâr üzerinden neden ve nasıl tavır belirlediklerini anlar.

“OLASI KOALİSYONDA YAPICI ROL OYNARIZ”

-Seçimlerden sonra koalisyon ihtimalinin güçlü olduğu anlaşılıyor, anketlere göre. AKP ile koalisyon kurar mısınız? Olası hükümet senaryolarında HDP nasıl davranacak?

Bizler HDP olarak seçim sonuçları tekrar bir koalisyonu işaret ederse, Türkiye’de adil hukuk düzeni, radikal demokrasi ve özgürlükleri esas alan, demokratik bir anayasa başta olmak üzere temel ilkelerimiz ölçüsünde siyasi sorumluluğumuz gereği, yapıcı rolümüzü yerine getirme konusunda tereddüt etmeyiz. Tabi demokrasi, hak, eşitlik ve özgürlük düzlemine hangi siyasi partinin ideolojik prangalarından, rant kapılarından ve siyasi iradesizlikten sıyırılıp gelebileceğini de 1 Kasım’dan sonra göreceğiz. Bizim için partiler veya kişiler karşısında konumlanmış bir siyasi tavır değil, ilkelerimiz ve programımız doğrultusunda karşımızda konumlanacak siyasi tavırların çözüm gücü ve samimiyeti önemlidir.

-Ve son bir soru: Suriye’deki gelişmeler, Rusya’nın sahaya inmesi, sığınmacı sorunu ve ülke içinde yaşanan çatışma ve gerilime bakınca, geleceğin Türkiye’sini nasıl resmedersiniz?

Türkiye hem iç siyasette hem de dış siyasette kaçınılmaz kritik viraja gelmiştir. Hatta Saray tahakkümü sebebiyle bu viraj dönülememekte, halklarımız uçurumun kıyısına gelmiş bulunmaktadır. İçeride kimliklerin tanınması, demokratik hukuk düzeni, eşitlik ve adaletin tesisi, birlikte yaşam duygularına verilen zararların onarılması; dışta ise tahakkümcü tiranlara ve devletlere karşı halkları esas alan bir politikanın, IŞİD gibi barbar çeteler yerine PYD gibi halkları temsil eden örgütlerin stratejik ortak olacağı bir politika bütünün izlenmesi gerekmektedir. Bu politika bütününün izlenmemesi durumunda, Allah korusun, ülkemiz ve halklarımız açısından bir felaketin kapıda olduğunu söylemek zor olacak ama öngörülemeyecek değildir. Kendi iç barışını sağlamış olan bir Türkiye’nin bölgesel barışa da model olabileceğine dair inancımızı bugüne kadar kaybetmedik. Unutulmamalıdır ki, 1 Kasım’dan sonra bu inancın hayata geçeceğine dair umudu büyütmek kendi ellerimizdedir.