Başladı işe

Bitirdi işi..

Başlarken avaz avaz bağırmadı.

Bitirdi ve :

-Gelin seyredin, diye dört yanı çağırmadı..

***

Nazım’ın bu dizelerini okuyunca, aklıma gelen birkaç kişiden birisiydi Oktay Abi. Sadece 12 Mart döneminde mücadele etmiş devrimciler arasında değil, tanıdığım “47’liler” ve daha sonraki kuşaktan devrimcilerin arasında da, mütevazı, sakin, ağırbaşlı, hassas ve sakin yapısıyla, karşıdakinde güven duygusunu yaratan bir devrimci kişilikti. Her zaman gençti. O’nunla karşılaşan insanların tamamına yakınının benzer şeyler söylemesi, denilenlerin nesnellikle büyük ölçüde örtüştüğünü gösteriyor.

12 Mart’ın karanlık günlerinde ismini sıkıyönetim bildirileriyle duyduğumuz yiğit devrimcilerden birisiydi. 12 Mart öncesi, ODTÜ SFK (Sosyalist Fikir Kulübü) yeni üyelerinden olmam ve kendisinin Siyasallı olması nedeniyle görmediğim, ancak ismen bildiğim Oktay Etiman, 1978’de hastalık nedeniyle, Ankara Ulucanlar hapishanesine geldiğinde, bizim koğuşa, bizim komüne misafir olmuştu. Hasan Basri Temizalp, İlker Akman, Yusuf Ziya Güneş’in Malatya Beylerderesi’nde hunharca katledilmesinden sonra, onlarla bağı nedeniyle tutuklanan, Elazığ ve daha sonra Niğde Hapishanesine götürülen Erhan Erdoğmuş’un, Oktay Abi’ye, “Hamdullah Erbil Ankara’da kalıyor, onların yanına gidebilirsin” demesiyle, bizim komünümüzde kalmayı tercih etmişti.

12 Mart sürecinde, illegalite nedeniyle Yusuf Küpeli ile ilişkisi devam etmiş ve THKP-C ideolojisine ve silahlı mücadeleye eleştirel bakmaya başlamıştı. 12 Mart sonrası gelişen ve hızla büyüyen toplumsal mücadelede, THKP-C kökenli birisinin böylesi bir ideolojik konumda bulunması, her türlü olumsuz sözcükler hatta hakaretler duyması için yeterliydi. Ancak Oktay Abi için kimse en ufak bir kötü söz etmemiş ve olumsuz davranışta bulunmamıştır. Kendisiyle yolumuz daha sonra Malatya E tipi Hapishanesinin bir koğuşunda da keşişti. Orada da çok farklı ideolojik yapılardaki kişilerle olumsuzluk yaşamadığı gibi, olgunluğuyla herkesin saygısını kazanmıştı.

Hapishaneden çıkışında çoğu kişilerin savrulduğu koşullarda, O, kendi devrimci ilkelerini sürdürebilmiş enderlerden birisiydi. Geçmiş devrimci mücadelesini bireysel çıkarları için kullanmayı düşünmemiş, ne belediyelerden ihale almaya çalışmış, ne de çevresinden yararlanma yoluna gitmişti. Çeviri yaparak, fotoğraf çekerek, kısıtlı maddi koşullar içinde, tüm zorluklara karşı dimdik direnmeyi başarmış, devlet kapısında işi olmamış, yüz akımızdır.

Kadıköy’deki ‘Devrimci Kültür ve Dostluk Derneğin’deki söyleşide, Mahir Çayan’ı önder olarak gördüğünü, Hüseyin Cevahir, Ulaş Bardakçı ve diğer yoldaşlarıyla mücadele etmiş olmasından onur duyduğunu belirtmiş, Yusuf Küpeli’yi de önemsediğini ifade etmişti. Günümüz koşullarında, silahlı mücadelenin temel mücadele olarak ele alınmasını doğru bulmadığını ifade etmesi üzerine, salonda bulunan dinleyicilerden birisinin, “silahlı mücadeleyi neden devam ettirmediği” sorusuna: “böyle soru soran birisinin bu salonda oturmasının çelişik bir durum oluşturduğunu” söyleyerek, olgun, çelebi, kibar tavrını oradakilere de göstermişti.

Oktay Abi, herkesin konuşamadığı zamanlarda konuşan, herkesin alanlara çıkamadığı zamanlarda alanlara çıkan, sözleriyle eylemleriyle, her türlü haksızlığa, baskıya, zulme karşı hep ezilenlerin yanında saf tutmuş, sisteme muhalif (büyük harfle) İnsan’dı.

Anısı önünde saygı ile eğiliyorum.

____________

Not: Cenazesi, 7 Ekim cumartesi öğle zamanı, Kocatepe cami sonrası, Karşıyaka Mezarlığı’nda defnedilecek.