Görünen o ki, HDP barajı yıkarken, 12 Eylül rejimi ile gerçek bir hesaplaşmayı da başlatacak. HDP korkusu ile, faşist darbenin getirdiği baraja, darbenin resmi ideolojisi olan Türk-İslam sentezine ve bu ideolojinin temel kurumu olan Diyanet'e dört elle sarılan AKP, 12 Eylül faşizminin öz evladı olduğunu da gözler önüne serdi. Esasında görmek isteyenler için, Türk-İslam sentezci kadroların, AKP içerisindeki yoğunluğu çok şey anlatıyordu. 12 Eylül rejiminin resmi ideolojisinin kadrolarını barındıran bir partinin 12 Eylül ile hesaplaşamayacağını öngörmek de zor olmasa gerekti. AKP'nin 12 Eylül ile hesaplaşabileceğini umanlar, AKP'nin Türk-İslam sentezci kadrolarını göz ardı eden/etmek isteyen, spekülatif bir sosyolojiye dayanarak AKP'yi parlatan liberal vasata teslim olanlardı. Referandum da dahil olmak üzere, bu liberal vasata hiç teslim olmayan Kürt siyasi hareketi, HDP'nin kurulmasına öncülük ederek, rejimin ezdiği, ötekileştirdiği, sömürdüğü herkes için biraraya gelme fırsatı yarattı.

Tıpkı, Kürt siyasi hareketi gibi, AKP hegemonyasına hiç teslim olmayan Aleviler de, şimdi HDP'nin barajı geçme umudu ile hem AKP'nin otoriter rejimine, hem de zamane Muaviye'sine dur diyebilecek bir potansiyeli ellerinde tutuyor. Aleviler, HDP'ye verecekleri her artı bir oy ile bu potansiyelin gerçeğe dönüşmesine büyük katkıda bulunacak. HDP'nin, Alevilerin taleplerini bugüne kadar en açık ve net şekilde sahiplenen parti olması ve Alevilerin eşit yurttaşlık mücadelesinin önemli isimlerini aday göstermesi, HDP'ye yönelen Alevi oylarını zaten artırdı. Panik içindeki havuz medyasının, Demirtaş ve HDP'ye özellikle Diyanet üzerinden, apaçık din sömürüsü yaparak saldırması, daha önce HDP'ye oy vermeyi düşünmeyen Alevileri de HDP'ye yönlendiriyor. Diyaneti, büyük bir ayrımcılığın ve haksızlığın kurumsallaşması olarak tartışmaya açmak için yıllardır mücadele eden Aleviler, elbette HDP ve Demirtaş'ın son birkaç hafta içinde bu mücadeleye yaptığı büyük katkıya kayıtsız kalmayacaktır. Ayrıca, HDP ile siyasi olarak uyuşmadığını düşünen Aleviler bile, zamane Muaviye'sinden kurtulmanın yegane yolunun HDP'nin barajı geçmesi olduğunu biliyor. Bu da, HDP'ye yönelen Alevi oylarının her geçen gün artmasına yol açıyor. AKP'nin Türk-İslam sentezcilerinden Cemil Çiçek'in şu sözleri, AKP'lilerin korkularını dile getirdiği gibi, zamane Muaviye'sinin kim olduğunu da aşikâr ediyor: “HDP’ye ilgi biraz da şuna benziyor; Hazreti Ali sevgisinden değil, Hazreti Muaviye’ye düşmanlıktan dolayı bazen insanlar bir yerde olur.” Adeta mecaz ile hakikat birbirine girmiş, Muaviye artık bir metafor olmaktan çıkmış ve Muaviye siyaseti, AKP siyaseti olmuş.

Muaviye siyaseti sözünü ilk kez rahmetli dedemden duymuştum. Dedem hep Muaviye siyaseti ile baş etmenin zorluklarından söz ederdi. Tarihsel olarak bir Muaviye siyasetinden söz edilebileceğini gösteren iki çok bilinen anekdot var: Birincisi, Ali ile savaşta yenilmeye başladığını gören Muaviye, askerlerin mızraklarının ucuna Kur’an ayetleri taktırır. Ali’nin ordusunda, Kur’an’a karşı savaşmayı reddedenler nedeni ile bir bölünme yaşanır ve Muaviye savaşı kazanır. HDP karşısında söyleyecek tek sözü olmayan zamane Muaviyesi de, yenilgi karşısında çareyi Kur'an sallamakta buldu. HDP'ye yönelen vicdanlı Müslümanları, özellikle Kürt mütedeyyinleri din sömürüsü ile durdurmaya çalışıyor.

Ama bu kez başarılı olamayacak gibi görünüyor.

İkinci anektodu da Necdet Saraç'ın bir yazısından aktaralım: “Rivayet bu ya; Hazreti Ali’nin en etkili olduğu Küfe şehrinden bir Küfeli devesiyle Muaviye’nin Vali olduğu Şam şehrine gelir. Küfeli mal yüklü devesiyle Şam’ın orta yerinde durup kahvesini yudumlamak üzereyken, Şamlı'nın biri ‘bu dişi deve benimdir’ diyerek devesini elinden almaya kalkar. Küfeli kendisinden emindir, çünkü devesi dişi değil erkektir. İtiraz eder, dinletemez. Ortalık karışır. Sorun Muaviye’ye kadar yansır… Muaviye halkı bir meydanda toplar ve ‘bu dişi deve benimdir’ diyen Şamlı'ya sorar: Bu dişi deve kimindir? Şamlı ‘benimdir’ der! Muaviye de onaylar; Evet, bu dişi deve Şamlı'nındır! Sonra Muaviye döner halka sorar; Bu dişi deve kimindir? Hep bir ağızdan cevap verirler; ‘Bu dişi deve Şamlı'nındır!’ Küfeli itiraz etmeye kalkar ama dinleyen bile olmaz… Küfeli neye uğradığını anlayamaz, şaşırmış bir vaziyette ne olduğunu anlamaya çalışırken, Muaviye ona dönüp konuşmaya başlar: ‘Bana bak, ben de, sen de biliyoruz ki, bu deve erkektir! Küfe’ye dönüşte Ali’ye de ki; Şam’da öyle bir ahali var ki, erkekleri de dişileri de, onların cinslerine değil, Muaviye’nin ağzına bakarak söylüyorlar, o dişiye erkek dese ya da erkeğe dişi dese, hepsi ona itaat ediyor.’ Var git Ali’ye söyle ayağını denk alsın…”(http://www.alevikulturdernekleri.com/eskisite/article/show/252-deve-disi-mi-erkek-mi.html ) 

Bu anektod da, Kabataş yalanını, camide içki içtiler palavrasını, Demirtaş ve HDP'ye yönelik ahlaksız iftiraları, Berkin Elvan'a vicdansızca terörist denmesini hatırlatıyor. Zamane Muaviye'sinin ağzına bakıp, dişi deveye erkek diyenler de işte bu yalanları üreten, yazan, yayan ve itaat ettikçe yükselen, cebini dolduran danışman, gazeteci ve patronlar... Yalan ve itaat Muaviye siyasetinin de, AKP siyasetinin de en belirleyici yönü.

İşte 7 Haziran'da HDP'ye verilecek her artı bir oy, bu yalan ve itaate dayanan Muaviye siyasetine ve zamane Muaviye'sine dur diyecek. Baraj ile birlikte, 12 Eylül'ü ve onun halen yürürlükte olan resmi ideolojisini tarihin çöplüğüne yollayacak. Demirtaş'ın canlı yayında çalıp söylediği Geçti Dost Kervanı deyişi şöyle bitiyordu:

Pir Sultan Abdal'ım kalkın aşalım

Aşıp yüce dağı engin düşelim

Çok nimetin yedik helallaşalım

Geçti dost kervanı eyleme beni

***

Kalkın, faşist cuntanın koyduğu ve Muaviye siyasetinin dört elle sarıldığı bu barajı aşalım.