Çelişen iki kutbun çatışması sonucu Kaos meydana gelir. Kaostan çıkmanın alelade yolu üçüncüsüdür. Siyasi literatürde de buna 'üçüncü yol' denir. Üçüncü yol bir kutup değildir. Çatışmacı değildir; salt çözümcü olmaktan da öte, derinlemesine çözümlemecidir. Doğru ele alınırsa vaat ettiği şey, karanlığın içine küçük bir aydınlık koyarak kümülatif büyümedir. 
Yaklaşımın öncüsü, 1950'ler sonrası modern iktidar çatışmasına çözüm arayışında olan Anthony Giddens'tır. Ancak Giddens'ın da çözümünde salt ekonomik boyut öne çıkınca, toplumsal devrim için bir fayda sağlayamıyordu. Onun da gezindiği yer hakikatin kıyısıydı. 
Birbirleriyle ve Yol'un kendisiyle çelişen anlayışların bu alternatif yolu siyasetlerine malzeme yapma çabaları da ilginçtir.
Tony Blair ve Bill Clinton Eylül 1998'de New York'taki konferansta Üçüncü Yol'u etkili bir güç olarak tekrar tartışmaya açmak istemişlerdi. ABD, Irak'ı işgal etmeden önce Bil Clinton "Ulusa Sesleniş'inde üçüncü yolu önermiş, ama alışılmış kapitalist modernite çözümcülüğü karakterinden dolayı, sorun çözülecek vaadi verilirken, toplumsal dinamikler çözümlenemeyince kriz daha da büyümüş, gerisinde kan gölüne dönen bir coğrafya bırakmıştı. Üçüncü yol bu muydu?
Dönelim Türkiye'ye. Asırlık statükocu parti CHP bunu ara sıra dillendiriyor. Fakat, yine benzer yaklaşımlardan ötürü coğrafyasındaki sorunların çözümü adına CHP'nin adım atmasını bekleyenin politik aklından şüphe ediliyor.
Siyasal İslamcıların da bakış açısı şöyle özetlenebilir: 'Kapitalizm ve sosyalizmin çatışmasına alternatif huzur islam devrimindedir'. Fakat Üçüncü Yol, politik refleks eksikliğinden dolayı İslami hareketlere de birkaç beden büyük gelecekti.
Üçüncü Yol'u doğru algılamak, iktidar oyunlarına kurban etmemek hayati önem arz ediyor. Üçüncü yolun salt sosyal liberal-demokrat değil, içinde ekoloji ve cinsiyet özgürlüğünü güçlü bir şekilde barındıran radikal sosyalist bir çizgide ele alınması gerekiyor.
Özelde dört parçaya (Suriye, Irak, İran ve Türkiye) etki eden İktidarların Kürtler'le olan problemi, son yüz yılın mahalle kavgası yöntemleriyle çözülemeyecekti. Oldukça enerji alan bu kısır kavgaya bir cevap (iktidarlar danışıklı-danışıksız dövüşe dursun), kendi çizgisini belirlemek isteyen Kürtler'den geldi. Bu yanıtın en somut yansıması Rojava'daki meşru savunma temelli ordulaşma, kadın ordulaşması, kaostan çıkış yöntemlerinin tartışıldığı halk meclisleri ve bağımsız akademiler oldu. 
Burada alevlenen toplumsal yapı bir anda hem Ortadoğu'nun kaderini değiştirmeye başladı, hem de dünyanın ilgisini çekmeyi başardı. Yüz yıllık katı Ulus-Devlet anlayışının sarsılabildiğini kanıtladı. 
Böylece yıllardır içi doldurulamayan şemsiye bir kavram olarak kalan Üçüncü Yol, Kürtler tarafından ete kemiğe bürünmüş, Demokratik Modernite'yi yaşatmak için büyük bir umut oluyor. Bu süreçte Kürtlerin yanında olan da belki böyle kazanacaktır. Kürtler, Ortadoğu'daki karanlığa karşı aydınlığın köklerini toprağın derinliklerine salmaya başladı bile.