Arif Sağ, Tolga Sağ ve Erdal Erzincan ile beraber bu akşam saat 20.00'de İşsanat'ta Türk halk müziği konseri veriyor. Konser öncesi, Arif Sağ ile Madımak'tan bugüne uzandık

 

İPEK İZCİ / Radikal

 

Türk halk müziğinin büyük ustalarından Arif Sağ, bu akşam İşsanat’ta Tolga Sağ ve Erdal Erzincan ile bir araya geliyor. Dinleyenleri kısa bir Anadolu müzik tarihi yolculuğuna çıkaracak konser öncesi Arif Sağ ile buluşup, gündemi değerlendirdik. Açık söyleyeyim, bu kadar siyasi bir röportaj yapmaya gitmemiştim ama konu Madımak’tan açılınca, o çemberden çıkmak mümkün olmadı… Usta sanatçıya, sohbetimizin sonunda konser için heyecanlı olup olmadığını sorduğumda, güzel geçeceğini söyleyip, ekledi: “O gün maç varmış. Maçın sonucunu sonra öğrenirsiniz ama konserin sonucunu öğrenemezsiniz.” Biz gerekli mesajı verdikten sonra, sizi sohbetimize buyur edelim… 

Hangi türkü sizi en iyi anlatır?
Bütün türküleri çok severim, orada bir ayrıma girmem ama iki ozanı özellikle çok severim. Hayatımda Pir Sultan Abdal ile Karacaoğlan’ın ciddi bir etkisi vardır. Dolayısıyla onların bütün türküleri beni anlatır. 

Sanat hayatınızın kaçıncı yılındayız şu an?
Profesyonel sanat hayatımın 50. yılını geride bıraktım. 

Nasıl özetlersiniz bu 50 yılı?
Hiç programlanmamış, hangi gün başına hangi belanın geleceği belli olmayan bir elli yıl… Mesela Sivas… Ne belalar yaşamışsın, ölümlerden dönmüşsün. Ayrıca lümpenizmin kol gezdiği bir ülkede müzik yapmak da zor. Bir taraftan da arabesk müzik... 

Arabesk müzik yaptığınız yılları yaşanmamış sayıyorsunuz bildiğim kadarıyla.
Evet, aklımla yaptığım işler olmadığı için yaşanmamış sayıyorum. 

Neden böyle dediniz?
15 yaşındayken yaptıklarını bugün yapar mısın sen? 

Yapmam.
Bak cevabı bu işte. 15 yaşında yaptıklarını aklında değil, duygularınla yapıyorsun. Ama belli bir zamandan sonra duygularınla aklını birleştirmeye başlıyorsun. Sadece duyguların esiri olmuyor, aynı zamanda mantığını kullanıyorsun. O zaman bir şeyi çok istemene rağmen frene basıyorsun. Benim yaşamımda çok yaşandı bu. Sırf müzikle ilgili değil, siyasetle de ilgili olmuştur, ne bileyim, köylülükten kentliliğe geçerken de. Belli bir zaman sonra mantık olarak iyice geliştikten, kendi kararını vermeye başladıktan sonra “Gittiğim yer benim için önemli değil. Ben önemliyim” dersin. Bu sefer özgürleşirsin. 

Sizin özgürleşmeniz ne zaman oldu?
Arabesk müziği, popülizmi, “Ben de onlar gibi yaşayayım”ı hayatımdan attığım zaman… “Ben sana uymam, sen bana uy kardeşim” diyorsun, bitiyorsun işi. Mesela ben konserlerimde istek parça söylemem, 50 senedir hiç söylemedim. 

Neden?
İstek söylediğim zaman iş karışır. Kendi düşündüklerini söylemeyen, başkalarının arzularını söyleyen bir adam durumuna dönersin. Halbuki ben seyirciyi karşıma alırken ona bir şey demek istiyorum. 

Ne demek istiyorsunuz?
O günün koşulunda ne mesaj vermek istersem onu veriyorum. Sanatçı olarak oradan seni uyarmak istiyorum, sana yeni bir dünya sunmaya çalışıyorum. Sen isteğe devam ettiğinde beni değil yine kendini dinleyen adam konumuna düşüyorsun. 

Ne için “Keşke yapmasaydım” diyorsunuz?
Arabesk müzik için. 

Milletvekilliği dersiniz sanmıştım.
Hayır, herkes parlamentoyu kendi fikri için kullanmalı bence. 

Turgut Özal’ın başbakan, Kenan Evren’in cumhurbaşkanı olduğu bir dönemde yaptınız milletvekilliği. Ne var o zamandan hafızanızda?
İkisini de ciddiye almadık. Ciddiye almadık derken, bizim düşüncelerimiz, bir birikimimiz vardı. Özal’ın düşünceleri de bana uymuyordu, Kenan Evren’in de... Dolayısıyla ciddiye almadık. Biz orada kendi düşüncelerimizi savunduk. Şu anda da bu ülkede başbakan, cumhurbaşkanı, bakanlar var ama ben ciddiye almıyorum. Yine kendi düşüncelerim, bakış açım var. “Yüzde 49 oy alan bir hükümetim” diyor. Güzel de, geri kalan yüzde 51’i ne yapacağız, denize mi dökeceğiz? 

Sizin bir kırgınlığınız var sanırım.
Hayır, kitle adına konuşuyorum. 

Aleviler adına mı?
Sadece Aleviler adına değil, devrimciler, bu memlekette ezilmiş, özgürlükleri elinden alınmış insanlar adına… Sırf Alevilerin değil ki, Sünnilerin de özgürlükleri ellerinden alınmış. Alevilerin inançsal boyutta özgürlüğü elinden alınmış ama birçok Sünni tanıdım ki ekonomik özgürlüğü ellerinden alınmış. Aç, sefil ortalıkta geziyorlar. Çöp kutularından ekmek toplayan insanlar var. Şimdi ne diyeyim ben onlara? O da başka bir baskıdır. Ben siyasi bir pencereden bakarken bunların hepsini görmek zorundayım. Bu memlekette şimdi herkes her şeyi konuşuyor ama çabuk unutuyorlar. Olaya sırf Aleviler veya sırf devrimciler açısından bakmak çözüm değil. Genel bir siyasi bakışın olması gerekiyor. Sanatçı bakışıdır bu. Tek bir ideolojiye saplanıp oradan bakamazsın. O zaman ben ona sanatçı bakışı demem. Sanatçı bakışı, bütün o ideolojilerin üstünden bakabilmektir. Onun üzerinden baktığın zaman her şeyi daha net görürsün. 

İktidar bu yüzden mi sanatçıları sevmez?
Sevmez tabii. Sanatçıları hiçbir iktidar sevmez. Hangi dönem sevmiştir? Tarihe bakın, bütün şairler idam edilmiş ya da sürülmüştür. Pir Sultan’dan başladı, devam etti. Dadaloğlu, Köroğlu, Nâzım Hikmet… Nicelerinin adam gibi yaşamalarına izin verilmedi muhalif oldukları için. O zaman şairlere, sanatçılara yapılıyordu, günümüzde de gazetecilere yapılıyor. O gün şairlere zulmeden anlayış bugün de gazetecilere ya da ne kadar muhalif varsa ona zulmediyor. “Benim gibi düşünmeyeni yaşatmam” diyor. Hatta geçenlerde Başbakan “Tek millet, tek bayrak, tek din” dedi. Çok tehlikeli. Herkesi inkâr ediyor! Bu ülkede çok dinden insan var, onların hepsini bir anda siliyor. “4 tane kırmızı çizgim var” diyor. Elini sallayarak söylüyor: “Bu 4 kırmızıçizgi, ya olacak ya olacak.” Ondan sonra “Kininizi koruyun, dininizi koruyun” diyor. Kin ne demek? 

Sivas Katliamı Davası zamanaşımından düştüğü zaman, Tayyip Erdoğan’ın ‘Vatanımıza, milletimize hayırlı olsun’ cümlesi size ne hissettirdi?
Fazla bir şey hissetmedim. 

Önemsemediniz mi?
Önemseyip önemsememek meselesi değil. Başbakan’ın böyle bir laf etmesi mümkündür. Beklemediğim bir laf olsaydı hayrete düşerdim tabii. Çünkü aynı başbakan İstanbul belediye başkanıyken Karacaahmet Türbesi’ni yıkmaya kalktı. Bu aynı adam değil mi? Şimdi aynı mantalitenin bakanlarından birisi Sivas davasında giyip cübbesini Sivas katillerini savunmadı mı? Bu yüzden Başbakan’ın böyle söylemesini doğal karşılıyorum. Yani üzülmeye bile değmez.

ZORLA ALACAĞIZ!
Cem evlerinin statüsü ne olacak?
Vermeyecekler! Zorla alacağız! Süleyman Demirel cumhurbaşkanıyken, dernekler olarak gittik kendisiyle görüştük. Bir istek listesi yazdık. Kâğıdın arkasına da ‘bunlar bunlar olmazsa ne yaparız’ı yazdık. Süleyman Demirel baktı, koydu kâğıdı. “Ben bunları size vermem. Benden zorla alacaksınız” dedi. Demirel doğru söyledi. Barış içinde bunu elde edemezsiniz. Kürtlerin meselesini çözerken “Türkler ne der?” diye düşündüler. “Alevilerin meselesini çözelim” derken “Bir de Sünnilere soralım” diyorlar. Benim meselemi Sünnilere sorduğun sürece inancını yitirirsin. Devletin Alevilerle ilgili bir iyileştirme yaptığına inanmıyorum. Alevilerin kendi meselelerini kendileri çözmesi gerekiyor. Herkes kendi meselesini kendi çözer.