Avrupa’da modern ulus öncesi zamanda monarkların hakim olduğu mülkiyetler üzerinde mutlakiyetçi devletler vardı. Tarihsel olarak bu tip patrimonyal devletlerin dönüşümü oldukça çetin savaşlarla gerçekleşti. Yüzlerce yıl süren savaşlardan sonra toprak ve teolojik temelli devlet artık imparatorun/padişahın/kralın ilahi varlığının yerine toprak-nüfus temelli ideal bir aygıta dönüştü. Yani, sınırları olan, sınırları duvarlar ve tel örgüleri ile kapatılan bir toprak parçası ulusların hem uzantısı hem de olmazsa olmazı oluverdi. Geçmişten gelen baba-oğul belirleyiciliği, yerini ulusal yönetim sistemlerine, yerini disiplinize olmuş yurttaşlara(tebaa) bıraktı. Nüfus “sivil yurttaş”a evirilirken edilgen kul da etken yurttaşa dönüşüyordu.

Bu gelişmelerin devamında İngiltere Parlamentosu “1689 Haklar Beyannamesi” ile insan haklarını kavram olarak yasal güvenceye alır. İnsan hakları, ırk, din, dil ve cinsiyet ayrımını gözetmeksizin tüm insanların yararlanabileceği haklar olarak ifade edilir. “Aydınlanma” olarak da ifade edilen bu süreç Avrupa ülkelerinde çeşitli şekillerde devam eder. Aydınlanma felsefesi ya da 18.yüzyıl felsefeleri yeni bir bakış ile insanın kendi yaşamı üzerinde söz ve de eylem gücünü geliştirmiştir. Düşünsel bu değişimler toplumsal yaşamı da köklü şekilde etkilemiştir. Düşünsel ve de sosyal hayatta yaşanan bu değişimler 1871 Paris Komünü ile oldukça kapsamlı bir karşılık bulacaktır.

Paris Komünü ve Rojava Devrimi arasında kurulacak ilk paralellik şüphesiz çıkış koşullarında yatmaktadır. Paris Komünü, Fransızların yenilgisi ile sonuçlanan Fransız-Prusya Savaşı’ndan sonra Paris’deki bütün devrimci eğilimlerin sivil bir ayaklanma başlatmasıyla kuruldu. Çünkü Prusya bombardımanı ile kent büyük bir açlık içine düşüyor, kaynaklar sınırlı. Bir şekilde kentin yurttaşları bir çözüm geliştirmeleri gerekiyordu; sosyalist bir düzlem yakalamak çok olası değildi, onun için “La Sociale!” haykırışından bir ortaklık kurdular. Farklı siyasi yapı görüşlerde 92 üyesi olan Komünal Konsey iç farklılıklarına rağmen iki milyonluk şehirde 60 gün içinde ilerici bir sosyal demokrasiye benzeyen bir konsensüs/uzlaşma ile bir çok soruna çözüm geliştirdi. Bunların bir kaçı; giyotinin kaldırılması, sahipleri tarafından terk edilmiş fabrikaların işçileri tarafından işletilmesi, zorunlu askerliğin kaldırılması oldu.

Paris Komünü ezilen halklar ve de emekçi sınıf için her zaman bir ilham kaynağı oldu. Dünyanın bütün ezilenleri bu süreci ilgiyle okudular ve kendileri için sonuçlar çıkarmaya çalıştılar. Türkiye’de de devrimci/sosyalist yapıların her zaman Paris Komünü okumaları oldu. Ancak aynı ilgiyi ne yazık ki Rojava için görmek mümkün değil. Rojava için birçok devrimci/sosyalist yapı için genel algı; “Devrim mi, yoksa bir kaostan yararlanma durumu mu? Biçimindedir. Kaldı ki bütün devrimci/sosyalist okumalarda devrimin objektif ve de sübjektif koşulları üzerine ne çok şey söylendi bu topraklarda. Neden Rojava’da yaşananlar Paris Komünü kadar bir heyecan bile yaratmıyor. Oysa küçümsemek değil ama Paris Komünü bir kentin çeşitli yapılarca 60 günlük yönetilmesi pratiğidir.

6 Ocak günü, Rojava’da 52 parti, sivil toplum örgütü, gençlik ve kadın hareketleri ile 15 bağımsız kişiden oluşan Yasama Meclisi, Rojava’nın ilk toplumsal sözleşmesini kabul etti. Sözleşmede Suriye demokratik bir ülke olarak ifade edilirken, Batı Kürdistan “üç kanton” halinde bu ülkeye bağlı olarak değerlendirildi. Sözleşmede Cizire Kantonu’nda 3 resmi dil (Kürtçe, Arapça, Süryanice) kabul edilirken bölgedeki bütün dillerin öğretilmesi de karara bağlandı. Etnik aidiyetler üzerinden kurulan ulus devletler ile adeta halklar mezarlığına dönüştürülen Ortadoğu coğrafyasında böylesi bir gelişme devrim düzeyinde bir gelişme değil de nedir?

Yekitiya Star Diploması Sorumlusu Halime Yusif’un; “Devrimi en iyi kadınlar anlar. Çünkü zapt edilen kadındır, tecavüz edilen kadındır, teşhir edilen kadındır. Yok edilmeye çalışılan kadındır. Bunlar işte devrimin içinde kadının kendini savunma sebepleridir. Rojava’da kadınlar hem Kürt kimlikleri için hem de kadın oldukları için devrimin içindedir. Özgürlük için. Bundan dolayı diyoruz ki Rojava devrimi bir kadın devrimidir. Kadının sistem karşısında bir değişim hareketidir” şeklindeki sözleri tam da yaşanan devrim gerçeğin ifadesidir.