Yeni Şafak yazarı Ali Bayramoğlu, CNN Türk’te Ahmet Hakan’ın programında “PKK terör örgütü değildir” diyen ve 3 gün önce Diyarbakır’da öldürülen Baro Başkanı Tahir Elçi’nin korunmadığını belirterek, “Son dönemde hedef gösterilmiş, tehditlerin adresi olmuş gündemde bir hukukçunun, Diyarbakır Baro Başkanı'nın korunmamış, korunamamış olmasına öfke duymamak mümkün mü?” dedi.

Tahir Elçi’nin, çatışmanın sonlandırılması için yaptığı çağrıları ve barış için verdiği mücadeleyi köşesine taşıyan Bayramoğlu, “O dar sokakta, hendekle polis arasında, o kurşun gelip onu mu buldu yoksa kurşun Tahir'i bulsun diye mi sıkıldı bilmiyoruz... Ama, Tahir'in “durun” dediği tarafların, kavganın tam ortasında kalması, kurşunun onu yere yıkması, nasıl bir denk gelmedir? Eğer tesadüfse nasıl bir tesadüftür? Sormamak mümkün mü?” diye yazdı.

Ali Bayramoğlu'nun “Tahir’i katleden...” başlığıyla Yeni Şafak gazetesinin bugünkü (1 Aralık 2015) nüshasında yayımlanan yazısı şöyle:

Tahir Elçi'nin öldürülmesi içimizde sadece bir sızı değil, bir öfke. Ve hep öyle kalacak.

Tahir, bu ülkede özgürlük, hak, demokrasi mücadelesine şöyle ya da böyle değmiş herkesin dostu, tanışı olan, cesur, dirayetli, demokrat bir hukukçuydu.

Şiddete taraf olmadan mesafeli duran, durabilen, bunu yüksek sesle ifade eden az sayıda insanlardan birisiydi.

Ve o kurşun gelip onu buldu!

O dar sokakta, hendekle polis arasında, o kurşun gelip onu mu buldu yoksa kurşun Tahir'i bulsun diye mi sıkıldı bilmiyoruz... Ama, Tahir'in “durun” dediği tarafların, kavganın tam ortasında kalması, kurşunun onu yere yıkması, nasıl bir denk gelmedir? Eğer tesadüfse nasıl bir tesadüftür?

Sormamak mümkün mü?

Son dönemde hedef gösterilmiş, tehditlerin adresi olmuş gündemde bir hukukçunun, Diyarbakır Baro Başkanı'nın korunmamış, korunamamış olmasına öfke duymamak mümkün mü?

Sesi, duruşu, vuruluşu Hrant Dink'i akla getirdi, Tahir Elçi'nin...

Neden onlar?

Neden bu insanlar?

Elçi'yi vurulduğu gün, Cumartesi günü İstanbul'a bekliyorduk. Bilgi Üniversitesi'nde İrlanda Eski Başbakanı ve Güney Afrika barışının baş müzakerecisinin katıldığı bir yuvarlak masa toplantısında aramızda olacaktı. Toplantının koordinatörü Esra Elmas'la bir gün önce bir kaç kez telefonlaşmış, Diyarbakır'daki açıklamanın çok önemli olduğunu söylemiş ve gelişini son anda iptal etmişi.

Diyarbakır'da ölümüne kalmış Tahir Elçi...

O güzel, gözü yaşlı kızının, kahreden fotoğraflarını gördüm gazetelerde. Ekim ayı başında benzer bir toplantı için İstanbul'dan Ankara'ya birlikte seyahat etmiştik Tahir'le. İstanbul'a Robert Kolej'de okuyan o güzel kızını görmeye gelmişti.

O toplantıda, benim yönettiğim bir oturumda, çok açık Güney Doğu'da yaşanan felaketin ve sorumlulukların iki yönünden de söz ediyor, silahla, hendekle, güvenlik güçlerini davet ederek, insanları göçe zorlayarak Kürt siyaseti olmayacağını söylüyor, buna itiraz ediyordu.

Gelin görün ki, bir süre sonra televizyonda “PKK terör örgütü değil, silahlı siyasi harekettir” dediği için terör örgütü propagandasından hakkında soruşturma açıldı, yurt dışına çıkışı yasaklandı.

Elçi silahla Kürt siyaseti olmaz diyen sesini hiç kısmıyor, silahın gölgesine, masum insanların silah üzerinden iki türlü araçsallaştırılmasına da karşı çıkıyordu.

Tarhanlı'nın hatırlattığı gibi, “Diyarbakır Barosu'nun yayımı olan, 52 sayfalık Cizre Sokağa Çıkma Yasağı – Yaşanan Olaylar (İnceleme Raporu) – 4 Eylül 2015 – 12 Eylül 2015 başlıklı çalışma, diğerlerinde de olduğu gibi, kendisinin bilfiil içinde yer aldığı bir vaka tespiti çalışmasıydı. Onlarca sivil insanın öldüğü bu vakayla ilgili olarak, tarafsız bir yaklaşımla kayda geçirilen bilgiler arasında, mağdur tanıklıkları, bir ceza soruşturması için çok değerli olan ateşli silahların ve patlayıcıların kullanımıyla ilgili mermi kovanları, şarapnel gibi deliller de vardı…”

İki yüz...

İki sorumluluk...

İki siyaset...

Bunlara işaret ediyordu Elçi...

Şimdi onun cenazesi araçsallaştırılıyor...

Tahir Elçi'yi katleden bu çatışmanın kendisidir, zihniyetidir.