Torunlar İnşaat Firması’nın Mecidiyeköy’de sürmekte olan rezidans inşaatında, asansörün 32. kattan yere çakılması sonucu 10 işçi hayatını kaybetti.

Tüm ülkenin üzüldüğü bu drama oluş biçimine bakıldığında hiç de şaşırılmayacak ayrıntılara göz atarak başlamak istiyorum.

Olay 6 Eylül cumartesi akşamı saat 19.45 sıralarında gerçekleşti. Oysa işçilerin çalışma mesaisi 19.00’da sona erdirilmeliydi. Yani işçilerin mesai saatleri dışında çalıştırılmaları yasal değil.

Tabipler Odası daha haziran ayında bu işyerine yönelik açıklamalarda bulunmuş ve gerekli iş güvenliği tedbirlerinin alınmaması durumunda 8-10 işçinin hayatını kaybedebileceğini sayfasından duyurmuştu.

Hatırlarsanız aynı işyerinde daha dört ay önce de bir işçi halatın kopması sonucu düşerek hayatını kaybetmişti.

Aynı işyerinde yine ağustos ayında yangın çıkmış ve işçilerin müdahalesi sonucu yangın söndürülmüştü.

Torunlar İnşaat Firması Yönetim Kurulu Başkanı Aziz Torun daha sonra yaptığı basın toplantısında düşen asansörün bakımlarının yapıldığını ve kendilerinin de aynı asansörü kullandıklarını belirtti.

Oysa Makine Mühendisleri Odası tarafından bakımı kontrol edilen asansörün mekanik bakımı en son 30 Mayıs 2014’te yapılmış ve bakım süreci de 30 Ağustos 2014 tarihinde dolmuş.

Yani şirket yetkilileri 30 Ağustostan sonra Makine Mühendisleri Odası’nın onayına sunacakları bir bakım yaptırtmamış.

Zaten işçilerin açıklamaları da asansörün devamlı arızalandığı ve bir hafta önce de içinde 25 kişi varken çakılma tehlikesi atlattıkları yönünde.

Yönetim kurulu Başkanı Aziz Torun işyerinde 20 tane İş Güvenliği Denetim Uzmanı çalıştırdığını belirtti.

Yani maaşları kendisi tarafından ödenen ve kendisine rapor sunan elemanlarından bahsetmekte.

Bir anlamda İş Güvenliği Koşulları, patronu tarafından ihmal edilen ama İş Güvenliği Denetimi de patronu tarafından yaptırılan bir iş ilişkisinden bahsediyoruz.

Kendisi yaptığı toplantıda sorumluların bulunacağını ve hesap sorulacağını söyledi bir de.

Bu açıklama sorumluluğu üzerinden atmaktan başka bir şey değil. Hem işçilerimizin, emekçi kardeşlerimizin ölümlerine neden oluyorlar hem de doğal olarak korkuyorlar. Zaten olayın olduğu saat kayıtlara 19.45 olarak geçmiş olmasına rağmen haber siteleri ağırlıklı kanallar durumu saat 00.30 sıralarında alt yazı olarak geçmeye başladılar. Yani olayın olduğu zamandan tam 4 saat sonra basın bunu duyurdu. O zamana kadar neden beklendi dersiniz? Çok açık tabi. İşçilerin öfkesinden, emekçilerin öfkesinden korktukları için ilk yaptıkları şey inşaat alanını çevik kuvvet polisi ve toma ile korumak oldu.

Ulusal Basın yine sınıfta kaldı ve nerede durduğunu da açıkça teyit etti. Gezi Süreci’nde de bunu net görmüştük zaten.

BU TARZ İŞLERİN FITRATINDAKİ SEKTÖREL VAKALAR

Patron Aziz Torun bu tarz olayların sektörel vaka olduğunu belirtmiş. Hiç yabancı gelmedi değil mi bu sözler?

Zaten dönemin başbakanı da Soma için benzer bir cümle kullanmamış mıydı? Hatırlarsanız Başbakan olduğu dönemde Recep Tayyip Erdoğan, Soma’da ölen 301 işçi için “bu tarz işlerin fıtratında bu tür olaylar vardır” diyebilmişti. Eeee, yeni ve taze Başbakanımız da durur mu? Hayatını kaybeden 10 işçinin “ŞEHİT” olduğunu belirtiverdi.

Ne güzel düzen değil mi? Devlet olarak hiçbir İş Güvenliği tedbiri alma, çalışma koşullarını düzenleyen Uluslararası Çalışma Yasası ve Standartları olarak bilinen İLO Sözleşmesini imzalama, işçinin ve emekçinin kaderini patrona bırak ve sonra da toplu işçi ölümleri olduğunda onları “ŞEHİT” olarak tanımla.

Ne kolay değil mi? Ölümlere neden olan Devlet-Müteahhit işbirliği, ölen işçileri “ŞEHİT” katına yükseltip, onlara bir de kutsiyet verince işler halledilmiş oluyor. Eh geride kalanlara da bir miktar para verilir. O da sus payı olur. Artık feodal yaklaşımla ona kan parası mı dersiniz, rüşvet mi dersiniz, dava açmama karşılığında bir ödeme mi dersiniz, size kalmış.

AYDA YAKLAŞIK 150 İŞÇİ HAYATINI KAYBEDİYOR

Bu ülkede çeşitli sektörlerde ayda yaklaşık 150 işçi hayatını kaybediyor. Senede bu kaybın 1800 civarında olduğunu kaç kişi fark ediyordur acaba? Kaç kişi bu ülkenin işçi ölümlerinde Avrupa 1. si, Dünya 3.’sü olduğunu biliyordur?

Emeğinden başka satacak hiçbir şeyi olmayan bu insanlar geleceğini de o emeğin karşılığında alacakları ücretle şekillendirmeye çalışıyorlar. Olması gereken de bu insanların Uluslararası İş Güvenliği Yasaları çerçevesinde çalışma şartlarına tabi olmalarıydı. Ama olmadı, olamadı, oldurulmadı.

O ölen 10 işçinin hepsinin hayalleri vardı. Eşleri vardı, çocukları vardı, para kazanarak okumak istedikleri okulları vardı, doğacak çocukları vardı, sevdikleri vardı. Düşleri vardı. Kendi dünyalarının mutluluğu vardı hedeflerinde. Tıpkı daha evvel ölen (öldürülen) işçiler, emekçiler gibi. Ama o tamahkar, açgözlü, para kazanmaktan başka bir şeyi gözü görmeyen, Rezidans ve AVM yapmayı matah bir şey sanan, İş Güvenliği Yasalarını yok sayan bu tarz müteahhitler ülkemin insanlarının hayatlarını çalıyorlar.

Korkuyorlar, ki korkmaları da doğaldır. Çünkü insanların ölümüne neden olmak hele hele böyle geliyorum diyen ölümler karşısında suçlanmaları doğal durumdur.

Bu satırların yazarı olarak artık tek beklentim, adaletin gerçekleşmesi, tüm suçluların hukuk karşısına çıkartılmasını görmektir. Umarım en azından bunu yaparlar…