29 Haziran günü Ankara’da 12 Eylül davasının 3. duruşması yapılacak. 104 yaşındaki Berfo Ana oğlunun akıbetini öğrenmek ve darbecilerden hesap sormak için mahkemelere gelirken Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya Adli Tıp raporu sayesinde telekonferans yöntemiyle ifade verecek. O da olursa...

 

Işılay Karagöz de 12 Eylül davasının ilk duruşmasına  Almanya’dan tıpkı Berfo Ana gibi umutla gelmişti. Hem kendinin, hem kuşağının, hem işkenceler nedeniyle sağlığını kaybeden eşi Enver Karagöz’ün hesabını sormak istiyordu. Bu hesap sorulmadan Türkiye demokrasinin gelişemeyeceğine inanıyordu.

 

Dava için Almanya’dan gelen Işılay Karagöz, işkencede eşi Enver Karagöz’ün boğazına kaynar su döküldüğünü ve bu nedenle kanser olan eşinin sesini kaybettiğini ifade etmişti.

 

Karagöz, “Ama o sesini yitirmedi, hep yazdı, insanları bir araya getirdi. Her renk ve ulustan insan acımıza ortak oldu. Sesi kısıktı ama o çok şey söyledi. Geride çok şey bıraktı. Ben de onu kaybetmek istemediğimden yaşadıklarımıza dair Direnç Gülü adlı bir kitap çıkardım. Almanya’dan 500 imza toplayıp getirdim. Eşim öldüğünde gözleri açıktı. 3 defa kapattık ama o yine gözlerini açtı ve öyle veda etti. Ben gözlerim açık gitmek istemiyorum. Bu nedenle buradayım” demişti.

 

Işılay Karagöz’le 3. dava öncesi 12 Eylül davasının gidişatını konuştuk…

 

Mehmet Göcekli / Demokrat Haber İstanbul

 

12 Eylül davasının 3. Duruşması 29 Haziran 2012 Cuma günü Ankara’da yapılacak. Yurtdışından bu davaya katılım için bir çalışma içinde olduğunuzu duyduk. Bize bu konuda bilgi verebilir misiniz?

Sizin de belirttiğiniz gibi 29 Haziran tarihinde yurtdışından, aralarında insan hakları savunucularının, yazar ve aydınların, Alman sendika ve sivil toplum kuruluşları yöneticilerinin ve 12 Eylül darbesinde işkence görmüş, cezaevlerinde yatmış kişilerden oluşan bir delegasyonla Ankara'da olacağız.

 

Çalışma Almanya'nın Köln kentinde bir araya gelen değişik çevrelerden, ülkelerden ve kentlerden duyarlı kişiler tarafından oluşturuldu. Amaçlarını; kamuoyuna değişik dillerde deklare ettikleri bir çağrı metniyle duyurdular. Henüz başlarında olduğumuz bu inisiyatifle; öncelikle konuyla ilgili olan kişilere ulaşmak ve bir çekim merkezi olmak gibi bir çabayla hareket ediyoruz.

 

"12 Eylül Davasını Takip İçin Uluslararası Komite"nin bildirisinde öne çıkanlar ne? Komite neyi amaçlıyor?

Bildiride öncelikle bu davanın sadece Evren'le Şahinkaya'nın, o da web cam yöntemiyle, sinevizyon üzerinden ifadesine başvurulacağı bir biçimde ''yargılandığı'', bu şekilde geçiştirildiği bir mahkemeye dönüştürüldüğüne dikkat çekiliyor.

 

Yine söz konusu 28 Şubat darbe girişimleri olduğunda ilgili belgelere ve kişilere ulaşmakta hiçbir zorluk yaşamayan AKP'nin nedense söz konusu 12 Eylül darbesine ilişkin belge ve kişiler olduğunda tam bir acz içinde kaldığını, hala ilgili belgeleri su yüzüne çıkarmayıp gizlemeye devam ettiği dile getiriliyor.

 

Yine darbenin asıl hedefi ve ''mağduru'' olan kişilerin müdahil olma haklarının engellendiği vurgulanıyor. Son olarak da 12 Eylül darbesinin baş sorumlusu olarak sorumluların; sadece Evren ve Şahinkaya'yla sınırlandırılmaması gerektiğinin altını çiziyor.

 

12 Eylül darbesini takip için uluslararası komitesinin derdi; 12 Eylül askeri darbesiyle hesaplaşmak, cuntanın işlediği insanlık suçlarından hesap sormak, kolektif bir bellek oluşturmak ve zamanla bu çalışmalar üzerinden Türkiye'de de yürütülen darbeye karşı mücadele ve darbenin bütün sorumlularıyla ve yarattığı bütün sonuçlarıyla köklü bir hesaplaşmayı kendisine dert edinmiş herkesle bu mücadeleyi birleştirmek istiyoruz.

 

Komitemiz darbeyi yarattığı sonuçları itibariyle aynı zamanda insanlık suçu kapsamında değerlendirmektedir. Bunun için Yunanistan, Şili, Arjantin ve benzeri örneklerden de yararlanarak uluslararası mahkemeleri ne kadar değerlendirebiliriz sorusuna yanıt arıyor, bu konuda ilgili aydın, avukat ve sivil toplum kuruluşları ile aktif bir ilişki kurmaya çalışıyor.

 

Türkiye'de bile 'bu davadan bir şey çıkar mı?' kuşkuları varken, sizi yurtdışından buraya getiren ne? Neden bu davayı önemsiyorsunuz? Kişisel hikayenizi anlatır mısınız bize?

Bizler komitenin bütün bileşenleri AKP'nin bu davayı nasıl içi boş bir yargılamaya dönüştürmek istediğinin de, bu yolla sergilediği mide bulandırıcı, inandırıcı olmaktan fazlasıyla yoksun demokrasi şovlarının da farkındadır.

 

Her şeyden ötesi bileşenler bu davanın sadece AKP'nin basit bir lütfu değil aynı zamanda yıllardır değişik vesilelerle, solun bütün bileşenleriyle, darbeye karşı değişik biçimlerde ve düzeylerde büyük bir emekle ördükleri ve gündemleştirip unutulmasına fırsat vermedikleri darbeye karşı mücadelelerinin ve bununla sorunun gündemleştirmelerinin önemli bir payı olduğunu düşünmektedir.

 

29 Haziran'da Ankara'da darbenin doğrudan hedefi durumunda olmuş, 12 Eylül'ün işkenceli sorgularından her tür insanlık dışı vahşeti yaşadığımız cezaevlerinden geçmiş, on yıllardır yaşadığımız acıların izlerini yüreğinde, bedeninde yaşamış olan bizler müdahil olup cuntanın insanlık suçlarını orada haykırmayacağız da kimler haykıracak?!

 

Doğrusu, olması gereken onbinlerin, yüzbinlerin orayı doldurması ve AKP'nin oyununu da bozan bir biçimde orayı kendi özgür kürsümüz haline getirip 12 Eylül'ün bugün hala mevcut iktidar tarafından sürdürüldüğünün haykırılmasıyken, ilk duruşmada olması bu iken, sayısı bini ikibini geçmeyen bir kalabalıkla orada yer almamızı doğrusu içimi burkan bir tablo olarak görmekteyim.

 

Hele ki yaşadığımız onca tecrübeden sonra bu kadar rahat ortaklaşabileceğimiz bir sorunda dahi solun eski olumsuzluklarının depreşmesi yersiz saflaşmaların alana taşınmış olmasını ise ayrı bir olumsuzluk olarak görmekteyim.

 

"DARBECİLER 12 EYLÜL'DE BİZLERİ AYIRMADI”

Sol bu tür konularda ortaklaşmayı öğrenmeli, her tür kaygıdan uzak, birlik görüntüsünü verebilmeli. Çünkü darbeciler 12 Eylül'de bizleri ayırmadı, herkes işkenceli sorgulardan geçti. Cezaevlerinde aynı saldırıları birlikte yaşadık. Bizler de onlara karşı bugün birlik olabilmeli, sesimizi ortaklaştırabilmeliyiz.

 

Yurtdışı açısından şunları da vurgulamalıyım. 12 Eylül'de binlerce insan vatandaşlıktan atıldı. İşinden oldu. Özlük haklarından oldu. Bir kısmı gördüğü işkencelerden sonra yakalandığı hastalıklardan hayatını kaybetti, uzun tedavilerden geçti.

 

Hala yüzlerce arkadaşımız ülkesine dönememekte, sevdiklerinden uzakta yaşamaktadır. Bu çalışmayla aynı zamanda yurtdışındaki benzer süreçleri yaşamış ve mağduriyeti devam etmekte olan arkadaşlarımızın durumlarına dikkat çekmek, zamanla taleplerimizi ilgili ve yetkili kurumların gündemine taşımak gibi özel bir hedefimizin olduğunu da belirtmeliyim.

 

Ben de eşim Enver Karagöz'le birlikte darbe sabahında evimizden apar topar alınıp gözlerimiz bağlanarak gözaltına alındık. Ben 45 gün süren işkencelerden, gözaltından sonra serbest bırakıldım; 4 ay sonrada tekrar aranmaya başladım.

 

Eşim Artvin Devrimci Yol davasının 1 nolu sanığı olarak yargılandı. İşkencede boğazından aşağı kaynar su döküldüğü ve tedavisi tutukluluk sürecinde ihmal edildiği, engellendiği için kansere yakalandı. İşkencede birbirimizin sesini dinlettiler. Ölüp başımıza bela olmasın diye bırakıldı.

 

Türkiye'de yaşama olanaklarımız kalmayınca, ki her an tutuklanma tehdidiyle karşı karşıyaydık ve bir an önce tedaviye başlamamız gerekiyordu, 1984 yılında yurtdışına çıktık.

 

Burada da demokratik mücadele içinde olduk. İnsan hakları hareketi içinde yer aldık. Darbeye karşı gelişen kitle hareketlerinin içinde yer aldık.

 

Eşimi 5 yıl önce yıllardır kanseri yenmek için mücadele ettiği Köln'de geçirdiği bir beyin kanaması sonucu kaybettim.

 

Ben de 12 Eylül'ün ilk duruşmasında müdahil olarak katılmak için geldim ama müdahil yapmadılar. Ankara'daki duruşmaya; ben ve eşim gibi 12 Eylül'de çekilen acılardan hesap sormak için geldim. Bu amacım gerçekleşinceye kadar da mücadelem sürecek, yakalarını bırakmayacağım.

 

Siz önceki iki davaya da katıldınız. Nasıl görüyorsunuz davanın seyrini?

Tam da yukarıda dile getirdiğim gibi AKP'nin bilinçli bir yönelimiyle, göstermelik bir davayla geçiştirilmeye çalışıldı, sembolik bir iki isim üzerinden “bakın yargılamanın gereğini yapıyoruz, referandumda verdiğimiz sözü yerine getiriyoruz“ diye göz boyamaya çalıştılar.

 

Öyle ki hem sağdan hem de bir iki tane soldan kişiyi salona sokup medya nezdinde bunu bir propaganda malzemesi olarak kullandılar.

 

Koca bir 12 Eylül darbesinin yargılanmasını iki tane generale indirgeyip onları da yaşlarını ve sağlık durumlarını dikkate alarak video konferans, sinevizyon gösterisi biçiminde geçiştirerek yapmaya çalışıyorlar. Peki işkenceci polisler, onlara bu emri veren, yaptıklarının üstünü örten emniyet müdürleri, dönemin sorumlu komutanlarını ne yapacağız? Daha onlarcası sıralanabilir.

 

"AKP'Yİ İKTİDARA TAŞIYAN SÜREÇ 12 EYLÜL DARBECİLERİ TARAFINDAN ÖRÜLDÜ“

Türkiyeli demokratların bu davaya yaklaşımı nasıl olmalı?

Uzun lafın kısası dipten doruğa, en alttakinden en tepedekine kadar, kademe kademe herkesin, bu süreçteki sorumlulukların masaya yatırılıp yargılandığı ve cezalandırıldığı bir mahkemeye dönüştürülmedikçe; gerçek bir yargılama, kamuoyunun, bizlerin içine sinecek bir yargılama olacağını sanmıyorum.

 

İşte tam da burada kamuoyunun çok geniş bir muhalefetle ortak hareket etmesine ihtiyacımız var. Bunu yaparken de AKP'yi iktidara taşıyan sürecin 12 Eylül darbecileri tarafından örüldüğünü, 12 Eylül'ün hala bütün temel yasa, kurum ve uygulamalarıyla yaşamaya devam ettiğini vurgulamak, bugünkü iktidarın uygulamalarıyla o günün siyasal uygulamaları arasındaki paralellikleri iyi görmek ve bunu topluma iyi anlatmamız gerekiyor.