'TSK İç Hizmet Kanun Tasarısı'nı Komisyon'da MHP'si CHP'si ve AKP'si bir olup kabul etti. Peki, nedir bu kanun tasarısı?

Öncelikle 'TSK İç Hizmet Kanun Tasarısı'nı okuyalım:

"Terörle mücadele kapsamında yürütülen operasyonlar nedeniyle, meskun mahal dışında, can ve mal güvenliğinin korunması bakımından girilmesinde sakınca bulunan yerlerde operasyonun devam ettiği süreyle sınırlı olmak üzere; Genelkurmay Başkanlığı veya İçişleri Bakanlığı'nın göstereceği lüzum üzerine Bakanlar Kurulu kararıyla askeri veya özel güvenlik bölgesi ilan edilebilecek. Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde vali kararıyla 15 güne kadar özel güvenlik bölgesi ilan edilebilecek."

Yani 'tasarı'ya göre, asker ve vali istediği takdirde, OHAL'e başvurabilecek. Düşünün artık; bu uygulama kimler için uygulanacak…

SEYYAR OHAL'LER

Aslında bunun en yakın örneklerinden biri uygulamanın kimler için uygulanacağını da gösteriyor. Vereceğim örnek, bizlerin katliamın (Roboski Katliamı) 500. günü dolayısıyla katliam bölgesine gitmek istememiz üzerine gerçekleşmişti. Asker tam da böylesi bir gerekçeyi dayanak göstererek bizlere engel olmak istemişti. Biz de bu duruma tepki göstererek 'dün burada olmayan bu bölgenin bugün burada kurulmasının doğru olmadığını' ifade etmiştik.  Suni yollarla oluşturulmuş bölgeyi tanımadığımızı söyleyip katliam bölgesine gitmiştik.

Alelacele çıkarılan bu yasanın amacının yapılacak bir çok provokasyonu önleyemeyelim diye olduğu ortada. Kalekollara karşı provokasyonları önlemek için bölge halkı harekete geçtiğinde, 'seyyar OHAL' devreye girecek ( Bilişim çağındayız o kadar da değil en azından seyyar oldu OHAL). Bu yasa, bu günlerde kalekol inşaatlarına karşı sivil itaatsizlik yapan kimlerse, şayet onlar için hazırlanmış bir yasadır. Yoksa, AKP-MHP-CHP neyi çıkardıklarını bilmezler mi?

Kısacası, asker provokasyon için operasyon yaptığında ve akabinde Kürt halkı bunu önlemek için hareket ettiğinde bu uygulama devreye girecek. Sözde 'darbeleri kanun yapar' denilerek bir düzenleme gelmiş ki komediden başka bir şey değil.

YANILTMANIN BİR BAŞKA ADRESİ: 35. MADDE

Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu'nun meşhur 35. maddesi de değiştiriliyor. Buna göre, "Silahlı Kuvvetlerin vazifesi; Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyetini kollamak ve korumaktır" ifadesi, "Silahlı Kuvvetlerin vazifesi; yurt dışından gelecek tehdit ve tehlikelere karşı Türk vatanını savunmak, caydırıcılık sağlayacak şekilde askeri gücün muhafazasını ve güçlendirilmesini sağlamak, Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla yurtdışında verilen görevleri yapmak ve uluslararası barışın sağlanmasına yardımcı olmaktır" olarak tanımlanıyor.

Yukarıda yazılanlara baktığınızda bir dönem kapanmış gibidir. Basit bir mantık yürütüldüğünde bile böylesi bir hazırlığın ardından demokrasinin daha fazla görünmesi gerekiyor. Ancak, mesele bir halkın üzerinden baskı rejimini kaldırmak değil ki; sadece baskının devri söz konusu  bugün; yoksa halk üzerinde kurulan hegomanyadan asla vazgeçilmiş değil.

Ordu başkaca bir gücün hem sopası hem de bileşenini ifade ediyordu; bugün ise en azından bu gücünün geriletildiği gözüküyor.

Peki, sormazlar mı: Siz halkı koruma adına bunu bu şekilde değiştirdiniz, biz halkı sizden nasıl kurtaracağız? Bunun da bir yasal düzenlemesi var mı?

Roboski, Paris katliamı, Gezi, Lice ve arada atladığım daha nice katliamlar sizin hükümetiniz döneminde acımasızca gerçekleşti. Siz katliamları gerçekleştirdiniz; medya ve diğer tüm bileşenleriniz ise ikinci katliamları yapmaktan geri durmayıp, katliamları kararttı.

Ve daha bir çok şeyde asker provokasyonunun önünü açan bir ittifak söz konusu. Yine yeni şer kanununa da birlikte olur verdiler. Bunun bizim baktığımız yerden başkaca bir açıklaması bulunmamaktadır. Bunu hazırlayan kim? Tabii ki hükümet. Provokasyonun nereden geldiği gözüküyor değil mi?

Süreç pek AKP'ye uymadı. AKP ve bileşenleri ne düşündüyse, bu süreçte onları bulamadıkları açık.

BİR SAVAŞ DÜZENLEMESİ DAHA: ESİR ASKERLER MESELESİ

TSK İç Hizmet Kanun Tasarısı'nı okumaya devam edelim. Bu kez konu 'esir düşen askerler' meselesi.

"Esir düşen, görevi sırasında harp gaibi olan veya enterne edilenlerle terörle mücadele görevi sırasında veya bu görevlerinden dolayı alıkonulan ya da kaybolan sözleşmeli erbaş ve erlerin özlük hakları, ailelerine ödenmeye devam edilecek. "

Hatırlanacağı gibi esir düşen bir polisin ailesi televizyona çıkıp feryat etmişti. Aile, çocuklarının  PKK'ye esir düşmesinden sonra devletin kendilerini hiç aramadığını, hatta esir düşen polis memurunun maaşının da kesildiğini aktarmıştı. Bunun üzerine ise tepkiler yağmıştı.

Bu zamana kadar esir düşen devlet personelinin hakları donduruluyordu. Gelen tepkiler sonucunda ise devlet buna ilişkin bir düzenleme yapmak zorunda kaldı.

Bilindiği üzere, devletin resmi politikaları gereği, bu zamana kadar alınan esirler üzerine herhangi bir düzenleme yapılmamıştı. Hatta devlet, esirleri kurtarmak için en ufak girişimde dahi bulunmazken, bu anlamda girişimleri olanları da mahkeme yoluyla cezalandırmaya gitmişti.

Bu çok küçük de olsa karşı tarafı tanıma anlamında bir işarettir. Bu düzenlemelerin arkasının mutlaka takibe alınması gerekiyor.

Aşağıda ele alacağımız tasarı maddesine baktığımızda ise bir anda her şeyin bu yasa tasarısıyla nasıl tersine döndüğü görülüyor. Bu yasa tasarısını hazırlayanların sol gösterip nasıl da sağdan vurdukları da anlaşılıyor tabi:

"Terörle mücadele görevi sırasında veya bu görevinden dolayı alı konulan veya kaybolan, daha sonra birliğine dönen er ve erbaşların durumları, mensup oldukları kuvvet komutanlıklarınca oluşturulacak kurul tarafından incelenecek. Kaçırılma veya kaybolmayla ilgili kusurlu görülenler hakkında soruşturma dosyası düzenlenerek, yetkili makamlara intikal ettirilecek. Kurul tarafından kusursuz görülenler ile haklarında kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararı verilenlerin birliklerinden ayrı geçirdiği süreler, hizmetten sayılacak ve ödenmemiş özlük hakları ödenecek."

Yukarıda anlatıldığı kadarıyla, esir düşenin durumunu belirleyecek olan kurulun birliğince oluşturulması ne kadar doğrudur? Bu manada bir kurulun nasıl sağlıklı işlemesi bekleniyor?

Askerde esir düşme olayına militarist bir önyargıyla yaklaşıldığı ortada. Bunu görmek için sadece Dağlıca mahkeme sürecine bakmak bile yeterli. Bu yasayla asker ya da polis açıkça tehdid  ediliyor; 'Esir düşmek ile ölüm arasında herhangi bir seçim yapacaksan eğer, sopam elimde ona göre tercihini yap' deniliyor. Bu yasa tasarısı tamamen yürütmenin kafa yapısı ne ise ona göre işleyecek bir madde olarak önümüze çıkmaktadır. Bu taslak maddesi barış sürecine göre hazırlanmamış olup tamamen savaş sürecine göre hazırlanmıştır.

BARIŞA HİZMET ETMEYEN TASARI

Şayet bu tasarıyı bir bütün olarak değerlendirdiğimizde, maalesef, bırakın barış sürecinin dilini, uygulamaya konduğu takdirde, taslak maddeleri nelere eleştirel olarak çıkmışsa ondan daha beter bir durumu ifade etmekte.

Bu taslak metinlerdeki maddeler, isteklerinde samimi hareket etmeyenlerin barışın arkasından dolanıp 'insanları nasıl kandırabilirim' tavrılarını iyi göstermektedir.

Bu yasa tasarısı hükümetin süreçte ne kadar samimi olduğunu göstermesi açısından önem arz ediyor. Maalesef ki, her tarafta provokasyon yaratan hükümetin burada da aynı yolu izlediğini görüyoruz.