Amerika’da 16 Nisan 2016 tarihinden bu yana tutuklu bulunan ve yargılanmasına 27 Kasım’da başlanacak olan Reza Zarrab ve 27 Mart 2017 tarihinde tutuklanan Halk Bankası Genel müdür yardımcısı Mehmet Hakan Atilla davası yaklaştıkça tansiyon yükseldi!

Amerika’ya Reza Zarrab için 2 nota veren İçişleri bakanlığı, ikinci nota sonrası, “iyi ve hayatta” olduğuyla ilgili cevap alması sonrasında, Reza’nın, kaldığı cezaevinde saldırıya uğradığı ve korunmaya alındığı konusunda haberler medyada sıklıkla görünür oldu!

Bu haberler sonrasında Amerika’ya verilen notalar daha da düşündürücü oldu!

Acaba Türkiye hükümetinin bu saldırıdan haberi var mıydı?

Saldırı yapıldığını bildiği için mi Reza konusunda Amerika’dan bilgi istemişti?

Konu hakkındaki ilk iddianameyi hazırlayan ve davayı açan savcı Bharara, daha sonra Trump iktidarınca görevinden alınmıştı.

Bharara, görevinden alınması konusunda uzun süre sessiz kalmış, daha sonra bu konu hakkındaki soruları CNN’de katıldığı bir programda açıklamıştı.

“Rıza Sarraf’la bazı şekillerde müttefik olan Cumhurbaşkanı Erdoğan, benim görevden alınmam için ısrarcı oldu, bu şekilde Rıza Sarraf davasının boşa çıkacağını düşündü. Bu çok incitici bir şey.

Türkiye Cumhurbaşkanı’nın ABD Başkan Yardımcısı nezdinde federal bir başsavcının kovulmasını istemesinin çok sert bir yol olduğunu düşünüyorum.

ABD Başkanı’nın ulusal güvenlik danışmanı olan Michael Flynn’in de Türk hükümetiyle olan ilişkilerini biliyoruz. Kimseyi suçlamıyorum ama durum Türk hükümetinin adı geçen konularla ilgili talepleriyle alakalı gerçekten de çok daha fazla sorular sorulması gerektiğini gösteriyor.” Demişti.

Washington Post gazetesinin köşe yazarı David Ignatius, ABD’yle Türkiye arasında krizin asıl nedeninin Sarraf davası olduğunu iddia etmiş, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Rıza Sarraf’ı kurtarmak için müthiş bir kampanya yürüttüğünü öne sürmüştü.

Ignatius yazısında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Obama döneminde 21 Eylül 2016 tarihinde, ABD Başkan Yardımcısı görevinde olan Joe Biden’la yaptığı özel görüşmede Sarraf’ın serbest bırakılmasını, soruşturmayı başlatan Bharara’nın görevden alınmasını istediğini söylemişti

New York Times gazetesi de önceki gün yayınladığı yazıda, Erdoğan’ın Sarraf davasındaki endişelerini dile getiren çeşitli iddialar ortaya atmıştı. Haberde eski Ankara Büyükelçisi Eric S. Edelman’ın, “Eminim, Erdoğan bu konuyla ilgili endişe duymaktadır. Bu davada yargılananlar kendisine çok zarar verebilir” sözlerine de yer verilmişti. (1)

Her ne kadar, Reza Zarrab ile ilgili iddianamede bulunan suçlamalar, ABD'ye karşı dolandırıcılık, Uluslararası Acil Ekonomik Güç Yasası'nı (International Emergency Economic Powers Act) ihlal etmek ve bankacılık sistemine karşı dolandırıcılık ve kara para aklama olarak belirlenmiş olsa da, yapılmak istenen, ABD tarafından İran’a koyulan ambargo ve yaptırımların Türkiye eliyle delinmesi ve bunun ABD’ye dünya çapında prestij kaybettirmesi ile ilgili olarak duruyor.

Global emperyalizmin dünyadaki jandarması/koruması olarak hareket eden ABD’nin, ambargo ve yaptırımların delinmesi sonucu yaşanan ekonomik kayıpla ilgilendiğini sanmıyorum.

Öyle olsaydı, 3 yıl önce ortaya çıkan ve Panama Belgeleri olarak adlandırılan kara para aklamada dönen 31 trilyon dolar civarındaki ekonomik kaybın peşine de düşmesi gerekirdi ki çoğunluğunu Amerikan bankalarının yaptığı bu kara para aklama işlemleri için neredeyse hiçbir şey yapmadı! (2) belki de operasyon ve soruşturma açmamasının nedeni, paranın Amerika’da aklanması ve ülkeye kalması olabilirdi.

Bu davada ise konu biraz daha farklı!

Amerika çıkarlarının çiğnenmesi, Amerika tarafından koyulan ambargo ve yaptırımların (bir anlamda emirlerin) çiğnenmesi, bu işlemin diğer ülkelere de örnek teşkil etme ihtimali, sistemin hamisi durumundaki Amerika’nın itibar kaybetmesine neden olmaktadır.

Kendi ve emperyalist sistemin çıkarlarını korumak, sistemi güçlendirmek, sömürü çarkında bulunan devletlerin gözünü korkutmak, iktidarları kendisine bağlamak konusunda hassas davranan ve gerektiğinde, Afganistan, Vietnam, Irak ve Suriye’de olduğu gibi işgal girişimlerinde bulunan Amerika için, emirlerine uyulmaması, koyduğu ambargo ve yaptırımlara uyulmaması, yaşanılan maddi kayıptan daha önemlidir.

Bu nedenle de yapılan işlemlerde tepe noktalarında bulunan Reza Zarrab şahsında, delinen ambargo ve uygulamaların hesabını sormaya çalışmaktadır.

Dava tarihi yaklaştıkça, konunun içeriğini ve ciddiyetini çok iyi bilen Türkiye, son manevrasını İstanbul Başsavcılığı aracılığı ile yapmaya çalışıyor.

İstanbul Başsavcılığı başlatılan soruşturmayla ilgili yaptığı açıklamada;

“Avukat Cathy Fleming'in Newyork Güney Bölge Mahkemesi'nde vermiş olduğu 30 Ekim 2017 tarihli yeminli ifadeden de anlaşılacağı üzere, 'Yargılama dosyasına sunulan belge ve delillerin, çalıntı, sahte içerikli ve kaynağı belli olmayacak nitelikte olduğu'nu beyan ettiği tespit edilmiş,

Söz konusu 15 sayfadan ibaret yeminli ifade ABD adli sisteminden internet üzerinden temin edilerek, ifadede bahsi geçen verilerin kim tarafından ne şekilde elde edildiği ve mahiyetinin ne olduğu konusunda soruşturma başlatılmıştır.” Denmektedir.

Açıklamanın devamında ise;

“ABD adli makamlarına Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı aracılığıyla herhangi bir belge, içerik ve ses kaydı verilmediği de gözetilerek; Cumhuriyet Başsavcılığımızca, Adalet Bakanlığı'na yazılan 17 Kasım 2017 tarihli adli yardım talebini içerir resmi yazı ile ifadede bahsi geçen ve ABD'deki yargılamada kullanıldığı anlaşılan belge, ses kaydı ve içeriklerin ne şekilde ve ne zaman elde edildiği, kim ya da kimlerden temin edildiği, bu kişilerin nerede olduğu ve bu konudaki yazılı ifadelerin nelerden ibaret olduğu sorulmuştur.”

“Bu kapsamda, uluslararası hukuka, iç hukukumuza açıkça aykırı olan bu eylemler nedeniyle Türk Ceza Kanunu'nun ilgili maddeleri uyarınca Newyork Güney Bölgesi eski Savcısı Preet Bharara, Savcı Joon H Kim ve diğer savcılık görevlileri hakkında soruşturma başlatılmıştır” denmektedir. (3)

Burada iki konu ortaya çıkıyor.

İlki, yargılanan Reza Zarrab’ın avukatının beyanı üzerinden gidiliyor. İstanbul Başsavcılığının elinde başkaca delil yok!

İkincisi ise, yargılamada kullanılacağı anlaşılan belge, ses kaydı ve içerikler’in ne olduğu konusunda araştırma yapılmak isteniyor.

Belgelerin içeriği, ne şekilde ve ne zaman elde edildiği, kimlerden temin edildiği ve temin edilen kişilerin nerede olduğu soruluyor!

Sorduğu soruların cevabını bilmeden de yapılanın uluslar arası ve iç hukuka aykırı olduğu da tespit edilmiş durumda!

Soruşturmanın eski savcı ve görevlileri kapsaması, aynı belge ve bilgileri kullanmaya devam eden mevcut savcıyı kapsamaması da diğer ilginç bir durum!

Görünen o ki bu dava çok gürültü çıkaracak!

27 Kasım’a çok az kaldı ve her an her şey olabilir!

__________________________________

1.http://haber.sol.org.tr/dunya/bharara-sessizligini-bozdu-riza-sarrafla-bazi-sekillerde-muttefik-olan-cumhurbaskani-erdogan

2.http://www.aljazeera.com.tr/gorus/parasal-guc-ve-direnc-halkbankin-hatirlattiklari

3.https://bianet.org/bianet/hukuk/191662-istanbul-da-savcilik-abd-li-savci-bharara-ya-sorusturma-acti