ÖMÜR ŞAHİN KEYİF / BirGün

Son dönemin en popüler muhaliflerinden biri Atilla Taş. 90’ların sonunda bir popüler kültür ürünü olarak karşımıza çıkan ve müziği ‘dejenere ettiği’ gerekçesiyle epey eleştirilen Taş, aynı dönemde yüz binlerle ifade edilebilecek bir hayran kitlesine de ulaşmıştı. Bir süre ortadan kaybolup ABD’de sinema eğitimi aldı. Ne vakit geri geldi bilmem ama, Gezi Direnişi sürecinde, sosyal medya devrinde kendisini yeniden tanıttı. Bu kez alışık olduğumuzun aksine, hükümete yönelik sert ama ‘şakacı’ eleştirilerle... Yolsuzlukların ve tapelerin ortaya çıkmasının ardındansa eleştiri sıklığını iyice artırdı. Hem çok takipçi hem çok ‘düşman’ kazandı. Kendisine Survivor’a katıl diyenlere ‘Acun beni alır mı artık’ diyerek, kaybettiği muhtemel işleri işaret etti. Bir yandan da reklam filmlerinde oynadı. Sohbetimiz sırasında ‘prim yapma’ niyeti olmadığının altını çizdi. ‘Prim yapmak istesem seçim şarkısı yapardım’ dedi. Attığı ‘tweet’lerin aksine çok ciddiydi.

‘Hayırlı olsun, tape tape kullanın’ dediğiniz Türkiye’yi nasıl tanımlıyorsunuz?


Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak konuşuyorum, duygularımı söylüyorum. Her şey o kadar ayyuka çıkmış durumda ki... Tapeler, davranışlar, iktidar tarafından yapılan konuşmalar... Demokrasi yerlerde, basın özgürlüğü diye bir şey kalmamış, insanlar sadece sosyal medyada, internette duygularını rahatça söyleyebiliyor, o da arada gümbürtüye gider de bize bir şey olmaz diye... İktidar düşmanı değilim ama yapılanlar o kadar kanımıza dokunuyor ki... Demokrasinin sadece sandıktan ibaret olduğunu düşünmek bile başlı başına sorun. Yargı bağımsızlığına kimse inanmıyor artık. Bir kısım halis Müslümanların bile bazı şeylere alet olması, dinleri ve imanları açısından sömürülmesi çok ağırıma gidiyor. Toplum ikiye de değil üçe dörde ayrıldı. Başımızdaki insanlar yapıyor bunu.

Bölünmeye taraf olmak konusunda bir kaygı yaşıyor musunuz?


Söylediklerimin doğru olduğuna inanıyorsam, insanları aydınlatmaya çalışıyorsak, insanlar bir gün bu gerçeği görecek. Gerçekler ne kadar bastırılabilir ki? 28 Şubat’ı o zaman konuşamayan, ağzını bile açamayan basının ve halkın şimdi söylediği şeylere bakıyorum, ileride belki de bu baskılar bittiğinde, insanlar bugünle ilgili rahat rahat konuşabilecekler. Bu olanlara tepksiz kalmak mümkün olabilir mi?

Kendinizi politik olarak nasıl tanımlıyorsunuz?

Ne sağcı ne solcuyum. Adalete, doğruluğa, demokrasiye inananıyorum. Hiçbir partiyle en ufak bir bağım yok. Sadece demokrasinin böyle olmaması gerektiğini söylüyorum. Bir şeyler yanlış gidiyor! O kadar açık ki! Savcı olsam korkarım bu konular üzerine gitmeye. On binlerce insanın görev yeri değiştirilmiş...
 
Eleştirirken korkuyor musunuz peki?

1980 Darbesi’nde çocuktum. Adana Ceyhan’da yaşıyordum. Kapımızı açardık, kan... Adam vurulmuş, babam taşımış... O zamanlar bile insanların üzerinden böyle  korku yoktu. Korkuyoruz ya! Bir tweet atarken çok mu ağır oldu diye 50 kere düşünüyorum, yalan değil. 40 yıllık gazeteciler bile suspus, biz konuşuyoruz. Doğruları söylüyorum. Şimdi dik durmazsak ne zaman duracağız? Çocuklarıma torunlarıma, iktidarı mı yaladım diyeceğim? İnsana duruş, onur, gurur lazım, her şey de para değil...

‘Alo Fatih’lere ne diyorsunuz?

Hepimizin üstünde baskı var...  Senin de benim de. Üç beş tane cesur gazeteci, sizler gibi, bir şeyler yapmaya çalışıyor. Ama tanıdığım, bugüne kadar gözümüzde büyüttüğüm gazeteciler, köşe yazarları -birkaçı dışında- o kadar korkak davranıyor ki... Bır kısım basın ele geçmiş vaziyette, sadece hükümet bülteni gibi yayın yapıyorlar. Baksana çevrene Allah aşkına, koca koca gazetecilere, gazete patronlarına... Atilla Taş’a bıraktılar muhalefeti... Baksana ‘Ham Çökelek’e kalmış muhalefet. Onlar utansın.

Ayakkabı kutuları, avrolar derken son süreçte sizin kafanıza takılan konulardan biri ‘bu kadar parayı ne yaptıkları’ olmuştu.  Ne yapıyor olabilirler?

(Gülüyor) Gerçekten dininde, kitabında; Allah’ını, imanını düşünen halis Müslümanlar hayıra giderler, başka şeyler yaparlar. Ama şekilci Müslümanlık var. O kadar büyük paralar ki, milyon avrolardan bahsediliyor. Dedim ki ‘İçkin yok, kumarın , pavyonun, barın, gece hayatın yok...  Düzgün bir hayat yaşayan adam bu kadar parayla ne yapar abi?’ İnsan düşünüyor değil mi? Derler ya ‘Miras kaldı, parayı nerede kırdın? Barda mı yedin, kumarda mı?’ O kadar para yenmez yani... Ben dünyayı da gezdim çok da para yedim. Hani o paranın yenileceği yerler belli. O parayı onun dışında bir yerde kıramazsın. Ne yaparsın, senden sonraki yedi sülalen yan gelir yatar göbek atar,

Nasıl tepkiler alıyorsunuz?

Ben pop şarkıcısıymışım, bu işlerden anlamıyormuşum, çok konuşuyormuşum,   çok affedersin ‘kıçı başı oynayan bir adam’mışım, ‘soytarı’ymışım... ‘Sen çok karışma, git Ham Çökelek oku’ diye beni küçümseyen şeyler. Tamam eyvallah ben karışmayayım. Peki bu kadar boş beyinliyim de bu kadar insan neden beni takip ediyor? Bir tweet’im 26 bin re-tweet alıyor. Takipçilerim içinde profesör, savcı, doktor var. Demek ki doğru damarlara basıyorum. Demek ki ben o kadar ‘Ham Çökelek’ değilim. Sizin yıllardır tanıdığınız, ekranda şov programlarında üç beş dakika görüp de önyargılarla laf söylediğiniz adam... Belki bu değilimdir ben... Belki de kendimi yetiştirmişim, Amerika’da okumuşum, İngiltere’ye gitmişim... Paramla okudum ama okudum. Bu kadar aptal değilim. Zamanın magazin şartlarında tabii ki hatalar yaptım. Çok saçma sapan, şu anda medya maymunu diye adlandırdığım bir geçmişim oldu. Her defasında ‘Sen buydun işte’ diyorlar. Bunları kullanma bana, ben zaten kendimle öyle acımasız dalga geçiyorum ki... Sen beni benim kadar eleştremezsin. Kendimi yerin dibine sokuyorum zaten...

En acımasızı ‘Ülkeye bak, ben şarkıcıyım’ dediğinizdi galiba...

Kafadan kendimi koyuyorum ki demesinler ‘Sen kimsin’. Bakma, kötü şarkıcı olduğumdan değil. Yaptığım pop müziği ciddiye almıyorum sadece. Ben sanatçı değilim. Fazıl Say, Sezen Aksu, Suna kan, İdil Biret, Mozart, Beethoven sanatçıdır. Ben değilim kardeşim. Belki ekran karizmasıyla, sempatiyle, öyle böyle bir şeyler kazandım...

‘Yeni albümü TÜBİTAK stüdyolarında kaydedeceğim, adımı da da Atilla Montaş diye değiştireceğim’ demiştiniz...

Bu işin şakası tabii... Benim ‘şarkılar yapayım, kaset yapayım’ gibi hırslarım yok. Şöhreti doruğuna kadar yaşadım. 100 bin kişiye de 10 kişiye de konser verdim. Ben bu işin zirvesini de yerin dibini de gördüm. Bu saatten sonra birisi ‘Doğru söylüyorsun’ dediği zaman daha mutlu oluyorum...

AKP’nin reklamlarını nasıl buldunuz?

Parayı veririm, oyuncuyu tutarım, ‘Atilla Taş dünyanın en iyi şarkıcısı’ diye reklam yaparım, sen de inanırsın... İnancan mı? Ben inanmıyom, sen nasıl inancan?

AKP mitinglerinde çekilen fotoğrafları paylaştınız Twitter’dan... Photoshopla kitlenin genişletildiğini söylüyorsunuz...

Photoshop olmasa bile, devletin kaynaklarıyla, belediyenin otobüsüyle insanlar taşınıyorlar. Kasabadan, köyden insanları alır getirirsin. Mitingler de bir cevap değil. İsterse 100 milyon insan toplansın gerçek şu: İnsanların kafalarındaki bazı soru işaretlerini gideremediğin müddetçe  ne fark eder? Ama bir kesimin de gerçekten gözleri bağlı. Türkiye’de parti tutmak takım tutmak gibi. Gelişmiş ülkelerde hükümetler organizatörlerdir. Senin vergini alırlar, hizmet ederler, yolunu yaparlar ama toplum mühendisi gibi seni inşa etmezler. İnsanların fikirleri var.  İnsanlar koyun sürüsü değil ki çoban gibi onları yöneteceksin...

Medya ve eğlence endüstrisi insanların gözlerin bağlanması için araç değil mi? Vaktiyle siz de o endüstri içindeydiniz. Sizi eleştirenler buna kızıyor olmasın?

Kimseyi geçmişiyle yargılayamazsın. Kelebek bile tırtıldan oluşuyor. Kelebeğe ‘Sen eskiden tırtıldın’ diye hakaret edebilir misin? İnsanlar değişir, gelişir... Bu doğanın kanunu. Bunu kabul etmiyorlar.

Gezi sürecinde mi politize oldunuz, biz o zaman mı farkına vardık?


Evvelden de vardı ama Gezi kırılma noktasıdır...
Gezi sürecinde de yine böyle tweetler atmıştım. ‘Biber gazına gerek yoktu’ dedim, ‘Taksim’de bir konser verseydim herkes dağılırdı’...

Söylemler, yalanlar dolanlar, montajlar en apolitikleri bile politik etti. Bunu tweet olarak da attım, ‘Bu ülkede apolitik olmak denize girip ıslanmamak gibi’.  Yedi yaşında çocuğun bile gündemi politika. İnsanlarda, seslerini duyuramamaktan, sürekli itelenmekten, toplumsal bir gaz birikmiş. İnsanlar patlamaya hazır bomba gibiler.

Peki Twitter olmasaydı nasıl ifade edecektiniz kendinizi?

Twitter olmasa nasıl yapacaktık? Başka bir mecra var mı sence? Hangi kanal hangi gazete bana bir iş verir köşe yazsın diye...

Bundan sonra teklif gelebilir belki...


(Gülüyor) Twitter keşke önceden olsaydı, insanlar beni yanlış tanımazlardı. Sosyal medyayı iyi kullandım. Faydalı oldu kendimi anlatabilmek için. Saçmasapan programlara çıkıyorduk nasıl anlatacaktık kendimizi orada?

Şimdi internet de tehlikede... Nasıl yorumluyorsunuz internet sansürünü?

İnternet yasaklarıyla ilgili bu zamanlama çok manidar. 12 yıldır iktidarda olan partinin bugün bu tapeler çıkacağı zaman internet sitelerine böyle bir yasağı getirmesinin nedenini herkes düşünür. ‘Bu tapelerin çıkacağı biliniyordu’ derim ben de. Başka türlü bir izahı var mı? Büyük bir sansür var şu anda.

Nasıl çıkılacak bu işin içinden?

Seçimler çok önemli. Sandıktan bir tepki çıkması olası. Eğer çıkmazsa olacakları düşünemiyorum. Pek hayır gibi gelmiyor. Birileri yanlış gidiyorsa, evet, demokrasilerde bunun cevabı sandıktır. Eğer belli bir cevap verilmezse buna sandıkta, o zaman Allah hepimizin sonunu hayır etsin...

SARKASTİK TAKILIYORUM

“Muhalif insanların duygularına bir tür tercüman olduğumu düşünüyorum. Doğru tespitler yaptığımı düşünüyorum, aforizmalarım çok iyi, biraz sarkastik, iğneleyici takılıyorum. Mütevazı olamayacağım bir konu da ironiyi çok iyi yapıyorum. Komik, fantastik şekilde insanları bilgilendirmeye çalışıyorum. Yoksa çok sert bir dilim yok. ‘Allah kahretsin, belalarını versin’ gibi saldırgan, küfürbaz bir dil kullanmıyorum.”

NEDEN?

Gezi Direnişi sırasında sosyal medyada iktidara tepkisini dile getiren şarkıcı Atilla Taş, yolsuzlukların ve ses kayıtlarının ortaya dökülmesinin ardından attığı eleştirel tweetlerle bir sosyal medya fenomenine dönüştü. (Birgün)