Nalin Öztekin / Demokrat Haber

Ersin Umut Güler, Suriye’nin kuzeyinde Rojava (Batı) olarak adlandırılan ve Kürtlerin yoğunlukta olduğu bölgede IŞİD’e karşı savaşırken hayatını kaybeden Aziz Güler’in ağabeyi. Kardeşi Aziz’in cenazesinin Türkiye’ye getirilmesi sürecinde adını çok duyduğumuz Ersin Umut Güler Yolcu Tiyatro’nun deneyimli bir oyuncusu.

Ersin Umut Güler ile tiyatroyla ilişkisini, ilk yönetmenlik deneyimini, kullandıkları teknolojiyi ve başrollerinde yer aldığı “Misafir” filmini konuştuk.

Perdeye taşıdığı Nuri karakterine ilişkin yaptığı yolculukta “Türkiye’de Mevcut Bulunan Baba” figürüne dikkat çeken Güler, tiyatroda seyircinin rol ile empati kurması gerektiğini vurguluyor. Oynamak ve yönetmek istediği pek çok oyun olduğundan söz eden oyuncu, küçük kardeşim dediği Aziz Güler’in, kendisinin yaptığı her işin bir parçası olduğunu belirtiyor.

İstanbul’un baharı karşıladığı şu günlerde Beşiktaş’ta bir araya geldik ve “çay iyidir, güzeldir” diyerek sohbete başladık. Kimi sorular birbirini kovaladı kimi cevaplar ağırlığı ile masada kaldı. O meşhur Ahmet Kaya şarkısı gibi, bir yanımız yaprak dökerken bir yanımız bahar bahçe söyleştik.

***

Tiyatro ve oyunculuk ile olan ilişkiniz nasıl başladı?

2001’de İstanbul Üniversitesi’nde amatör olarak başladım. 2004’ün başından itibaren de profesyonel olarak yapıyorum. 15 yıl olmuş. Oyunculuğa merak salma hikayemin temel motivasyonu sinemaydı, 17 yaşlarındaydım, oyunculuk ne kadar eğlenceli diyordum. Kardeşimle (Aziz Güler) beraber bazı filmlerin sahnelerini taklit ederdik. Bazen reklamları taklit eder, oynardık. “Oyuncu olmak istiyorum” durumuna karar verirken evin içinde Aziz ile kendi çapımızda yaptığımız oyunlar aklımdaydı. Bireysel ve toplumsal olarak hissettiklerimi nasıl aktaracağım noktasında sinema ve tiyatro çok değerli.

İlk yönetmenlik deneyiminiz nasıldı?

İlginçti. Benim ilk yönetmenlik denemem, tiyatronun ilk oyunuydu ve para yoktu. Banka kredisi çekerek, taksitlendirme yaparak... Salonumuz yok, hiç izlemediğim yepyeni bir teknolojiyle iş yapmaya çalışıyorum.

Son Metroyla Taksim’de kiraladığımız dans stüdyosuna gidip prova yapıyorduk, sabah 7’deki metroyla evlerimize dönüyorduk. İlk yönetmenlik hikayesinde aklıma gelen hep şunlar, elimize iğne alıp dikiş dikiyoruz, bir yandan bilet sözleşmesi imzalıyoruz, bir taraftan sahne çalışıyoruz.

Yani bir çocuk anne karnından çıktı ve seyirci karşısında yer aldı. Ben o anne karnındaki süreçle çok ilgileniyorum. Böyle gösterişli görünen bir şeyin arkasında yokluk ve emek durumu var.

“PERDEDEKİ OYUNCU SAHNEDEKİ OYUNCU İLE BULUŞTU”

Tiyatro’da 3D, animasyon ve teknoloji kullananlardan olarak Yolcu Tiyatro, “Kapıların Dışında” oyunu için bunu nasıl tasarladı.


Bu yeni bir şey değil aslında 40’larda da var. Biz biraz bulunduğumuz çağın teknolojisini kullanarak oyunun avangart ve fantastik öğelerini öne çıkaracak şekilde yaptık. Biz oyunun bir parçası olarak yaptık, yani oyunun belli yerlerinde kullanılan bir araç değil. Dekor da olabiliyor, gerçeküstü karakterlerde mesela Elbe nehri konuşuyor, Tanrı konuşuyor. Oyunu kurarken sahnedeki oyuncu perdedeki oyuncu ile konuşmaya başladı. Bizi burada ayıran en önemli özelliklerden biri görüntü ve sahne arasında interaktif bir bağlantı kurulması.

“SEYİRCİ ROL İLE EMPATİ KURSUN TAVIR ALSIN”

Sahnede bir şeylerin görünür olması üzerine sürdürdüğün çabanda seyirciye neyin geçmesini istiyorsun?


Empati kurmasını isterim seyircinin. Role karşı bir tavır alsınlar. Bu rol bir aile babası da olabilir, bir diktatör de olabilir, katil de olabilir. Misafir filmindeki gibi Nuri de olabilir. Tavır alma hikayesi de olumlu – olumsuz olabilir.

Tiyatroyu evin gibi mi görüyorsun?

Rahat ettiğin alan neresiyse orası aslında, bu ev olmayabilir, en rahat ettiğin yer çimenler ise tiyatro orası, evinin balkonu ise tiyatro orası.

“ÇOCUĞUYLA GERÇEK BİR İLİŞKİ KURAMAYAN İNSANLARIN ÜLKESİ”

Kısa süre önce vizyona giren Misafir filminde başrolde Nuri olarak karşımızdasınız. Nuri ile nasıl ilişki kurdunuz?


Nuri’nin aile içi cinsel istismardan haberi yok ve hikayenin kırılma noktalarından biri bu. Diğer karakterler gibi tutunamayanlardan birisi. Bir kapı var ve Nuri oranın eşiğinden bir türlü dışarı çıkamıyor. Anne hasta, ölmek üzere, acayip bir baba figürü başında. Kuş besleme hikayesi ne kadar klişe gibi olsa da bizim filmi çektiğimiz mahallede onlarca kuş kafesi vardı. Armutlu gibi küçük bir mahallede bile onlarca kuş beslenen yerler vardı. O mahallelerin gerçeği bu.

Bunu bu şekilde çözümlerken rol ile ilişki kurmak için yaptığın pratik bir şey var mı? Bu gidip doğrudan izleyebileceğin bir karakter değil.


Direk dokunabileceğim çevremde böyle bir hikaye yoktu. Kendi aile ilişkim üzerinden de yola çıkarak baba meselesini çokça sorgulayarak aile olma meselesini de sorgulayarak (küçük şirket gibi orası zaten aile dediğin kurum, sistemin en küçük şirketi sanki) bir yolculuk yaptım. Nuri’nin en net ilişkisi babasıyla olan ilişkisi ben de en çok bunu sorguladım. Burası çocuğuyla gerçek bir ilişki kuramayan insanların ülkesi.

“KARANLIĞIN ÖTESİNDEN GELEN SESLER TURNEYE ÇIKIYOR”

Takviminizde neler var, sizi nerelerde izleyebiliriz?


Ekim ayında Roko’nun Doğum Günü’nü sahneleyeceğiz. Kapıların Dışında’yı İstanbul’da gişe açarak oynamayacağız. Festivaller ile devam edecek, davet edildiği şehirlere ve yurtdışı turnesine gidecek. ‘Karanlığın Ötesinden Gelen Sesler’ ise doğu turnesi ile devam edecek. 9 Temmuz’da Bingöl Yayladere’de, 11 Temmuz’da ise Dersim Ovacık’ta oynayacağız.

Sinema için de geçen haftalarda yaptığımız bir görüşme var. Dersim’de çekilecek bir hikaye, o da benim için çok karmaşık bir şey. Anlattığı hikaye biraz Rojava’ya da değinen, mücadele eden insanların hikayesi.

‘KÜÇÜK KARDEŞİN DERİNİNE İNME ÇABASI’

Bu seni ruhsal olarak düşündürüyor mu?


Bu, bildiğim, anladığım, anladığımı düşündüğüm bir şeydi hala da öyle ama Aziz üzerinden çok fazla düşünmek durumunda olduğum bir mesele. Arkadaşlarımı kaybetmekten dolayı benzer acılar yaşamıştım. Şimdi bir insanı anlama durumu. Biliyorum, nasıl biri olduğunu, cesaretli olduğunu eğlenmeyi ne kadar sevdiğini de biliyorum, içmekten de, maç yapmaktan da keyif aldığını. Hepsini geçtim en az 15 sene aynı odada yatıp kalktığım birini anlamaya çalışıyorum. Yani en az 15 sene nefesiyle uyandığım bir küçük kardeşin derinine inme çabası. Bu şekilde derinleşebileceğim bir hikaye anlattılar bana, bir ihtimal yeni bir sinema filmi projesi olarak çalışacağız. Bu da heyecanlandırıyor.



“UMUT HAYATTA NE YAPACAKSA AZİZİYLE YAPACAK”

Küçük kardeşinizin yaptığınız işe şekil verdiğini, yönlendirdiğini düşünüyor musunuz veya bunu çözümleyebiliyor musunuz?


Onun benim hayatımdaki yerinin ne kadar büyük olduğunu biliyordum ama şu an kocaman bir boşluk var. Bizim oynadığımız şeyler onun anlatmak istedikleriydi. Bundan sonra yapacağım her işin bir parçası olacaktır. Yani Umut bu hayatta ne yapacaksa, bir sinema filminde bir cümlesi varsa da Aziz’in yokluğu ve varlığı ile olacak. Bu istemekle alakalı değil başka bir seçenek yok, hayat böyle artık. Onun inatçılığıyla, sevecenliğiyle, güler yüzüyle, mutluluğuyla, eğlencesiyle ne yapıyorsam birlikte yapacağız.