Deniz Güneş / Demokrat Haber

Halkın Türkiye Komünist Partisi (HTKP) Merkez Komite Üyesi Erkan Baş’la seçimlere yönelik tavırlarını konuştuk. Aynı zamanda Birleşik Haziran Hareketi Türkiye Yürütmesi Üyesi olan Erkan Baş HTKP olarak HDP’yi desteklemelerinin Türk ve Kürt emekçilerinin mücadele birliğine küçük de olsa bir katkı anlamına geleceğini düşündüklerini belirtiyor.

HTKP, Türkiye Komünist Partisi'nde 2014 yılı Nisan ayında başlayan ayrışmanın ardından kurulmuştu. HTKP Merkez Komite Üyesi Erkan Baş’ın sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

HTKP olarak, seçimlerde HDP’yi destekleyeceğinizi açıkladınız. Bu tavrınızın nedenlerini öğrenebilir miyiz?

İlk nedenimiz, AKP’nin 276 ve üstü milletvekiline sahip olmasıyla olmaması, Tayyip Erdoğan’ın tek adam yönetiminin hukuki bir kılıf kazanması ile kazanmaması, AKP’nin bizi halk seçti demesiyle diyememesi arasındaki farkın önemli olduğunu düşünmemizdir. AKP’nin her alanda yenilmesi gerektiğini ve bunun ülkemiz, bölgemiz, halklarımız için son derece önemli olduğunu düşünüyoruz.

AKP, sıradan bir burjuva partisi değil. Doğrudan emperyalist merkezlerin, ülkemize ve bölgemize dönük gerici bir dönüşüm için kurdurduğu bir partiden ve iktidara yerleştirdiği bir çeteden söz ettiğimizi unutmayalım. Bu çete, her tür baskıyı, hukuksuzluğu, hırsızlığı, yolsuzluğu, cinayetleri hedefledikleri dönüşümün tamamlanması için bir yol olarak görüyor. Amaçları, Türkiye’nin emperyalizme daha bağımlı hale gelmesi, sermaye diktatörlüğünün sınırsız bir hareket alanı bulması ve toplumsal yapının bir bütün olarak gericileştirilmesi. Emekçi halklarımızı istedikleri gibi sömürebilecekleri, bizler için cehennem onlar için dikensiz gül bahçesi haline gelecek bir Türkiye hedefleri var. AKP’nin her alanda yenilmesi, bu iktidarın kesin olarak yıkılması bu mücadelenin bir evresidir ve bize göre önemli bir evresidir. Bunun sadece seçimlerle, sandıktan çıkan sonuçla mümkün olmadığını biliyoruz fakat dediğim gibi eğer her alanda yenmeyi hedefliyorsak, seçim de bunlardan birisi.

7 Haziran’da HDP’nin barajı aşmasını bu açıdan son derece önemli bir gelişme oldu. Gezi Direnişi ile önemli bir noktaya varan AKP karşıtı halk direnişinin esas olarak devam ettiğinin de bir işareti sayabiliriz. AKP, daha özel olarak Erdoğan 7 Haziran itibariyle, o güne kadar en önemli meşruiyet kaynağı olarak gördüğü sandıkta önemli bir yenilgi aldı. Esas mesele bizlerin bunu 8 Haziran günü itibariyle yükseltilmesi gereken bir mücadele süreci olarak değerlendirmemiz oldu ve hemen ardından AKP, özel olarak Tayyip Erdoğan ve ekibi tarafından geliştirildiği açık bir plan dahilinde halka karşı savaş açıldı. Kürt hareketine yönelen, baskı ve şiddet, esas olarak tüm toplumu teslim almayı amaçlıyordu. 1 Kasım seçimlerini de bu yeni savaş konseptinin bir ayağı olarak görebiliriz. Açık bir devlet terörü uyguluyorlar, bunun sonunda halkı, muhalefeti teslim almak ve sonuçta sandıktan istedikleri sonucu çıkartıp, hedeflerine doğru yürüyüşlerini sürdürmek istiyorlar. Buna geçit vermemek konusunda kararlıyız. Sandıkta da sokakta da buna engel olacağız.

Bunun aynı zamanda, ülkemizin tek gerçek kurtuluşu olarak gördüğümüz sosyalist devrim mücadelesinin en önemli görevlerinden birisine, Türk ve Kürt emekçilerinin mücadele birliğine küçük de olsa bir katkı anlamına geleceğini düşündüğümüzü eklemek isterim.

HDP’ye destek kararınız nasıl karşılandı kamuoyunda?

Genel olarak olumlu tepkiler aldığımızı söyleyebilirim. Sadece kendisinin değil Türkiye’nin, emekçi halkların ihtiyaçlarını gören sorumlu bir devrimci tutumun karşılık bulduğunu söyleyebiliriz. Elbette, eleştiriler de aldık, bunların bir kısmı haklı kimi kaygıları barındıran eleştirilerdi. Tavrımızın somutlanmasından sonra, attığımız adımların görülmesiyle süreç içerisinde bu eleştiri sahiplerinin de ikna olduğunu bizi haklı bulduğunu görmek sevindirici bir diğer gelişme oldu. Bir diğer eleştiri grubu ise kendinden başka kimseyi, devrimci, solcu, komünist görmeyen ancak pratik olarak da varlıklarının bir anlamı kalmamış kimi çevrelerden geldi. Politik bir anlamı, ciddiye alınacak bir tarafı olduğunu düşünmüyoruz. O siyasal mücadelenin değil psikolojinin, psikiyatrinin konusu, bilmediğim konularda konuşmayı sevmiyorum, ona girmeyelim.

“SARAY YENİLECEK, HALK KAZANACAK”

HDP’ye destek amacıyla çalışmalarınız oldu mu?

HTKP, siyasal mücadelede kendisini elbette önemli görüyor. Ancak belki ülkenin içinde bulunduğu durumun da bir yansıması olarak, siyaseti ve siyasal konumlanışı sadece Parti’nin gövdesiyle var olduğu bir alan olarak görmüyoruz. Bu bize önemli bir özellik kazandırdı. Bir tutum almamız gerektiğinde, atılması gereken bir adım olduğunda bunu mümkün olan en geniş güçlerle birlikte yapmayı tercih ediyoruz.

Bir parantez içinde ifade edeyim, doğru olduğunu düşündüğümüz bir tutum olduğunda gerekirse yalnızlığı da göze alarak bu adımı atmaya cesaretiniz yoksa siyasette yoksunuzdur. HTKP böyle durumlarda tek başına da kalsa, inandığını yapacak bir güce ve cesarete sahiptir. Gerektiğinde inandığımızı tek başına yapmaktan, bunun için her şeyi göze almaktan çekinmeyiz, ancak mümkün olduğunca birleşilebilecek tüm güçlerle yan yana gelmeye özen gösteriyoruz ve bunu da bir sorumluluk olarak görüyoruz.

HDP’ye oy verme çağrımızda da benzer bir yaklaşımla hareket ettik. Şu anda “Saray Yenilecek, Halk Kazanacak” çağrısı etrafında bir araya gelmiş tüm çevrelerle birlikte, ortak bir çalışma içerisindeyiz.

Geçen ay içerisinde 100 aydın öncülüğünde “Saray Yenilecek, Halk Kazanacak” çağrısıyla bir deklerasyon yayınlandı. Öncelikle bu çağrının amacı neydi? Çağrı içeriğinde 1 Kasım seçimlerinde HDP’ ye destek çağrısı da yapıldı, sizce bunun anlamı nedir?

Söz konusu çağrı biraz evvel sözünü ettiğim eksende ortaya çıkmış ve çok sayıda sol-sosyalist parti, çevre, grup ve kişinin öncülüğünde yapılmıştı. Sadece AKP’yi merkezi düzeyde hedef haline getirmesi bile önemini gösteriyor. Hatırlanacaktır, açıklama yapıldıktan hemen sonra AKP Genel Başkan Yardımcısı hepimizin yargılanacağını söylemişti.

Politik hattı itibariyle doyurucu bir eksen çizdiğini düşünüyorum. Çok kabaca ifade etmek gerekirse, sandıkta HDP’ye oy verme, seçim sürecinde HDP ile dayanışma içinde olma çağrısı yanında AKP’ye ve AKP ile Saray ile simgelenen gerici, işbirlikçi, sömürü düzenine karşı topyekün bir mücadele çağrısı yapılıyordu, bu çok önemli.

Özellikle HDP nezdinde Kürt hareketinin yalnızlaştırılmaya çalışıldığı, Türkiye’nin bir iç savaşa doğru sürüklendiği bir anda, merkezinde devrimcilerin, sosyalistlerin bulunduğu, barış-eşitlik-özgürlük mücadelesini yükseltme iradesini ilan eden bağımsız bir halk inisiyatifinin ortaya çıkmış olması önemlidir.

Birleşik Haziran Hareketi Yürütme kurulundasınız! Sizce Birleşik Haziran Hareketi seçimlerde nasıl bir tavır almıştır? BHH’ nin şimdiye kadar ve bundan sonra yapmak istedikleri, önündeki hedefleri nelerdir?

Birleşik Haziran Hareketi, Türkiye sosyalist hareketinin tarihsel birikimi ile Gezi Direnişi’nde ortaya çıkan muazzam enerjinin buluşturulması için çok önemli bir girişimdir. Bize göre kuruluş ekseni itibariyle Türkiye emekçilerinin önemli bir ihtiyacına yanıt anlamına gelmektedir. Kuşkusuz Türkiye gibi bir ülkede, böylesi oluşumların kısa sürelerde büyük başarılar elde etmesi, hedeflerine hemen ulaşması mümkün değil. Çok farklı geleneklerden, farklı toplumsallıklardan gelen insanların hep birlikte ve hepsinin ötesine geçecek bir faaliyet örgütlemesi kolay bir şey değil. Üstelik Gezi Direnişi gibi muazzam bir deneyim yaşamış bir ülkeden söz ediyorsak... Yavaş yavaş yol alıyoruz diyebiliriz.

Birleşik Haziran Hareketi, bir seçim hareketi olarak kurulmadığı için seçim süreçlerinde belli bir sıkışma yaşamasını doğal karşılamak lazım. Biz HAZİRAN ile daha ziyade, emekçi halkın en geniş kesimlerinin kendi öz örgütlenmelerini yaratmasını, bu örgütlenmeler üzerinden siyasal-toplumsal hayata müdahale etmesini amaçlıyoruz. Temel organlarının yerel meclisler olmasının bir anlamı da bu.

Öte yandan Türkiye’de seçimlerin gerek politik sonuçları itibariyle, gerek halkın katılımı-ilgisi açısından önemli olduğu gerçeği de ortada. 1 Kasım seçimlerine giden süreçte bu bütünlük içerisinde bir değerlendirme yaptık. Sonuçta bence de doğru biçimde, aşağı yukarı şöyle bir kararda ortaklaşıldı; Birleşik Haziran Hareketi doğrudan bir seçim ittifakının içinde yer almayacaktır. Seçimlerde AKP’ye karşı, Gezi’nin mesajlarını, talep ve beklentilerini samimi biçimde seçim programlarına yansıtan parti ve hareketlerle dayanışma içinde olacağız

Birleşik Haziran Hareketi’ni oluşturan parti, siyasal hareket ve oluşumlar yanında Haziran bireyleri de, HAZİRAN’ın altını çizdiği ilkeler, Haziran direnişinin taleplerini dikkate alarak, AKP iktidarının geriletilmesi için var olan birikim ve enerjilerini en etkin biçimde harekete geçireceklerdir.

Örneğin HTKP’nin tavrı da esas olarak bu kararın bir uzantısı olarak okunabilir.

HAZİRAN’ın bundan sonrasına dair de Türkiye’nin içinden geçtiği süreçten bağımsız bir gelecek tasavvurunda bulunmak mümkün değil. Kuşkusuz daha net kararları, seçim sonrası yapılacak değerlendirmeler ışığında HAZİRAN kurullarında karara bağlayacağız. Şimdilik benim söyleyebileceğim ise şu olabilir, kuruluş ve işleyiş ilkelerimiz doğrultusunda, toplumun her noktasında ortaya çıkan direnme eğilimlerini güçlendirmeye, içinde olmaya ve mümkün olan en geniş bağımsız halk örgütlenmesini yaratmaya odaklanacağız.

10 Ekim “Emek-Barış-Demokrasi” mitingi öncesi, Ankara’da bir katliam yaşandı ve onlarca yurttaşımız öldü, yüzlercesi yaralandı. Siz bu olayı ve süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? 

İktidarın halk düşmanı, katliamcı yüzü, ülkeyi bir suç örgütünün yönettiği bir kez daha bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmıştır. İktidarlarını korumak için ne kadar alçakça hareket edeceklerine bir örnek olarak görmek gerekiyor.

İktidar yenilmektedir. Uzunca bir süredir, halkın direnişini kıramadılar ve büyük bir yıkılışa doğru sürükleniyorlar. Baskıyı, şiddet artırarak, saldırganlaşarak kurtulacaklarını sanıyorlar ama çok büyük bir yanılgı içindeler. Bu saldırganlık belki ömürlerini kısa bir süreliğine uzatacak ancak halkın yanıtının da şiddetinin artacağını göremiyorlar.

Görmedikleri bir şey daha var, korkutarak, sindirerek teslim alma çabalarının da bir karşılığı olmayacak. Saldırıdan 24 saat sonra Ankara’da onbinlerin buluşması, saldırıda kaybettiğimiz kardeşlerimizin cenazelerin büyük kalabalıklarca sahiplenilmesi bunun ilk işaretleridir.

Süreç açısından ise ilk vurgulanması gereken, sosyalistlerin devrimcilerin tarihsel bir sorumlulukla karşı karşıya olduklarıdır. Türkiye, Recep Tayyip Erdoğan’dan öyle veya böyle mutlaka kurtulacaktır. Sermaye diktatörlüğü, emperyalist merkezler ve halk düşmanları da bunu kesinlikle görüyorlar. Sahte kurtarıcılar devreye girmek için fırsat kolluyorlar.

Özellikle altını çizdiğimiz bir nokta var; Türkiye’de bu karanlık gidişata son verecek tek güç, emekçi halkın bağımsız birleşik gücüdür. AKP’yi, Saray’a çöreklenmiş o çeteyi, bu çeteye yol veren, coğrafyamızı kana boğan emperyalizmi, gericiliği, faşizmi yenecek tek güç budur. Bu gücün, bu gücü temsil eden tüm odakların hiç vakit kaybetmeden bir araya gelmesini bir zorunluluk olarak görüyoruz. Üzerimize düşen her tür sorumluluğu üstlenmeye hazır olduğumuzu da eklemek isterim.