Bırakın söylemeyi adı aklıma gelince sol yanımı sızlatan biri önerdi bu filmi bana. Gölgesini bile her şeyden çok özlediğim biri. “İnce bir sızı vuruyorsa sol yanına yürek yanığıdır o güneş yanığı değil” dediğim biri. “Öyle çok kaldı ki aklım sende. Munzur’un aksu’yu gibi helal olsun sevmelerim” dediğim biri. Nasıl olur demeyin. İnsan özleyince iliklerine kadar hissediyor bunu. Gölgesini özlemenin lafı mı olur?

“Geçen gün Peekay diye bir film izledim kesinlikle öneririm” dedi. Peki deyip daha ilk akşamdan izleyeceğimi söyledim. Gölgesini özleyince insan birinin, onun önerisini de hemen benimsiyor. Film değil de herhangi bir şey de isteyebilirdi benden. Hastanede yatan bir hasta için acele kan isteye bilirdi örneğin ya da temelinden yeni alınmış bir evin duvarlarını boyamam için yardım. İntihar etmemi de isteyebilirdi örneğin yokluğuna dayanamadığım için susmamı da isteyebilirdi. Hangisini kabul ederdim tam olarak bilmiyorum ama mümkün olsaydı eğer ömrümün tamamını seve seve veririm kendisine.

Peekay, Hindistan’da içki içen, alkol alan kişilere birazda dalga geçilerek takılan bir isim. Karşındakini küçük görme, alaya alma, dalga geçme gibi bir şey yani! Bizde de vardır ya hani biri inanılmayacak bir şey söylediğinde “İçkili misin, alkol mü aldın, kafan mı iyi” deriz ya hani! Öyle bir şey işte! Biri çıksa şimdi size “Nerelisin” diye sorsa sizde “Uzaylıyım” deseniz alabileceğiniz tepkileri kafanızda düşleyin bir! Hoş bizde “Ben uzaylıyım” diyene sanatçı deyip reklam filminde oynatıyorlar ama o da başka bir konu! Ya da aşk gibi bir şey! Hani sen yürekten seversin birini de aklına geldiğinde sol yanına iğne batar ya hani! Hani düşlere dalarsın tam konsantre olamazsın onu özlersin ya hani! İşte o sıralar birileri çıkar karşınıza ve yarım ağızla “Aşık lan bu” der aklı sıra dalga geçer gibi! İşte Peekay’ın kelime anlamı bizim Türkçe’de ki karşılığı da hemen hemen böyle bir şey! Peekay! Kafası yerinde olmayan yani! Yarım akıllı!

Film başka bir gezegenden dünyaya gelen bir uzaylının Hindistan’da bir çölün ortasına iniş yapmasıyla başlıyor. Bir aşkın en güzel yerinde ayrılık yaşayan ve kendi yaşadığı gezegende bile kendini başka gezegenden gelmiş hisseden bir sevdalı gibi yani.

“belki dünyalı olabilirim ama
sen gidince anladım
dünyamın sen olduğunu”___Veli Bayrak

Boynunda, üstelik çırılçıplak, kendi gezegeninden insanlarla iletişimi sağlayan kolyeyle dünyaya iniş yapan uzaylının başına gelen ilk şey bir hırsızın gelip boynunda ki kolyeyi çalması oluyor. Bir sevdalının yüreğine kazdığı umudu bir başkasının gelip çalması gibi. Tek farkı kolyeyi çalana hırsız umutları çalınana aşk diyorlar.

“aşkım aşkınla gitti
umudu damardan alıyorum artık
serumun bir ucunda sen öteki ucunda sensizlik”___Veli Bayrak

Peekay’in kolyesi de çalınınca tam anlamıyla ortada kalır. Üstelik çırılçıplak! Zira geri dönüş için arkadaşlarıyla iletişimini sağlayan kolyesi de boynunda yoktur dur artık! Kaldı ki dünyada yaşayabilmesi içinde üzerine bir şeyler giyinmesi gerekmektedir. İlk orada tanışır “Dans eden” arabalarla! Arabanın içerisinde iki sevgili sevişirken onların üzerlerinden çıkarıp koltuğun üzerine bıraktıkları elbiseleri alıp giyer üstüne. İlk Peekay ismini de orada alır zaten! Zira altında ki etektir ve öyle çıkmıştır sokağa!

Filmi uzun uzadıya anlatmayacağım. Film, uzaylılar tarafından indirildiği çölde kolyesini çaldıran Peekay’ın ne yapacağını düşünürken başına gelen ilginç olaylardan ve içinde aşkı barındıran bir aşk öyküsünden oluşuyor! Lakin Peekay o kadar sıradan ve insanların küçük birer ayrıntı diye görüp sormaya gerek görmediği şeyleri soruyor ki, zaten “Olayları oluşturan şeyler ayrıntılardır. Eğer bir şeyin olay olmasını istemiyorsan ayrıntıyken konuşup çözmeye çalış” diyen birini yakalayan şey de bu!

Tanrı sorunsalı mesela filmde öyle işlenmiş! Zaman zaman demişimdir örneğin bu kadar iyilikçi ve bağışlayıcı, hikmetinden sual olunmayan ama yeri göğü her şeyi yaratan Tanrı neden “Bana tapın, beni sevin, yoksa sizi asarım, keserim” desin! Bu yüzden diyor zaten filmin kahramanı uzaylı “İki tane Tanrı var! Biri gerçek tanrı öteki de sizin kafanızdan uydurduğunuz” diye!

Filmde birde yalan konusu işlenmiş. “Benim geldiğim yerde yalan söylenmez” gibi bir şey söylüyor Peekay! Aslında “Peekay’ı Peekay yapan da bu söylemi sanki. Zira hiç kimsenin inanmayacağı, “Sarhoş lan bu, alkolik, aşık mısın sen lan” deyip alaya, dalgaya alacağı şeyleri yalan söylemediği için ispatlıyor. Ve bu özelliğinden dolayı tutunabiliyor kendinin olmayan yaşamına. Filmin bir yerinde Peekay’ın sevdiği kız “İnsan her gün bir uzaylıyla konuşmuyor” diyor. Öncelikleri daha iyi anlamak açısından bu söz çok önemli. İnsan her gün birini sevmiyor:

“özlemek
birine öncelik vermektir”___ Veli Bayrak

Hint müzikleri abartısız ve tam yerindeydi filmde. Danslar çok güzeldi ama dans eden arabalar daha da güzeldi. Zaman zaman filmi yalnız değil de sevdiğinizle birlikte izlemiş gibi hissedin. Bileti karaborsadan alan adamı kovalamaları! Tavuk severim balık severim derlerse eğer bu onlara âşık oldukları anlamına gelmiyor, yemekte tavuk ya da balık yemekten hoşlandıkları anlamına geliyor. Dans eden arabalar! Yalnız ya da kalabalık izleyin fark etmiyor bazen sesli bazen içinizden gülümsediğinizi hatırlarsınız!

Sonlara doğru Peekay dünyayı terk ederken bir bavul dolusu ses kaydı ile gidiyor! Sevdiği kızın “Bunlar ne böyle” demesine “Hayvanları, böcekleri, rüzgârı her şeyi kayıt ettim” diyor! Filmin en sızlatan noktalardan birisi de bu sahne! Kız, fırsatını bulup dinlediğinde ses kayıtların tamamının kendi sesi olduğunu görüyor!

“bu dünyanın en çok
seni sevdiğim kısmını sevdim”___ Veli Bayrak

Ve filmin sonu tabi. Benim gözümden bir damla yaş akmadı değil! Kız “Bırakıp gidecek kadar sevmişti beni” diyor sonlara doğru! Gidecek yeri olanlar için güzel bir söz. Kalbine bir başkasını sığdırmayı göze alanlar için söyleyecek bir şey yok. Birçok anlam yüklenebilir aslında. Duygulu! Birde tabi babanın kızı alkışlama sahnesi var. Mutlaka dikkat edin.

Ben belki alakasız diyeceksiniz ama birazda duygusallıktan olsa gerek sonlara doğru Eşkıya filmi geldi gözlerimin önüne. Baran ile Berfo’nun konuştuğu sahne. Eşkıya filminde Eşkıya Baran ile Berfo’nun konuşması vardır hani! Eşkıya Baran Keje’yi kastederek “Neden bu ihaneti bana yaptın” der Berfo’ya! Berfo “Sevdiğim için” der “En yakın arkadaşımı sevdiğim için jandarmaya şikâyet edip altınlarını çaldım” der. “Şimdi söyle bana” der “Hangimizin aşkı büyük, hangimiz Keje için bu kadar günaha girmeyi göze alabildik. Aşk için ben cehenneme de yanmaya hazırım, ya sen?” der.

Aşk bu işte, hiçbir kalıba sığmıyor. Kimi arkadaşına ihanet etmeyi göze alıyor kimi “Bırakıp gidecek kadar sevmişti beni” diyor!

Ben mi:

“ne sen giderken bıraktım ardından bakmayı
nede ben beklerken göze aldım
ardıma bakmamayı”___ Veli Bayrak