Nedim Şener’in son mektubu şöyle:

Deniz Feneri sanıkları kadar değil, kendi yargılanacağımız davanın sanıkları kadar “eşitlik” yeter bana.

Deniz Feneri e.V soruşturmasındaki tahliyeler hukuk ve adalet konusunda yeni bir tartışma açtı.  Genellikle olayları kendi vicdanında tartarak konuşan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “Deniz  Feneri’ndeki tahliyeler diğer davalara da örnek olsun” dedi. Yani çok önemli bir kavrama “eşitlik” kavramına dikkat çekti.

Sayın Arınç her ne kadar temennisini dile getirse de hiçbir zaman kendimi Deniz Feneri soruşturması sanıkları kadar “eşit” görmedim. Zahid Akman ve diğerleri bizim gibi gazetecilerden hep “daha eşitti.”

Bildiğimiz ve görünen o ki onların bu “daha eşit” hali varlığını hep koruyacak. Bize düşen haddimizi bilmektir. Tamam Akman ve Deniz Feneri sanıklarıyla “eşit” olmayalım ama insan yargılandığı davanın iddianamesindeki diğer sanıklarla eşit olmak istiyor doğrusu.

Oda TV iddianamesinde iki tutuksuz sanık var: Mümtaz İdil ve İklim Ayfer Kaleli.

3 Mart tarihinde gözaltına alınıp  savcılık sorgusunun ardından 5 Mart 2011 tarihinde serbest bırakıldılar. Diğer Oda TV çalışanları ile ben ve Ahmet Şık’ta aynı dönemde gözaltına alındık ama tutuklanıp önce Metris’e sonra Silivri’ye gönderildik. Neredeyse sekiz ay soruşturmanın bitmesini, iddianamenin çıkmasını bekledik. Sonunda iddianame çıktı bir de ne göreyim; Mümtaz İdil ve İklim Ayfer Kaleli TCK 314/2 yani “Silahlı Terör Örgütü Üyesi” olmakla suçlanıyorlar. Gerçekten şaşırtıcıydı. Savcılık sorgusunun ardından mahkemeye bile çıkartılmayan insanlar örgüt üyesi diye sanık yapılmıştı.

Ben ve Ahmet Şık’ta “örgüt üyesi” diye tutuklandık. Ancak iddianame geldiğinde gördük ki suçlama TCK 314/2 değil,  TCK 220/7 yani “örgüte üye olmamakla birlikte yardım ve yataklık etmek.”

Oda TV çalışanı Mümtaz İdil’in ve Kaleli’nin hukuki durumu ile tutuklu olan Oda TV çalışanlarının durumu arasında da hemen hemen hiç fark yok. 

Yani Doğan Yurdakul da TCK 314/2’den suçlanıyor. Mümtaz İdil de, İklim Kaleli de 314/2 ile suçlanıyor... Sait Çakır ve Coşkun Musluk da… 

Bana ve Ahmet Şık’a (tabii Hanefi Avcı ve Kaşif Kozinoğlu’na) yöneltilen suçlama ise TCK 220/7 yani “örgüte yardım.”

Bu durumda elbette İdil ve Kaleli de tutuklanmalıydı diye düşünmüyorum, bu zalimlik olur. Ama diğer 314/2’den yargılanacak olanların canı yok mu?

Ben ve Şık 220/7’den yani daha hafif bir suçlama ile hakim karşısına çıkmayı bekliyoruz. Hem de sekiz aydır. Mahkemeye çıkmamıza daha da bir ay var önümüzde.

Ama mahkemeler iddianame çıkmış olmasına, deliller toplanmış olmasına rağmen halen “Atılı suçun vasıf ve mahiyeti, delil durumu, kaçma şüphesi ve delilleri karartma İHTİMALİ” gerekçesiyle tahliye taleplerini reddediyor.

“Tam sekiz aydır Mümtaz İdil ve İklim Ayfer Kaleli delil karartmadı, kaçmadı biz mi delil karartacak ve kaçacaktık?” diye soruyorum şimdi.

O yüzden Deniz Feneri sanıkları kadar değil, kendi yargılanacağımız davanın sanıkları kadar “eşitlik” yeter bana diyorum. (Haber Vesaire)