Referandum kampanyaları son hızıyla devam ediyor. Öyle bir kampanya ki, bir taraf devletin uçağı, helikopteri, otobüsü, kitle iletişim araçlarını, tek taraflı basın televizyon ve diğer haberleşme araçlarını sonuna kadar en hovardaca kullanıyor, diğer taraf ise kampanyada görüşlerini açıklamak için imkan bulamıyor, türlü engellerle karşılaşıyor, dayak yiyor, hakarete uğruyor. Cumhurbaşkanıyla, başbakanıyla egemenler buna da referandum diyorlar. Sevsinler sizin referandumunuzu ! Bütün bu hukuksuzluğa, baskı ve eşitsizliklere rağmen sonuç hükümetin istediği gibi çıkmaz ise bir saniye bile orada durmaması, cumhurbaşkanın da, hükümetin de derhal istifa etmesi gerek.

İnsanın anlamakta zorluk çektiği bir diğer konu; bunca aleni haksızlıklara karşı insanların yeterli aydın duruşundan yoksunluğu.

Aydın diyoruz da, kimdir aydın, kime denir?

Aydın olmanın ilk adımı onun akıl sahibi olmasıdır. İnsan sahibi olduğu aklı ile bilgi üretir. İnsan ürettiği bilgi ile içinde bulunduğu yaşam koşullarının gerçekliğini kavrar, onu bilince çıkarır ve bu gerçekliğin sorumluluğunu taşır. Zira, bilmek sorumlu olmayı gerektirir. Sorumluluk da içinde bulunduğu koşullardaki olumsuzlara, yanlışlara karşı çıkmayı, kısacası müdahale etmeyi gerektirir.

Yani aydın olmak, sadece yaşadığı dünyayı yorumlamak değil, onu değiştirme mücadelesi içinde olması demektir. Karl Marks 'filozoflar dünyayı sadece yorumladılar, oysa asıl olan onu değiştirmektir' derken tam da bunu belirtmiştir. Neticede aydın, akıl sahibi kişidir. Bilgi üretir. Bu bilgilerle evreni anlamaya çalışır. Aklını ve enerjisini kullanarak içinde bulunduğu koşullarda tüm yanlışlara ve olumsuzluklara müdahale eder. Söz konusu müdahale sürecinde çeşitli risklerle karşılaşabilir ve bu riskleri omuzlamaktan asla yüksünmez. Bugün yüzlerce aydının cezaevlerinde bulunması bundandır.

Demek ki salt zihinsel etkinlik göstermek aydın olmak için yeterli değildir. Dünyanın en iyi üniversitesinden diplomanız olabilir, eğer etrafınızdaki haksızlıklara müdahale etmiyorsanız ve çeşitli riskleri üstlenmiyorsanız, siz aydın değil, okumuş, kariyer sahibi bir bürokrat, büro memurusunuzdur.

Esasen bilgi insana güç verdiği gibi sorumluluk da verir. Çünkü aydın insan yaşadığı topluma karşı kendini sorumlu ve borçlu hisseder. Sadece entelektüel olarak değil, insani olarak da sorumludur. Bu yüzden aydın insan olmak onu hümanistleştirir, insanlaştırır. İnsanlaşma süreci beynin gelişmesiyle beraberinde doğadaki türü dışındaki diğer varlıklara karşı da duyarlı hale getirir. Elbette insanın kendi türdeşine karşı olan hissiyatı önceliklidir. İşte bu insanilik, etrafında binlerce insan ölürken, öldürülürken , hapislere atılırken, işten atılırken ve benzeri haksızlıkları, eşitsizlikleri yaşarken aydın insan duyarsız kalabilir, üç maymunu oynayabilir mi?

Öyle zaman olur ki, bir olayla ilgili aldığınız tutum sizi aydın veya gerici yapabilir. Herhangi bir konuda ezilen sınıf veya kişinin yanında yer alan, okul okumamış bir sığır çobanı aydın, muktedirin yanında olup, ondan yüksek maaş alan bir ya da birkaç fakülte diploması sahibi kişi ise tescilli gericidir.

Yeterli aydın duruşunun olmaması, referandumla ilgili bunca eşitsizliklerin hiçbir şey olmamışçasına devam etmesinin göstergesidir. Bu durumda evet oylarının yüzde ellinin üstünü bırakın; yüzde otuzlar bile yüksek orandır. Bırakın sıradan insanları, bakan düzeyinde rüşvet, hırsızlık ve ihaleye fesatların kol gezdiği, her türlü hukuksuzluğun, haksızlığın, eşitsizliğin arşa çıktığı bir ülkede 'evet' oyunu kullanmak, gelecek kuşakların  akıbetini düşünmemektir. Şartların eşit olmadığı bu referandumda, sonuç 'evet' oylarının çoğunluğuyla sonuçlansa bile kalıcı toplumsal barışın ve huzurun mümkün olmayacağı çok açıktır.