BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş sola seslenerek "Gezi ak süt kadar temizdir. Biz o direnişin kalbindeyiz. Yanlış anlaşıldık" dedi. 

Birgün gazetesinden Onurkan Avcı’nın Demirtaş ile yaptığı röportaj şöyle:

Erdoğan, Ekim’de yapılacak olan Ulusal Kürt Konferansı için de Irak Kürdistanı’na “İstenmeyen kararlar alınırsa ilişkiler kötüye gider” diyerek gözdağı verdi. MİT’e de konferansı takip et talimatı verdiği biliniyor. Nedir Erdoğan’ın bu kadar korktuğu ve o istenmeyen kararlar alınırsa Erdoğan daha da sertleşecek mi sizce?

Konferansın sonuçları itibariyle bölge devletlerinin düşmanlığını, tepkisini çekeceğini düşünmüyorum. Nihayetinde konferans, bu ülkeler ile nasıl çözüm bulabiliriz, sınırların içinde nasıl bir çözüm olur tartışması yapacak. Oradan bir savaş kararı çıkacak hali yok.
Ama, Bağdat, Şam, Ankara ve Tahran’ın da beklentileri doğrultusunda gerçekleşecek bir konferans da değil. Bu 4 başkentin yüz yıldır sürdürdüğü tekçi egemenliği ortadan kaldırmak için yapılacak bir konferanstır. Buna engel olma şansı var mı bu devletlerin? Yok. Şimdiye kadar başarıyorlardı, bu konferans toplanamıyordu ama artık bu 4 başkentin Kürtler üzerindeki egemenliği zayıfladı. Kürtler şimdi kendi bulundukları ülkelerin sınırları içerisinde birliklerini güçlendirmeye çalışıyor.

Başbakan Erdoğan buna engel olabilir mi? Buna gücü yok. Olabilseydi yapardı. "Daha da sertleşir mi?" sorusuna gelince; biz O’nun en sert halini, maksimumunu Kürtler ve Türkler olarak gördük. Bunun ötesi ne yapar? Keskin sirke küpüne zarar.

“Gezİ’de yanlış anlaşıldık”

Gezi direnişi sırasında yaptığınız “Orada darbeciler var, mesafeli duracağız” açıklaması çok tepki çekti. Sizin söylediğiniz gibi bile olsa; bir halk hareketinde toplumun her unsurunun bulunması doğal değil mi? Sırf onlar var diye mesafe koymak doğru mu?

Bu konuda bizim eksikliklerimiz sebebiyle yanlış anlaşıldık, doğru ifade edilemedi. Bu tartışma Gezi ruhuna zarar veriyor ama birkaç şey söyleyeyim:

Birincisi; Gezi direnişinin içindeyiz, kalbindeyiz, ilk günden beri oradayız. İkincisi; Türkiye’de Gezi’ye bazı ulusalcı çevreler katıldı diye, ‘Ergenekoncu/kontrgerillacı çevrelerle bir sorunumuz yoktur, kaynaşıp gideriz’ yaklaşımını da asla kabul etmiyorum ve hala o noktadayım. Ergenekoncular dediğim ve asıl ismi kontrgerilla olan bu kesim 1950’den beri tüm halklara kan kusturdu; Uğur Mumcu’yu, Ape Musa’yı öldüren de, 3 bin köyümüzü yakan da, 17 bin faili meçhul cinayeti işleyen de, darbeleri örgütleyen de, Güneydoğu’da Kürtlere dışkı yediren, Deniz Gezmiş’i asan, kadınlara tecavüz eden de bu zihniyettir. Ve bu zihniyet Gezi’ye bir şekilde geldi diye biz geçmişimizi unutacak değiliz. Biz Gezi’ye değil, onlara mesafe koyduk. Bunlar da alana çıkıyor ama bunlarla bizim, Gezi’nin amacı aynı değil ve herkesin bunlarla arasına mesafe koyması lazım.

‘KONTRGERİLLAYA MESAFE KOYDUK’

Peki ne öneriyorsunuz yani, onlar sokağa çıktığı zaman onlara ‘gelme’ mi denmeli?

Hayır ama gelsinler ve alanda şunu söylesinler: “Biz kontrgerillanın yanında değiliz, biz darbecilerin, faili meçhul cinayetlerin sorumlularının, Veli Küçük’ün yanında değiliz. Levent Ersöz Şırnak’ı yaktığı için onun yanında değiliz.” Bunları diyemiyorlarsa ben onlarla nasıl Gezi’de ya da başka yerde iç içe olayım. Bunları desinler, gelsinler hep beraber eylem yapalım. Bunlar ittihat ve terakkiden buyana Kürt sorununu bela eden, 100 yıldır halka eziyet eden zihniyetin temsilcileridir. Biz, “Gezi’de birlikteyiz aman bu ruhu bozmayalım” diye bu zihniyetle kaynaşacak değiliz. Türkiye devrimci hareketleri, feministler, Aleviler, işçi hareketleri de onlarla bir arada olamaz, olmamalı. Gladio’nun Gezi vesilesiyle kendini meşrulaştırmaya çalışmasına izin vermemeliyiz. Gezi, ak süt kadar temizdir, kirletilmesine müsaade etmemeliyiz.

Tüm hesaplarınız kapanmaz tabi ama ulusalcılar ve Kürtlerin orada bir zulme yanyana direnirken birbirini anlamaya başlamasının kıymeti yok mu? Karakol protestosu sırasında katledilen Medeni Yıldırım için İstanbul’da düzenlenen yürüyüşe eli Türk bayraklıların katılması yakın döneme kadar umulabilecek bir şey miydi?

Ben oradaki bazı ulusalcı örgütleri, dernekleri kastetmiyorum belki onlar durumun vahametinin farkında değildir ama bizim NATO Gladiosu ile aynı yerde olmamız mümkün değildir. Yoksa biz insanların Türk bayrağı taşımasından, Atatürk resmi taşımasından rahatsız değiliz. Ulusal bayrakları görüyor, ulusal önderleri görüyor ve anlıyor, saygı duyuyoruz. Gördünüz; Türk bayrağı taşıyanlarla elinde BDP bayrağı bulununlar birlikte direndiler. Biz sadece kontrgerillayla yan yana durmayız, duramayız. Ben bu hassasiyetten dolayı o sözleri söyledim, ama demecimi çarpıttılar. Gezi’de en hoşuma giden şey “Demek biz Kürt meselesini bunlardan ve yanlış öğrenmişiz” diyerek medyayı sorgulayan, Kürt meselesini de anlamaya çalışan bir bakışın baş göstermesiydi. Ama bunu söyleyenler, ‘penguenler’in benim söylemimi çarpıtmış olabileceğini düşünemedi.

Sizce Gezi, sürece de olumlu etki etti mi?

Kesinlikle. Türkiye’nin doğusu ne istediğini, nasıl istediğini ortaya koymuş ve bunu kitlesel gücüyle ispatlamıştı. Batısı aslında bu isteğe sahipti ama bunu görünür hale getirmemişti. Bu büyük bir eksiklikti. Hükümetler, Kürtlerin taleplerine demokratik yaklaşmıyordu ve bunu Türkiye’nin batısına dayandırıyordu. Şimdi Gezi sayesinde Türkiye’nin batısına dayanarak Kürtleri ezme dönemi kapandı. Bu nedenle gezi direnişi Kürtlerin mücadelesine de doğrudan destek vermiştir ve hükümeti batıdan zorlayarak “Ya adım at, demokratikleş ya da bak ben zaten Kürtlerle taleplerimi birleştirmiş durumdayım” mesajı verdi ve bu bizi güçlendirdi.

“Gezi ve Devrimci yapılar Rojava’yı desteklemeli”

Bugün buraya geliş nedeniniz Rojava’ydı. Bir yandan sizinle müzakere eden hükümetin, Rojava’da cihatçı güçleri destekler pozisyon aldığı biliniyor. Ne olacak?

Türk devlet refleksinin kolay kolay değişmeyeceği ortada. Müzakerelerde olduğu gibi bölge politikalarında da bunlar klasik Kürt korkusuyla hareket ediyorlar. Rojova’da engelleyemedikleri, durduramayacaklarını gördükleri bir oluşum var ve şimdi sınırlamaya çalışıyorlar. Radikal dinci grupları oraya sürmelerinin sebebi budur. “Bari teslim alalım, yönetimini alalım” diyorlar. “Yoksa artık bir Kürdistan bölgesi var bari yönetim bizden olsun” anlayışı var. Ama bunu da aşacağız. Suriye’de iç savaş başladığından bu yana hatırlarsanız devlet, PYD’yi terörist örgüt yerine koydu. Şimdi görüşüyor. Bu da bir mücadelenin sonucudur. Şimdi insani yardım koridorlarını kapatarak, çeteleri oraya sürerek oluşumu boğmaya çalışıyorlar ama bu da aşılacak.

Rojava’ya dair şunu da söyleyeyim: Türkiye’de özellikle Gezi’den sonra oluşan hareketin, forumların Rojava devrimine güç vermesi ve oradan güç alması gerekir. Orada yaşanan; yarın bir gün hepimizin gurur duyacağı bir halk devrimidir. Ne Şam’a ne Bağdat’a ne de ABD’ye dayanılarak yapılan bir devrimdir, halka, halkın öz gücüne dayanan bağımsız bir devrimdir. Rojava tüm bu devletlerle diplomasi yürütüyor ama orada kendi öz gücüyle bir devrim yapıyor. Türkiye sol hareketinin bir romantikliği vardır, Latin Amerika’da gerçekleşince ancak bizim için devrim sayılıyor. Oysa hemen yanı başımızda 21. yüzyılda bir halk devriminin nasıl olacağını gösteren bir oluşum var. İstanbul’da bunun hiç heyecanını görmüyorum. Kıymet vermek, bilmek lazım. Çünkü Rojava devrimi tamamlandığında, Türkiye’deki devrimci harekete çok büyük destek olacak.

Yerel seçim için ittifaklara hazırız

Yerel seçimlerde Batı illerinde HDP ile oy isteyeceğiniz doğru mu?


Batı’da HDP ile seçime girmek daha kapsayıcı olabilir, Doğu’da BDP zaten hazır. Tabi bu kararı tek başımıza vermeyeceğiz. Bu bizim önerimiz, HDP bileşenleri tartışacak.

HDP o kadar kapsayıcı olabilecek mi?

Biraz daha kendisini geliştirmesi, dar bir sol partiler ittifakı olmaktan çıkması lazım. Bireylerin daha etkili olduğu, kadın, çevre, Alevi hareketleri, LGBTT, antikapitalist İslamcılar, Geziciler, bunların temsilcilerinin yönetimde ağırlık kazandığı ve yeni bir parti programı yapan HDP başarılı olabilir. Zaten HDP birkaç ay içinde olağanüstü bir kongreyle kendini yenileyecek. Eğer bu olursa Gezi’den sonra ortaya çıkan siyasal boşluğu HDP doldurabilir. Hiçbir partinin ağırlığını vermediği bir hareket olmalı. O zaman başarır. Bunun İtalya ve Yunanistan’da örnekleri var.

İttifak tekliflerine açık mısınız?

Olabilir ama tüm Türkiye için “şu partiyle ittifak yaptık” demeyeceğiz hiçbir zaman. Yine de her yerelin özgün durumuna göre bunlara açık olacağız. Sanırım HDP de öyle olacak. Seçime girdiğimiz her yerde yerel ittifakları dikkate alacağız. Halka daha iyi hizmet sunabileceğimiz tüm ittifaklara açık olacağız. AKP’nin neoliberal yatırımlara hizmet eden, insanlarını harap eden belediyecilik anlayışının karşısındakilerle ittifakı konuşmaya hazır olacağız.