BDP Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü, ANF'den Nilay Egeli'ye sürece ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Ertuğrul Kürkçü, sürecin Öcalan’ın gayretleri sayesinde rotada tutulduğunu söylerken, Halkların Demokratik Kongresi’nin (HDK) de dahil olduğu daha geniş bir inisiyatif kurmak istediklerini açıkladı.

"Bizim de adaya gitmemiz lazım" diyen Kürkçü, Öcalan ile bir 'ortaklık' konuşmak istediklerini kaydetti. Kürkçü, "Şimdi ortaklık zamanımızın geldiğini düşünüyorum" dedi.

Kürkçü, AKP'nin süreçteki tutumunu da eleştirdi ve "Hükümet sadece CHP komisyonlara gelmediği için değil, CHP’yi komisyonda görmek istemediği için komisyon bu şekilde ortaya çıktı," değerlendirmesinde bulundu.

İşte Ertuğrul Kürkçü'nün o mülakatı:

Ocak ayında başlayan ama Newroz’da Sayın Öcalan’ın açıklamasıyla ete kemiğe bürünen bir süreç var. Newroz’dan sonra hızlandı bazı gelişmeler. Gelinen aşamayı nasıl görüyorsunuz?

Bu süreci Öcalan’la devlet arasında İmralı’da varılmış olan bir genel mutabakatın adım adım açımlanması olarak görüyorum. Yani bir müzakere sürecinde olmadığımızı, tamamlanmış bir müzakerenin sonuçlarını değerlendirmeye çalıştığımızı görüyorum. İki düzey var; birincisi global kararlar düzeyi. Bu global kararlar düzeyinin bitmiş olduğunu görüyorum. Ancak icrası, sahada gerçekleşmesi, planlaması, sürecin tanziminin hem bir mücadele konusu hem de bunun bir müzakere olduğunu görüyorum. Dolayısıyla müzakere de tamamen yok değil. Ancak hükümetin sürecin tümünün kontrolünü elinde tutma eğiliminde olduğunu; dolayısıyla aşağıdan inisiyatifi halkın süreci biçimlendirmesine, bütün olarak toplumun çeşitli güç odaklarının süreçte rol alıp toplumun tamamının kabulleri üzerinden sürecin şekillenmesine hükümetin çok razı olmadığını anlıyorum.

Komisyonlar kuruldu. Hem Meclis’teki araştırma komisyonu, hem de Akil İnsanlar Heyeti bekleneni karşılıyor mu?

Hükümet’in süreci kontrolünde tutma eğilimi komisyonlar meselesine de yansıyor. Hükümet sadece CHP komisyonlara gelmediği için değil, CHP’yi komisyonda görmek istemediği için komisyon bu şekilde ortaya çıktı. Meclis’teki komisyon AKP’nin 10 üyesi BDP’nin bir üyesi ile gidecek bir komisyon. Saçma sapan bir durum. 10 AKP’li, 1 BDP’li üyenin konuşmasından ne sonuç çıkabilir? Yani eğer böyle olacaksa 1 AKP’li 1 BDP’li üyeden oluşan bir komisyon da olabilirdi. Ya da hiç olmayabilirdi.

BİRBİRLERİNİN AYAĞINA ÇELME TAKIYORLAR

Sizin itirazınız sadece sayı itibariyle değil ama…

Sadece sayı değil. Kuruluş tarzı. Baştan beri AKP’nin yanlış hareket ettiğini düşünüyorum. Evet bir müzakere yapması ve bunu bir açılıma dönüştürme eğilimi önemli. Bizi tamamen başka bir evreye taşıyor, bu bir gerçek. Ama bunu yaparken Meclis’teki tüm partileri, mümkünse BDP’yi by-pass ederek bunu yapma eğiliminin ürünü bu. CHP sürece katılsın ama nasıl katılsın? Kendimizi onların yerine koyalım. Tamamen iyi niyetli olduklarını düşünelim. Bize kimse bilgi vermiyor. Size kredi açıyoruz diyoruz. Senin kredin batsın lazım değil diyor. Ardından sürece katılın diyor. Bilgi diyoruz, bilgi verilmiyor. Hiçbir politik parti kendisinin bu şekilde muhatap alınmasına razı olmaz. Ben AKP’nin işleri kolaylaştırmadığını düşünüyorum. Ama madalyonun öbür tarafında da başka hakikatler var. CHP’nin ulusalcı kanadı ki şu anda üstünlüğü ele geçirmiş görünüyor. Onlar da bu süreci oyalamak istiyorlar. Yani sonuca varmaması üzerinden süreçte yer almak istiyorlar. Yani herkes birbirine çelme takıyor. Burası problemli. Ancak burada sorumluluk AKP’de. AKP bu süreci problemsiz götürebilecek yolları bulabilirdi. Kamuoyunu daha iyi yönlendirebilirdi. Ben bunun yapılmadığını düşünüyorum. Ben bir internet sitesinin sorduğu soruya verdiğim cevapta da belirtmiştim; bazen Başbakan’ın ağzından çıkanı kulağı duymuyor. Bir ruh doktoruna ihtiyacı var dedim. Şunun için dedim: BDP’yle müzakere sürdürüyorsun ya da görüşmeler yapıyorsun. Diyorsun ki, BDP aslında terörden besleniyor, terör BDP olmasaydı bu kadar sürmezdi! Şimdi sen ‘terörün tasfiyesi’ diye bir proje başlattığına göre BDP’yi de tasfiye etmek istediğini söylüyorsun. Böyle olur mu? BDP tam tersine asıl aktör olarak, PKK silahlı alandan silahsız alana geçtikten sonra PKK, BDP olacak demektir, bunun başka yolu var mı? 300 PKK yöneticisini genel af olmadığı için bir kenara koydun, geriye kalan on binlerce insan ne olacak? Bunlar siyaset yapacak. Bunlara siyaset alanı tanımıyorsun. Siyaset yapan BDP’yi tasfiyeye çalışıyorsun. Burada hala özgürlükçü ve demokratik yaklaşım değil güvenlikçi yaklaşım var. Süreçte bunun ağırlık taşıdığını görüyoruz. Ya da en azından AKP açısından böyle gitmek istediğini görüyoruz. Bu hala tamamlanmaya çalışılan birinci aşama için bile oldukça pürüzlü. Fakat yine de ben bunun açılan yolun çığır açan yeni bir dönem olma gerçeğini gölgelemeyeceğini düşünüyorum. İkincisi, akil insanlar meselesi..,

KOMİSYON 3 AYDA GEÇMİŞLE YÜZLEŞEMEZ

Ona geçmeden, Meclis’teki komisyonla ilgili yine sormak istiyorum. İşlev olarak 3 aylık gibi bir süre konulmuş. Ankara dışında da çalışmalar yapılması öngörülüyor. Geçmişte yaşanan toplu mezarlar, faili meçhuller, köy boşaltmalar vs. gibi savaş suçu niteliğinde birçok olay var. Bu komisyon böyle bir sürede tüm bunları nasıl araştıracak?

Bu 3 ayda bitmez. Başa çıkamaz. Bu göstermelik olur. Şekil şartına uyulmuş olur. Meclis’te aslında başka bir imkan olduğunu düşünüyorum. İnsan Hakları Komisyonu, Roboski Katliamı’yla başa çıkabilseydi, yüzleşebilseydi bu rolü üstlenebilirdi. Çünkü İnsan Hakları Komisyonu daimi bir komisyon. Onun kuracağı bir alt komisyon bütün bu süreci bütün dönem boyunca sürdürebilirdi. İnsan Hakları Komisyonu hem bu erginliği gösteremedi hem de Roboski meselesinde sınıfta kaldı. Çok kötü bir yere düşürdü komisyonu. İçinde bizler de olmamıza rağmen, ne kadar üste çıkarmaya çalışsak da bu komisyon aşağıya düştü. Meclis Komisyonları İçtüzük dolayısıyla yasal olarak süreli. Dolayısıyla bu komisyon 3 ayda bu işi bitiremez. Sadece komisyon kuracaktık kurduk, demiş olunur. Ama derli toplu bir süreç için bu yetmez.

AKİLLER TEBLİĞ GRUBU HALİNİ ALDI

İkinci nokta; Öcalan’la mutabakata varıldığını bildiğimiz akil insanlar. Akil İnsanlar Heyeti bizim öngördüğümüz, PKK ile devlet arasında bir aracı rol oynayacak, süreci tanzim edecek bir kuvvetti. Dolayısıyla kuvvetli kişiliklerden oluşması bekleniyordu. Bu tamamen, başka bir şey oldu bir tebliğ grubu halini aldı. Barış tebligatı yapıyor Türkiye’de. Bu da olsun, yapılsın. Fakat çatışmasızlığı organize etmek ve çatışmayı bunları ezmeden yeniden başlatamayacağınız bir yeni standart üstünlük konum sağlamıyor. Onun da 3 aylık süresi var, işte 2 ay kaldı. 2 ay sonra tamam raporları aldık teşekkür ediyoruz denilecek bu kadar. Burada şöyle bir imkan var; BDP’nin önerdiği 90 kişilik listeden 16 kişi girdi. Yakinen tanıdığımız, barış mücadelesinden, emek mücadelesinden gelen arkadaşlarımız var. Onların ve başka isimlerin bu süreçte temayüz edebilecekleri, yani hakikaten bunun içerisinden gerçekten bizim öngördüğümüze yakın bir akil insanlar heyeti oluşturabileceklerini ümit ediyorum. Fakat bu, şimdilik daha çok sivil toplum kuruluşlarının taban süreçlerini örgütlemek için yaptıkları arama toplantılarına benziyor. Gerçek kanaat önderleri, sivil toplum örgütleri, insan hakları emek savunucularının zeminlerine dahil olamıyorlar. Şehir merkezlerinde otel merkezlerine sıkışıyorlar. Bunlar ısınma turlarıdır, ama iş orda bitmez. Mahallelere, fabrikalara, yaşam alanlarına, sokağa, esnaf örgütlerine giderek bunlar olabilir. Bu ancak Diyarbakır’da bölgede olabiliyor. Orada bunun zemini var. Ama Türkiye’nin batısında yeterli sonucu aldığını düşünmüyorum. Bunları yaptıklarından gayri memnun değilim. Keşke daha çoğunu yapabilseler. Fakat oluşumun kabiliyeti daha çoğuna elvermiyor bunu söylüyorum. Yine de destek ve birtakım gayretlerle bir hava esiyor. Bizim beklediğimiz ise bu değildi. Daha operasyonel bir heyet hedeflenmişti. O çıkmadı.

SÜREÇ ÖCALAN’IN  GAYRETLERİYLE ROTADA TUTULUYOR

Böyle bakılınca sürecin Öcalan’ın gayretleri sayesinde rotada tutulduğunu düşünüyorum. Önümüzde 4 konferans süreci var; Türkiye’de, Avrupa’da, Kürdistan’da ve Güney’de. Bu konferans süreci önemli. Bu da Öcalan’ın önerisi. Genelde Öcalan merkezli olduğu için dışarıdakilerin öneri yapmasının zor olduğu bir süreç. Güçlükler var. Eğer yaza doğru beklenen olur, Öcalan İmralı’da daha geniş bir çalışma yürütme imkanı bulursa o zaman daha seri yürüyebilir işler. Benim anladığım Öcalan Eylül’e kadar bitmesini istiyor, silahlı güçlerin alandan çekilmesi konusunun. Eğer bu olabilirse ya da buna paralel Öcalan adada daha çok çalışma imkanı bulursa, yani bizler de adaya gidip görüşebilir duruma gelirsek o zaman süreç hızlanabilir. Fakat ben Hükümetin bu süreçte kontrollü gittiğini, milliyetçi tabanla arayı iyi tutarak yürümek istediğini görüyorum. Bu belki onlar için bir zaruriyettir. Çünkü AKP’nin de tamamen çözümcü bir pozisyonda olmadığını düşünüyorum. Hem teşkilat hem milletvekili olarak. MHP’liler bazen onlardan daha ılımlı geliyor insana. Bu güçlükleri aşmak için bu retorikle yürüyor. Ama Tayip Erdoğan bu sürece girerken, aklında tuttuğu 3 seçim vardı.  Onlarla ilgili de yeni rejime yeni şekil verirken olanakları düzenleme. Barış onlar için bu sürecin bir manipülatörü. Bizim içinse barış başlı başına bir amaç. Çatışmasızlığı sağlamak ve genel bir demokratik alan kazanmak. Hükümet o alan o kadar demokratik olmasa da olur diye düşünüyor.

BARIŞ KURUCU İNİSİYATİFİ HEDEFLİYORUZ

Demokratik alanın açılması derken demokrasi güçleri var. Siz HDK yer alıyorsunuz. Sosyalistlerin, demokrasi güçlerinin bu sürece yaklaşımını nasıl görüyorsunuz?

Aslında İşçi Partisi TKP dışında Türkiye solu bu süreci destekliyor. ÖDP tarihinin en önemli atılımını yaptı. Sadece bu süreci onaylamakla kalmadı. Bunun içerisinde yer almaya dönük hazırlıklar yapıyor. Halk evleri bu süreçte çok olumlu bir pozisyon takınıyor. Maocu hareketlerin hepsi bu süreci onaylıyor. DHK-C sürece karşı eleştirel bir pozisyon takınmış durumda.

Tüm bunlarla anlamlı bir ortaklık nasıl kurabiliriz? Tümden HDK’ye gelmeyebilirler. İçinde HDK’nin de olduğu daha geniş bir barış kurucu inisiyatifi barış meclisi değil barışı ve demokrasiyi birlikte gören yeni bir inisiyatifi biz onlarla yapmayı istiyoruz. Konferansı da öyle planlıyoruz. O nedenle yapıcı bir rol oynayacakları kendilerini sürecin içinde hissedecekleri itirazlarının ve beklentilerinin dikkate alınacağı yeni bir süreç başlatmamız lazım. “Çok verilenden çok istenir” diye bir söz var. Çok isteniyorsa verecek, kendisini verecek dikkatini toparlayacak, bilgisini verecek. Ben bu süreçte hem Kürt Özgürlük Hareketi’nin hem HDK’nin daha doğrusu bilinen tabiriyle Blok’un tanzim edici rol oynaması gerektiğini düşünüyorum. İnsanlar kendiliğinden gelmezse çekmek lazım. Sorulardan ürkmemek lazım. Endişeleri gidermek lazım. Bunu yapmamız lazım. Geri dönüşü yok. Öcalan haklı olarak dedi ki, “bu süreç başarılı olmazsa beni yok bilin!” Bu bir anlamda beni yok ederler, demekti. Gerçekten de çok doğru söyledi. Bunu da göz önüne alarak devrimci hareketin bu süreci örmesi lazım.

BAĞIMSIZ ALAN AÇMAK İÇİN İNİSİYATİF ALINMALI

Burada bazı problemler var. Stratejik bölgesel problemler var. Şu an için görünen o ki, bölgede oluşan 2 eksen üzerinde de durmamaya çalışıyor Hareket. Şii eksen var Sünni eksen var. Bunların kesiştiği yerde bu süreç pişiyor. Bunların tabii etkisinden tamamen uzak durmak mümkün değil. Bağımsız alan açmak için inisiyatifi büyütmek lazım. O yüzden Türkiye’nin batısından gelecek kuvvet aktarımı çok önemli. Türkiye’nin tamamı üzerinden konuşabilirsek o zaman biz bir üçüncü alan açabiliriz. Ya da bunu yapamayız bizi şartlar sürükleyebilir. Her şey mücadele konusu. Öyle görüyorum. Fakat ben Öcalan’ın yaptığı hamleyi çok zamanlıca yerinde, çok akıllı bir hamle olarak görüyorum. Benim ümit ettiğim; daha derin bir emek, demokrasi, özgürlük ittifakı oluşması. Yani emek-kadın-doğa mücadelesinin üst üste geldiği yeni bir dönemi ortaya çıkartmak. Biz böyle konuşunca bazı geleneksel milliyetçiler bunlar Türkiyeci diyorlar hâlbuki biz dünyacıyız. Fakat bir devlet çatısı altında çatışma çıktığı için ister istemez buradan başlıyor her şey.

Şimdi bu denklem yeni bir denklem. Kürdistan Özgürlük Hareketi daha önce kendi alanını tanımladı. Dört parça Kürdistan’da yeni inisiyatifler oluşturdu. Şimdi tekrar yüzünü döndü Ankara’ya. Buna cevap vermezsek süreci tamamlayamayız. Bu dar anlamda Türkiyecilik değil. Aslında süreci biz de yönetmiyoruz. Süreci Kürt Özgürlük Hareketi yönetiyor biz buna eşlik ediyoruz. Buna öncülük etmek herkesin gönlünde yatabilir ama, durduğun yerde öncü olmuyorsun. Öncü olmak isteyen çalışacak. Bu ortaklık olmadan bizim hiçbirimizin daha ileri gidebileceğimizi düşünmüyorum.

ÖCALAN BÖLGESEL DÜŞÜNÜYOR

O yüzden Öcalan çok doğru bir hamle yaptı. Hem bölgesel hem yerel olarak düzen dışı, kapitalizm dışı arayışların hepsi için yeni bir dalgalanma yarattı. Buradan bir sonuç çıkarmak bizim işimiz. Yoksa bunu kendi haline bırakırsanız hiçbir şey yapmazsanız geleneksel kuvvetlerin alanında kalırız. O açıdan her şeyin bir mücadele konusu olduğunu müzakere yapılmış olabilir belli bir çerçeve ortaya çıkmış olabilir ama her şeyin bir mücadele konusu olduğunu düşünüyorum. Müzakere de Öcalan yol haritasında gördüklerimizi yapıyor. Ben Öcalan’la 1994’te görüştüm. 19 yıllık bir pat durumu. Bu daha ne kadar sürebilir. O yüzden Öcalan bunu çözmek için çok doğru bir zamanda hamle yaptı. Fakat Rojava devrimi olmasaydı Ortadoğu’da statüko değişmeseydi Kürtlerin yıldızı parlamasaydı Öcalan bu hamleyi yapamazdı. Öcalan Türkiye’den silahları çekiyor ama, bütün olarak Kürdistan yeni bir kuvvet merkezi haline geliyor. Türkiye’den bazen anlaşılmayan şeyler bunlar oluyor. Hareketin ve Öcalan’ın bakışı daha çok bölgesel ve Kürdistan’ın 4 parçası üzerinden. Türkiye solu ise ulusal sınırlar içerisinden okuyor. Böyle okuyunca manevralar onların gözünde yerli yerine oturmuyor. Onun için aydınlatmak lazım. Bu da hareketin bizlerin görevi.

Buna bağlı olarak önümüzde bu sürecin ayaklarının oluşturulması Türkiye’nin batısında demokrasi ve barış güçlerinin yeni bir ortaklık oluşturması, Alevilerin statükonun yanından değişimin yanına doğru geçmesi kadın hareketinin burada kendisine bir güvence bulması, Antikapitalist Müslümanların süreçle olumlu bir ilişki kurması gerekiyor. Bunlar HDK’nin önüne koyduğu hedeflerdir bu süreci tamamlayacak olan şeyler. Bizim için uygun iklim doğdu. Savaş HDK için iyi bir iklim değildi. Bu iklim doğdu dakika kaybetmeden işleri bitirmemiz lazım. Ben de PKK yöneticileri gibi diyebilirim; bizim de adaya gitmemiz lazım.

Giderseniz 19 yıl aradan sonra görüşmüş olacaksınız. Neler söylemek istersiniz?

Şimdi ortaklık zamanımızın geldiğini düşünüyorum. Bunu tabii ki konuşmak istiyorum nasıl yapabiliriz. Biraz da asimetrik bir süreç. Türkiye sosyalist hareketi düzenli olarak güç yitirirken Kürt özgürlük hareketi düzenli olarak güç kazandı. Bu durumu giderecek bir ortaklığı birlikte tasavvur etmemiz lazım. Türkiye’de ulusalcılığın etkisini görüyoruz. Orada ise tersine ulusalcılığa karşı Öcalan’ın açtığı bir yol var. Bu asimetriği giderecek bir ortaklığı konuşmamız lazım. Bunu sormak isterim. Öcalan bana o zaman “Mahir Çayan’ın dediklerini yapıyoruz aslında” demişti. Şimdi bunu bugünün Türkiye koşullarında nasıl tercüme ederiz. Onu konuşmak isterim.