Gülten Madenli / Demokrat Haber

HDP’nin Ermeni adaylarından bir de İstanbul 1. Bölge Adayı Murad Mıhçı. Mıhçı ile Gezi’nin yıldönümünde Kamp Armen’de yaşananları ve HDP’yi konuştuk…

Neden HDP’den vekil adayı oldunuz?

Birlikte bir dayanışma tarihimiz olduğundan. Bizim Türkiyeli Ermeniler olarak biraraya geldiğimiz Nor Zartonk grubu olarak Halkların Demokratik Kongresi (HDK) bileşeniydik. HDP’nin de bileşenleri içinde yer almamız Türkiye’nin tarihsel dönüşümünde zorlu ama onurlu bir sorumluluk yükledi bizlere de.

Politik hayatım aktivist bir mücadele içindeyken 2007 seçimlerinde görev almam ve ÖDP üyesi olmamla başladı. Daha sonra Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (EDP) kurucularından oldum. Sonra Nor Zartonk’ta daha aktif çalışmaya başladım. Nor Radyo’da “Şehir Senin” programının yapımcılarındanım. Geldiğim yer ve politik öykümün de doğal bir sonucu olarak, bütün halkların, kimliklerin, inançların, dillerin, kültürlerin parlamentoda eşit temsiliyetinin olabileceği bir proje olarak HDP’deyim. HDP tüm ötekileştirilmiş halkların birlikte vücut bulabileceği bir çatı.

Halk buluşmalarınızda gözlemledikleriniz neler? Ermeni vekil adayı kimliğiniz insanlarda nasıl etkiler oluşturdu?

Sadece Ermeni kimliğimle politika yapmıyorum, sosyalist kimliğimle de emek mücadelesi içinden gelerek partimle çok yönlü örtüşüyorum ve vekil adayıyım.

Elbette Ermeni kimliğim var. Az olduğumuzdan siyasetin içinde çok az yer bulabildiğimizden dolayı emek mücadelesinin yanında Ermeni toplumuna da alan açması için aktivist oldum. Bunun doğal sonucu olarak politikacıyım.

Medyada HDP, "Kürt partisi" olarak algılanıyor, bu başta Kürtlere zarar veriyor. Direk kimliğimizi soruyorlar. Karşılaşmalarımda insanlar pek Ermeni aday görmediklerinden Konyalı Hıristiyan kimlikli HDP’li bir Ermeni olduğumu öğrendiklerinde önce bir şaşkınlık ve ezber bozulması oluyor. Bize kodlandırılan anlayış bozuluyor.

İknaya da açık bir toplum değiliz, bunu gözlemliyorum. 12 Eylül karanlığının faşizmi devlet organlarının tüm kurumlarına nüfus ettiği gibi kültürünü de yaratmış. Bu yapılardan kurtuldukça ırkçı beyinler de kendilerini insani boyutta yenileyecek elbette.

Kültürel değerlerimiz, müziklerimiz, ötekileştirilmelerimiz, yoksun ve yoksulluklarımız ve bunca acıların ortaklaşmış olmasına rağmen halklar bu denli birbirlerinden uzaklaştırılmış. Kendi adıma da değişik kültürlerden yoğun etkilenmeler yaşıyorum. Bir Kürt düğününe gittiğimde düğün sahiplerinden özgürlük hareketinden olanlar var, gerilla şehitlerimiz var ve bu realiteyle birlikte eğlence ortamında gerilla marşları çalınıyor halaya duruyorlar. Bir düğün ortamında bunun olması, acılarını yüreklerine gömüp, bu denli yoğun kayıpların kanıksanmış gibi olması nasıl bir dramatik yaşam şekli. Bu kadarına bile tanıklık yapmak bana inanılmaz birikim verdi. Diyoruz ya yan yana gelince güçleniyoruz, birikimlerimizden öğreneceğimiz çok şeylerimiz var. Halay çeken gençlerden beni çok besleyecek hayat hikâyem oluştu.

Tek başına mücadele vererek, çalışıp çabalayarak evlatlarını büyüten, oğlunu evlendiren annenin düğününde konuşmamı istediklerinde, sadece anne üzerine konuştum. Bu toplumu tüm trajik boyutlarına karşın anaların direngenliğinin ayakta tuttuğunu anlatmaya çalıştım ve benim için çok değerli bir andı.

HDP, bileşenleriyle ilk kez bu denli dinamik bir örgütlenme çalışmaları yapıyor. Ezilenlerin iradesinin sokak muhalefetine etkisini bugünden nasıl görüyorsunuz?

Barajı geçemezsek neler olabileceğini tahmin etmek belki bugünden çok kolay olmayacaktır ama bildiğim bir şey var ki 8-9 Haziranda ilk işim part time gidip kaldığım yerden çalışmalarıma devam etmek olacaktır. Parti bileşenlerinin dışında belki de partili insanlardan daha çok gönüllü emek veren inanılmaz insanlar var. “Ondan sonra” gibi inisiyatifler, Gezi’nin dayanışma ruhuyla var olmuş insanlar. Aralarında anarşistler de var, hayatlarında ilk kez oy kullanacaklar. Kadıköy çıkışlı örgütlendiler ve İzmir, Ankara, Eskişehir gibi Türkiye’nin birçok yerine yayıldılar.

Bu süreçte yan yana gelebildiklerimizle partimize üyeliğin daha yoğun olabileceğini düşünüyorum. Hep kaybetmiş insanlar bir araya gelerek, kazanmayı öğrenmeye başlandı.

Gezi ile HDP’yi nasıl ilişkilendiriyorsunuz?

HDP Gezi’de yoktu çünkü o zaman HDP yoktu, HDK vardı. Direnişte HDK meclisleri olarak herkes kendi bayrağının yanına HDK bayrağını koydu ve biz oradaydık. İstanbul’da benim bildiğim aktif mücadelenin içinde olan Gezi direnişçisi 8 adayımız var. Ayrıca il ilçe yöneticilerimiz.

Türkiye’de çok anlayışı değiştirdi Gezi. Kamp Armen’in çağrısı Gezi’nin mini bir modelidir. Biz önce birbirimizi anlamayı öğrendik Gezi’de. LGBTİ bireyler Gezi’de toplumun tüm katmanlarıyla ilk kez bu denli temas kurdu.

Gezi’nin Ermeni toplumu için önemiyse, eski Ermeni mezarlığı ve kilisesi Divan Oteli tarafına bakıyor, girişte kullanılan merdivenlerin taşları da kilisemizdendi.

Bizler ağaçlarımızı korurken kazanmayı ve dayanışmayı öğrendik. Gezi’nin yıldönümünde Kamp Armen’den çıkıp Göztepe’deki anmaya katılacağım.

Kamp Armen’le bitirelim mi söyleşimizi…

Ermeni toplumunun mülkünü satın aldığı bir yer Kamp Armen. 1936 Beyannamesi'yle de elimizden alındı. Bomboş bir tarla çocuk emeğiyle, yetim emeğiyle yapılmış. 1915 soykırımının kılıç artıkları çocukları dillerini inançlarını kültürlerini öğrensinler unutmasınlar diye bir toplumun yeniden dirilmeye çalıştığı yerdi.

Erol Dora, Hrant Dink gibi birçok önemli şahsiyetlerin yetiştiği yer. Bizlere sürekli hatırlattıkları, hafızamızı tazeleyip Ermeni toplumunu kültürüyle yok etmek istemeleri. Nor Zartonk olarak duyarlı dostlarımıza çağrı yaparak kampımıza davet ettik. Kamp Armen belgesel filmini çeşitli panellerle toplumlara göstererek gasp edilen Ermeni mallarının gerçek yüzünü anlatmaya çalıştık, sadece mal değil kültürel zenginliğimizi de.

Atalarımızın mallarını konuşmuyoruz aslında hiçbir zaman, şükür ki bizlere kalan atalarımız da olmuş. Tüm kültürel değerlerimizle dostlarımızla harabe haliyle de olsa kamptayız yine. Çocuklar oynuyor yetimlerin diktiği ağaçların altında.

Burada büyüyen çocuklar bugün dünyanın beş kıtasındalar ve dayanışmak, mücadelenin bir parçası olmak için evlerine geliyorlar. 1915 sonrası sanırım Ermeni toplumu için ilk özdirenişleri oluyor. Barajı geçmemiz, demokrasinin oluşması açısından ve bu kampın geleceği açısından da çok önemli. Şu an olumlu bir açıklama yok, sadece niyet var, dilerim ki kendimize ait mülkümüzü, kampımızı direnerek tekrar kazanabiliriz.

Kendi söyleminde son bir sloganla bitirebilir miyiz?

Hrant Dink ahparigin bir sözü vardı. “Barışın eşekleri olmak” sözü çok anlamlıydı. Ben ise “barışın hamalı olma”yı kullanıyorum çünkü ille de halklar inançlar arası savaş diyen bir hükümet var. Gerçekten büyük bir yük. Hep birlikte bu yüke omuz vererek çoğalırsak o yük daha hafifler, uçurumdan aşağı da atabiliriz. Barış hamalları dostlara ihtiyacımız var. Kamp Armen’imizin direnmeye dayanışmaya ihtiyacı var…