AKP iktidarı ile birlikte kadın düşmanlığının ciddi derece artış gösterdiği toplumda aynı şekilde medya da bir dönüşüm içerisine girdi. Bu akıl almaz dönüşüm esasen medyanın sermaye karakterinden bağımsız olarak medyanın “diline” yönelik de bir dönüşüm oldu. Elbette ki bu dönüşüm medya sahipliğinin ve medya kuruluşlarının sermaye yapısının değişimiyle başladı. Bugün gelinen noktada ise bu “dil” topumdaki nefreti artırmakla kalmıyor, kadın düşmanlığını da meşru bir hale getiriyor.

Son bir hafta içerisinde 5 kadın cinayeti işlendi. Medya yansımalarına bakıldığında özellikle merkez medya olarak nitelendirdiğimiz medya organlarında şu ifadeler sıkça kullanıldı: “ÖFKELİ KOCA”, “CİNNET GETİRDİ”, “KISKANÇLIK KRİZİ”

Bu ifadeler öfkeli olan kişinin, cinnet getiren kişinin veya kıskançlık krizine giren kişinin bir cinayet işlemesinin arka planında yatan nedenlerden biri olmaz. Bu ifadeler olsa olsa katilin cinayeti işleme nedeni olarak gösterilen saçma sapan sıfatlar ve zarflar olarak tanımlanabilir. Oysaki İletişim Fakülteleri’nde haber cümlelerinde sıfat ve zarf kullanılmaması gerektiği öğretilir. Bunun nedeni ise tarafsızlığı ve objektifliği sağlamaktır.

Bu bağlamda Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin Kadın Komisyonu’nun hazırladığı “Kadın ve Medya Toplumsal Cinsiyet Eşitlikçi Haber Kılavuzu”na bir göz atmakta fayda var. Kılavuzda kadın cinayetlerini meşrulaştıran, kadının medyada defalarca katledilmesine neden olan, toplumdaki eşitsizliği haberler yoluyla yeniden üreten cinsiyetçi habercilik kalıpları inceleme altına alınıyor.

Kadın ve Medya Toplumsal Cinsiyet Eşitlikçi Haber Kılavuzu’nun yanı sıra Kadir Has Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sevda Alankuş da bu konuda çalışma yürüten isimlerden biri. Alankuş bu meseleyi şöyle irdeliyor;

“Gazeteciliğin tarihinde haberin etik kodları,  19. yüzyılın ikinci yarısında gazetecilik ve edebiyat birbirinden ayrılmaya başladı. Edebiyat daha kadınların alanı gibi görülürken haber ise erkeklerin alanı olarak başlıyor. Bütün o ilke ve kodlarının tanımlanmasına neden oluyor. ‘Olağandışı haber’ dediğiniz zaman kadın, olağandışı bir durumda haber oluyor. Kodların yeniden değiştirilmesi ve tanımlanması gerekiyor. Bu çalışmanın dil üzerine odaklanıldığını görüyoruz. ‘Ne söylemeliyiz?’, ‘Ne söylememeliyiz?’ konusunda da bilgi veriyor.  Haberin yapısı üzerine daha objektif düşünmek gerekiyor. Kadın odaklı habercilik gerekiyor. Kadın odaklı habercilik yaptığınızda ‘bütün ötekilere yönelik haberleri’ de yeniden yazmak durumunda oluyorsunuz. Birlikte yaşama kültürü için böyle bir şeye ihtiyaç var.” (Kadın ve Medya Toplumsal Cinsiyet Eşitlikçi Haber Kılavuzu’nun tanıtım toplantısı)

Medyanın şiddeti meşrulaştıran mevcut dilini ve haberciliğini sorgulaması ve bu tür haberlerin aktarımında sorumlu ve duyarlı bir habercilik anlayışının geliştirilmesi gerekiyor. Bu bir bakıma maganzinsel habercilik anlayışından daha çok toplumsal yarar ve kamu yararı dediğimiz kavramlar açısından değerlendirilip ele alınmalı. Daha da ötesi kadın odaklı habercilik merkeze alınmalı. Ancak “tık savaşları” kavramı medya sektörünün içerisinde bir kültür olarak yerleşmesi, bu durumu bir kat daha da zorlaştırmakta.

Peki, bu mesele neden bu kadar önemli?

Magazinsel bir habercilik anlayışıyla kadına yönelik şiddet vakalarının meşrulaştırılması aynı zamanda bir toplumsal hissiyata dönüşüyor. Bu hissiyat insanların algısında var oldukça bu tür eylemler yeniden kendisini üretiyor. “Öfkeli koca”, “cinnet getirdi”, “kıskançlık krizi” gibi tanımlamalarda fiili durumu yaratan failin ön plana çıkarıldığı bir dil, aslında faili yüceltmekte mağdurun ise ötekileştirilmesine neden olmakta. Öncelik, haberde şiddeti meşrulaştıran bir tutum değil, sorgulayıcı bir yaklaşımı sergilemek olmalı. Haberdeki cinsiyetçi söylemler de bu bağlamda kadını kategorize etmekte, var olan durumu kadın bedeni üzerinden yeniden işlenmesini kolaylaştırmakta.