Gerek Evrensel Gazetesinden gerekse Jiyan’dan yazılarımı takip edenler bilirler, zaman zaman dünya klasikleri arasına girmiş ve okuyucu tarafından da tanınan, bilinen kitapları ve yazarlarını kısaca anımsatmaya çalışırım!

İşte bu yazı onlardan birisi ve konuğumuz da Puşkin ve en çok bilinen eserlerinden “Yüzbaşının Kızı” isimli kitabı!  

Rus ve dünya edebiyatına şiirden oyuna, romandan hikâyeye birçok eser kazandıran Aleksandır Sergeyeviç Puşkin, 1799’da Moskova’da soylu bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir.

Rus Çarı 1. Petro’ya uzaktan da akraba olan Aleksandır Puşkin (Dedesi Etiyopyalı İbrahim Hannibal, Çar 1. Petro’nun vaftiz çocuğudur) hiçbir zaman bunu kendine bir üstünlük olarak görmemiş, günümüzün fırsatçı çocukları gibi ne genç yaşta gemicikler satın almaya kalkışmış, ne de babalarının imkânları sayesinde dışarıdan mısır ithal ederek servetine servet katmaya çalışmıştır.

Tam tersine yazdığı birçok özgürlükçü şiirleri ve taşlamaları halk tarafından benimsenmiş hatta Rusya’daki askeri yönetime alenen küfür ettiği gerekçesiyle 4 yıl başkente girmesi de yasaklanmıştır.

Puşkin’in hayatından bizim televizyon sektörüne en az 25 dizi senaryosu çıkabileceği için şimdilik bu konuyu bir kenara bırakalım ve en tanınmış kitaplarından birine, yani “Yüzbaşının Kızı” isimli kitabına geçelim!

Kitap özet olarak Emelyan Pugaçev adlı bir köylü önderinin Don ve Ural Kazaklarının başına geçerek Çar ordusuna karşı verdiği isyanı anlatmaktadır.

Kitabın hemen başlarında binbaşı rütbesi ile emekliye ayrılan Andrey Petroviç Grinyov’un, kitabın kahramanı ve aynı zamanda da oğlu Petruşa’yı  (Pyotr Andreyiç ) askere gönderirken söylediği bir söz vardır akıllarda kalan:

-Yurduna sadakatle hizmet et, amirlerinin sözünden çıkma, hizmetten kaçınma, şu ünlü atasözünü de aklından çıkartma: Elbiseni yeniyken, şerefini de gençken koru!

Oysa bu özlü sözün bizim ülkemizdeki karşılığı, davul ve zurna eşliğinde şöyle özetlenebilir ancak:

-Aman evladım ne arkada kal ne de önde ol!... Ortalarda yer edin kendine!... Etliye sütlüye karışma!... Yat dediklerinde yat kalk dediklerinde kalk!... Silahına, matarana, kepine sahip çık!... Aman sen sen ol kepini kaybetme!...

Oysa oğul Pyotr Andreyiç, babasının rütbesinden ve ailenin asilzadelerinden biri olmasından dolayı askerliğini rahat bir yerde yapacağını (paralı askerlik olmasa bile) düşünmektedir. Ama baba Andrey Petroviç’in kafasındaki plan hiç de öyle değildir.

Bu yüzden karısı Avdotya Vasilyevna ile bu konuyu tartışırken şöyle demektedir:

-Hizmetini Petersburg’da yaparsa (Misal Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın oğlu Bilal Erdoğan’ın, askerliğini Burdur 58. Piyade Er Eğitim Alay Komutanlığı'nda 21 gün yapması gibi) ne öğrenir sanıyorsun? Önce orduda hizmet etsin, barut kokusu alsın, askerliğin ne olduğunu anlasın. Bunun için de er olsun, gerçek bir er! Nerede onun nüfus kâğıdı? Bana ver onu, çabuk!

Kitabın sonlarına doğru isyancılara karşı nasıl bir harekât tarzı kullanılacağı, bir General önderliğinde şehrin sivil ileri gelenleri ile Asteğmen Pyotr Andreyiç arasında (Generalden sonra içlerindeki tek askerdir) tartışılmaktadır.

İsyancının (Pugaçev ) askeri topluluklara karşı koyamayacağını anlatan Andreyiç hemen saldırmaktan yanadır.

General ise daha ziyade sivilleri dinleyip daha fazla risk almak istememektedir.

Toplantıda ki en ilginç öneriyi ( Günümüzün Sinan Çetin’i de diyebiliriz ) Gümrük Müdürü yapacaktır:
-Bana kalırsa Generalim, ne saldırı ne de savunma taktiğine gerek yoktur!.... Satın almayı deneyiniz!...

Kitabın sonunda Pugaçev savaşı kaybetmiştir.

Zira halka baskı yaparak Çar olduğuna inanmalarını söylemiştir.

Oysa kazanan gerçek Çar da olmamıştır.

Çünkü sonuncusu 17 Ekim 1917 Devrimi’nde tarihe gömülmüştür.

Gümrük müdürü ise zaman zaman haklıymış gibi gözükse de esas kazanan Rusya’da işçi sınıfı ve köylüler olmuştur.

Dikkat ederseniz kitaba adını veren yüzbaşının kızından bahsetmedim.

O kadarını da siz okuyun…