Cumhuriyet tarihi, Pomakları açıklamaya yetmez, ama çok önemli bir kilometre taşı, dönüm noktası oluşturur.
Pomaklar Osmanlı topraklarında yüzyıllarca varoldular ve Cumhuriyetten çok önceden beri Cumhuriyet Türkiyesi topraklarında ise yaşamakta idiler.

Aslen Balkanlı Slav olan ve şu anda bir kısmı Türkiye’de olan Pomaklar daha Osmanlı’lar zamanında şimdiki Türkiye’ye geldi. Hal böyle olunca, çokuluslu, çok dinli bir toplumda göze batmadılar. Daha o zamanlarda göze battıkları asıl konu, Pomakların Türkiyeye gelişlerinin, Osmanlı’nın o zamana kadarki en büyük yenilgilerinden biri olan Rus harbini hatırlatıyor olması, adeta o yenilgiyi temsil etmesi idi.

Tabii bu yenilgiye yol açan Bulgaristandaki Batak kasabası katliamında Pomakların rolü olması-neredeyse başrolü oynaması, acıyı daha da derinleştiriyor. Bu nedenle Pomaklar aynı zamanda Bulgarlar için de, ve bu gün bile maalesef ki çok büyük bir utanç, iç düşman, kardeş katili olarak anılmakta.

İşin bu kısmı, büyük çoğunluğu Bulgaristan’dan gelen Pomaklara ilişkin. Bunun üstüne bir de Romanyadan, Makedonyadan, Kosovadan, Arnavutluktan, Yunanistan ve Adalardan göçle gelen veya mübadele edilerek gelen Pomakları da eklersek, olay daha da renklenir.

Düşünmek gerekir: Cumhuriyet öyle bir mübadele politikası izledi ki, bir taraftan Anadolulu Türk Ortodoks Hıristiyan Gagavuzlar ile Rumca konuşan Karamanlı Ortodoks Hıristiyan Türkler gönderildi, arasında Slavca konuşan Müslüman Pomakların, yine Slavca konuşan Müslüman Boşnakların olduğu bazı topluluklar getirildi, ama öte yandan Hıristiyan ya da dinsiz olan ama Türkçe konuşan Türk Gagavuzların gelişine karşı çıkıldı!…

O dönemlerde serbest göçmen vizesi verileceklerde aranacak ilk şart olarak ”Türk soyundan olmayı” (özellikle sünni olması şartını) ararken, şu kaydı da düşmektedir. Sizlere söz konusu maddenin aslını aynen aktarmak istiyorum:
“Pomaklar gibi Osmanlı imparatorluğundan ayrılan memleketler ahalisinden olup kendi milliyetlerine ait müstakil devletler teşkil etmemiş olan göçebe olmayan Müslümanlar da Türk soylu gibi muamele görürler…”

‘Bu fıkra mucibinde vize alabilecek olan aile reisinin çocukları ve yabancı soydan olan eşi de aynı muameleye tabi tutulur*.

Tabii ki aradan geçen uzun yıllar sonrasında Türkiye Cumhuriyeti bu uygulamasından da vazgeçerek 1989 göçleri döneminde ülkeye giriş yapacak olanlarda Türk soylu olması şartı getirerek binlerce Pomak aileyi Edirne/Kapıkule sınır kapısından geri çevirmiştir. **
 
Aslında ortaya çıkış şekli garip gibi görünen bu politikayı tek bir kelime ile açıklamak mümkün: Milliyetçilik.

Epey ham, epey hamasi, jakoben, efsane uydurmak ve asimilasyon konularında hayal gücü yüksek bir temerküz milliyetçiliği. Üstelik de dünyada milliyetçiliğin giderek söndüğü bir dönemde uygulamaya konduğu için daha da kaba kaçan milliyetçilik.

Jeo-politik bir gözle baksak, aslında Pomakları Balkanların Kürtleri olarak görmek hayli mümkün. Beş ülkeye dağılmış, farklı isimlerle anılan, bulundukları her ülkede egemen milliyetçiliğin pederşahi baskısı altında kalan ve bundan dolayı da halklaşma süreci ciddi duraksamalara uğramış, kimlik talepleri yerine islami yönü ağır basmış bir gurup görüntüsü hakim durumda.

Pek çok ülkedeki farklı söylenişleri bu şekilde sıralayabiliriz: Pomak(Türkiye), Pomaçi-Pumagaç (Bulgaristan), Goran (Kosova, Arnavutluk), Ahriyani-Agiryani (Yunanistan), Torbeş (Makedonya).
 
Pomak halkı Bulgaristanda Slavlıklarından dolayı kabul gören ama dinlerinden dolayı hazzedilmeyen, Osmanlı işbirlikçileri gibi görülen; Yunanistanda hem slav özellikleri inkar edilen hem de dinlerinden dolayı yine pek de sevilmeyen, Makedonyada keza Yunanistandakine benzer bakılan, ama Slav ortak özelliklerinden dolayı daha çabuk şeffaflaşan … ama Arnavutluk’ta rahatsızlık yaratan bir halk.

Ya Türkiye’de: başından beri dışarlıklı bir gurup. Müslümanlıkları dışında Türklerle ilgisi sadece Balkanlardaki hakimiyeti kolaylaştırmak olan, ismi anıldığında Türklerin ağzında buruk, acımtırak bir tad bırakan bir gurup.

Saf, katışıksız milliyetçilik açısından baktığımızda, vasiyetinde Nihal Atsız’ın Pomaklardan ‘hiç güvenilmemesi gereken iç düşman’ diye söz etmesi hiç de şaşırtıcı gelmiyor. Bu tür milliyetçiliği siz isterseniz “Irk milliyetçiliği” olarak okuyun, isterseniz bugünlerde popüler bir göz boyama olan “üst kimlik” söylemi olarak…. Sonuç aynı: Pomakların, varlıklarını ve özelliklerini saymaları bile grotesk, ofansif görülüyor.

Tabii böyle bir ortamda “ulusalcılık” histerisine kapılmış birçok ‘etnik’ vatandaşımız da bir güreş panayırında yağlı vücutlu, iri kıyım, kıspetli Pomak pehlivanları görünce heyecandan, hop hop hoplayan sahne sanatçıları gibi ‘Türkten daha da Türk olma’ yarışına giriyor.

Nitekim ‘üst kimliği yeni yeni keşfeden Türkiye Cumhuriyetinin Balkan politikasını yaymaya devam eden müftüler hala Pomaklara aslında Türkten daha Türk olduklarını söylemeye devam ediyor… Zaten Balkanlarda kart kurt sesleri insanın kulağına ‘Pamuk, Pomak’ olarak gelir!…

Türkiyedeki genel kültürde zaten olduğu gibi görünmekten kaçınma histerisi yaygın iken, bu kadar duyarlı bir konuda –azınlık olma konusunda- bu eğilim, bu benzeşme, sürüye katılma arzusu daha da güçleniyor ve en küçük farklılığa korkunç bir tahammülsüzlük olarak ortaya çıkıyor.

Pomaklara dil açısından bakıldığında hala Türkiyedeki Pomak yerleşim yerleri olarak bilinen tüm yerleşim birimlerinde, 1920’de nerede ise kimse tek kelime Türkçe bilmezken 2000’de neredeyse hiç kimse Pomakça konuşamıyor olmaları hazindir ve üzücüdür. Daha da ötesinde asimilasyonun, benzeştirmenin ne kadar etkin olduğuna iyi bir örnektir. Tabii burada iyi örnek derken olgun, gelişkin bir örneği kastediyoruz, yoksa içeriğinin çok makbul bir şey olduğunu değil…


‘POMAKLARIN ASIL SORUNU ÖTEKİLEŞEMEME’
 
Turkiyede yasayan Pomakların temel sorunlarından en önemlisi aslında ötekileşememe olayıdır.
 
Bu durumu açıklayabilmek için klasik bir felsefi örneği alıp uygulayalım: “Bir somun ekmekten; fırıncının, değirmencinin, çiftçinin emeğini çıkarırsanız geriye bir avuç yabani ot tohumu kalır.”

Aynı şekilde 73 milyonluk ‘tek vücut olmuş’ Türk’ten 80 küsur yıllık Milli Marşları, demokratik toplumlara açıklayamayacağınız milli bayramları, ulusalcı sloganları, askeri törenleri, çocuklara papağan gibi ezberlettirilen ‘Türk’üm, Doğruyum’ları, ‘devrim’leri, bayrak sallama histerisini, çoğu cumhuriyetin başında icadedilmiş milliyetçilik efsanelerini, nüfus mübadelelerini, 6-7 Eylülleri, Trakya olaylarını, Dersim’leri çıkarabilirseniz bugün de geriye orta anadoluda 5-10 milyon Türk köylüsü ve bol miktarda etnik nüfus kalır ve Pomaklar da Pomakça konuşmaya devam ederdi.
 
O zaman bütün bu nüfusu barış içinde bir arada tutmak için de demokrasi’ye benzer bir şeye ihtiyaç duyulurdu. İşte mevcut rejimin demokrasiye olan alerjisinin kökeni üzerine bir bakış açısı daha… Ama tarihte –Ah keşke! demek istediğimiz o kadar çok şey oldu ki…

Tarihleri boyunca Pomaklar ulusal bir özellik gösteremedi.

Nasıl gösterebilirler ki? Büyük çoğunluğunun ait olduğu Bulgaristanda yalnızca dini inancı farklı ve nüfusu da belli bölgeler dışında çok yoğun olmayan, dağlı, hayvancılıkla geçinen dağınık bir insan gurubu. Balkan Kürtleri derken, Pomakların gerçekten de çoğunlukla dağlık yörelerde yaşadığını eklemeli idik. Nitekim Pomakların isimlerinden biri de Gorani, “Yüksek yöreli-Dağlı” olması hiç de şaşırtıcı gelmez.

Asimilasyon ile ötekileşmenin kavram olarak neredeyse tamamen zıt olduğunu aklımızın bir kenarında tutarsak, Pomakların sorununun “ötekileşememe” olduğunu daha kolay takdir ederiz.

Günümüzün ‘buzzword’ü, titreşim yaratan terimi; ‘Farklılıklarımızı zenginlik olarak görmek’.

Ancak siz gelin de bunu 90 yıla yakındır her sabah Türk olan, hatta kendisine Türkten daha çok Türk olduğu söylenen, çalışan, övünen, ‘yenilmediği ama yenik sayıldığı için’ dövünen, Türklüğü dünyaya bedel olan, asker doğan bir ‘Pomak’a anlatın.
 
Tam da bu noktada şu eklentiyi de yapmak yerinde olacaktır. 1930 yılında İçişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan gizli bir genelgeye gözatmak gerekmektedir. İskana Tabi Tutulanların Türkleştirilmesi isimli bu genelge 7 maddeden oluşmakta ve en can alıcı maddesi olan 7. maddesinde şunlar bulunmaktadır:

Yabancı lehçeyle konuşanların kıyafetlerini, şarkılarını, oyunlarını, düğün ve diğer geleneklerini kötü göstermek, bu kişilerin ve ailelerinin isim ve lakaplarını Türkçeleştirmek, onları hiçbir zaman, Boşnak, Tatar, Çerkez, Laz, Pomak vs. diye adlandırmamak, köylerin o lehçedeki isimlerini değiştirmek ve evlerinde ve aralarında Türkçe konuşmaya zorlayarak onlara yürekten ”Türküm” dedirtmek. " ***

Diğer taraftan “Vatandaş Türkçe konuş!” kampanyası ile farklılığının son çizgileri de ütülenen, ve hatta Trakya olaylarında Yahudileri kovup mallarını yağmalamakla, Sabahattin Ali’nin kafasını ezmekle Türklüğe hizmet ettiğini sanan Pomaklar ile Batak kasabasında Bulgar kardeşlerini boğan Pomak ve başıbozuk’lara -varsa- aradaki farkı anlatın.

Pomakların dil sıkıntısı, sorunu olduğunu söylemek biraz iddialı olur. Türkiye’de yaşadıkları tüm yöreler epey gelişmiş, verimli, zengin yöreler olunca asimile olmaları çok daha kolay, nerede ise doğal dinamikleri ile oldu. Tabii gönül ister ki Yunanistanda’ki ve Bulgaristanda’ki Pomaklar gibi Türkiyede yaşayan Pomakların’da dil talebi olsun; eğitimini kendi dilinde edinme talebi olsun; kültürünü yaşatabilsin. Daha da ileri gidelim: sınırların ardında, eski vatanlarında kalmış Pomak akrabaları ile daha yakın, daha zengin irtibatı olsun, ama bunları istemek için öncelikle bunların ayırdında olmak gerekiyor.

Devlet’in, vesayetin tüm unsurları her yıl bir sürü lüzumsuz, sonradan icad ve imal edilmiş, tamamı ile Kuvayi Milliye milliyetçiliği, asker millet şuur[suzluğu]nu yaymak için dizayn edilmiş ‘milli’ bayramları tekrarlar iken Pomaklık şuuru nasıl olur da Rönesans yaşayabilir ki?

Komplo teorilerine inanmam, dolayısı ile bir ‘büyük proje’ gereği özenle yerleştirildiklerini, dağıtıldıklarını hiç düşünmedim, ama Trakya, Marmara, Ege gibi gelişmiş yörelerde yaşıyor olmaları tabii ki asimilasyonu kolaylaştırdı, hızlandırdı. Tabii bu arada dilin felsefesi de pek yardımcı olmuyor: Hemen her dilde komşu ve potansiyel düşman milletin ismi ‘düşman’ sözcüğü ile eş anlamlı kullanılır. Pomaklar arasında da düşman yerine ‘Balgarin-Bulgar’ sözcüğünü kullanıyor olmak bize epey şey anlatsa gerek.

Kendi dili olan her etnisitenin, sosyal gurubun potansiyel olarak dil talebi olabilir, ancak şu anda Türkiyede’ki Pomaklar için ana dilde eğitim talebi kinetik olarak yoktur. Öncelikle Pomakça epey izole, ve çok eski bir Güney Balkan Slav dilidir. Üstelik sabit bir alfabesi, yazılı kaynaklarını büyük oranda yaratamamış bir dil… Daha da üstelik; her geldiği ülkenin dili tarafından epey etkilenmiş bir dil. Makedon Slavcasından, Arnavutçadan, Helen’ceden ve en çok ta Türkçeden… Bir de bunun üstüne Türkiyede uygulanmakta olan Irk bazlı-kavim milliyetçiliğini eklerseniz, diğer bir deyişle onyıllardır omuzlarına yüklenmiş olan farklı olmanın utancını eklerseniz, Pomaklar adeta Pomak olmaktan, farklı olmaktan utanmakta ve korkmaktadır.

1878-1886 Pomak Tamraş Cumhuriyetini saymazsak, Pomaklar devlet olmak değil, sadece devletlü olmakla yetindi. Ezici çoğunluğu Osmanlı ve Cumhuriyet Türkiyesine yarayan çok ünlü insan, yazar, politikacı ve güreşçi yetiştirdi ama kendini yetiştiremedi. Günümüzde Pomakçanın yaşaması için bazı ümitler olmakla birlikte, Türkiye’de Pomakçanın geleceği biraz da Titanik’in kaderini andırmaktadır. Geminin tamamen sulara gömüleceği 5 saat ile en yakın yardımın ulaşacağı 7 saat gibi…
 
Bir tarafta Pomaklık AB bölgeler politikası yolu ile Yunanistan ve Bulgaristan’da kısmen de olsa hayat öpücüğü bulmakta iken, Türkiye’nin durumu iç karartıcıdır. Resmi milliyetçilik politikası hala benzeştirici [asimilatif] etkisini sürdürüyor, daha da kötüsü günümüzün çatışmaları, hükümet ile statüko arasındaki gerilim, vesayeti tehdit edilenlerin kışkırtmaları ile geleneksel milliyetçi ve ‘ulusalcı’ söylemi çok daha politikleştirip azgınlaşıyor. Pomakların bundan payına düşen ise; enteresan bir şekilde çoğunlukla en saldırgan milliyetçilik-Ulusalcılık gettoları olan Trakya, Marmara, Ege vb. yörelerde bulunmalarından ötürü milliyetçilik kakofonisi içinde kendi kimliklerini tümü ile inkar etmeleri şeklinde beliriyor.

Evet, hiç çekinmeden söylenebilir ki Pomaklara “Ama kardeşim biz zaten Türk değiliz ki!” demek ile linç edilmeyi göze almak eşanlamlıdır. İşte yukarıda bahsettiğiz; ‘olması gereken ile gerçekte var olan’ durum budur ve arasındaki fark bundan daha net görünemez. Yukarıda Milliyetçilik gettoları dediğimiz yörelerde CHP ve MHP’nin giderek güçlenmekte oluşu başka nasıl açıklanabilir?

Yine de kulağa hoş gelen, yürekleri ısıtacak bir seda ile yazımızı bitirelim: Bir Rus söylencesi der ki: Ozanın biri cenazeye gider, düğün türküleri çığırır, düğüne gider orada da cenaze ağıtları yakar ve her gittiği yerde temiz bir sopa yermiş.
 
Sopadan kurtulmak için güzel bir haber; Trakya’da, Pomakçanın hala tamamen silinmediği yörelerde gençler dillerini, kültürlerini yaşatmak için hatırı sayılır bir hamle içindeler. Hemen her gün emaillerimiz, facebook adresimize yeni video kayıtları, Pomakça sözlük girişimleri, gramer çalışmaları, hatta fonetik çalışmaları akıyor. Pomak forumları, tartışma siteleri açılıyor… Pomak Kültür Derneklerini kurma girişimleri hızlanarak devam etmekte. AB esintisi, ülkemizin demokratikleşme çabaları ve çağdaş ‘klik’noloji dozu gittikçe artan bir şekilde kültürel ortamı Pomakların dahi lehine çeviriyor.
 
Aslında tüm bu anlatımlardan sonra Pomakları iki kelimede özetlemek gerekirse.

Pomaklar: özel bir etnik kökenden olmayan, slav etnik kökeninden olan, inanç, dil, ve kültürel olarak (Tıpkı Sırp-Hırvat-Boşnak-Sloven ayrışmaları gibi) birlikte yaşadığı slavik guruplardan ayrılarak kendi kimliğini bulmuş, bu arada bölgedeki değişim dönüşüm zamanlarında içerisine (değişime uğramış) başka unsurlardan da alarak oluşmuş küçük bir halk gurubudur. Yani içinde yetiştikleri toplumlardan –zaruret ya da tercih sonucu- şu ya da bu ölçüde başkalaşmış bir halk.
 
Bizi en çok rahatsız eden şey: Egemen ulusların `Patronising’ bir hava içinde bizim ne olduğumuzu bize dikte etmeleri ve kendi çağdışı-dar kafalı milliyetçilikleri adına bir skor yapmak için kullanmaları. Bu meyanda da kör gözüm parmağına örneği, çıplak gerçekleri manipüle etmeleri. Ondan sonra da, hiçbir şey olmamış gibi, kardeşlik senaryoları çizmeleridir.
 
Yapılması gereken oysa çok basittir. Varolan bir Pomak varlığını tanıyıp, takdir etmek, yaşadıkları yörelerde topluma kattıkları zenginliğin tadına varmaktır. Görüldüğü gibi asıl mesele Pomakları görüp takdir edebilmekte. Üstlerini örtüp, inkar edip, tek tipleştirmekte değil.
 
Bırakında yasadığımız coğrafyadaki diğer halklarla Pomak olarak dost olalım.

* -2510 Sayılı İskan Kanunu’nun, 2848 ve 3657 Sayılı Kanunlarla Muaddel 3. üncü madedesine Tevfikan Hazırlanan İskanlı ve Serbest Göçmen Kabulüne Dair Esasları Muhtevi Talimatname).

**-27. 08. 1989 Tarihli Milliyet gazetesinin ‘Türkiye’de Yaşayan Pomak’lar Üzgün’yazısı.

***-İskana Tabi Tutulanların Türkleştirilmesi” Uygulamasına ilişkin Gizli Genelge. No:1/28(Ankara 1930).

Yazıya katkılarından dolayı Hikmet Pala'ya teşekkür ederim.

İbrahim Kenar / Gazeteci
EdNa PomaShka ObiCh
http://pomaknews. com