Hazal Özvarış / T24

Taraf, bu kez de Orhan Miroğlu’nun gazeteden ayrılırken öne sürdüğü iddialar nedeniyle konuşuluyor.

2008’den itibaren yazıları “Yüzleşme” adlı köşede yayımlanan Miroğlu, “Taraf’ın birtakım haberler ve manşetlerle PKK’nın psikolojik harbine katkıda bulunduğunu” ve “Vur kendini dağlara” başlıklı son yazısının gazete tarafından sansürlendiğini ileri sürdü. Miroğlu, konuya dair Yeni Akit’e bağlı Habervaktim sitesine yaptığı açıklamada Taraf için “PKK’nın operasyon gazetesi” dedi. Ertesi gün Yeni Akit gazetesi, Miroğlu’nun bir bölümünü söylemediğini iddia ettiği sözlere gönderme yaparak, Ahmet Altan, Mehmet Altan ve Sanem Altan’ın fotoğrafları eşliğinde sürmanşetinde “Altan ailesi PKK’ya hizmet ediyor” başlığını kullandı.  Miroğlu’nun kısaltmayı kabul etmemesi üzerine yaklaşık 6 bin vuruşluk son yazısını gazetenin internet sitesinde yayımlayan ve sansür iddialarını reddeden Taraf, Yeni Akit ve Orhan Miroğlu hakkında suç duyurusunda bulundu.

Yayın hayatına 15 Kasım 2007’de başlayan Taraf, yakında beşinci yaşını dolduracak. İlk dönemde 4 bin civarında bir satışla yayına başlayan Taraf’ın tirajı 50 binin üzerine oturmuş durumda.

İlk dönemde askeri ve bürokratik vesayete karşı aldığı tutumla; başta Ergenekon davalarına dayanak olanlar bulunmak üzere yayımladığı özel haberlerle ve son dönemde hükümete karşı tavrıyla tartışılan Taraf, kısa zamanda Türkiye’nin en çok konuşulan gazetesi oldu. Ancak Taraf, sadece yayımladığı haberlerle değil, üslubu nedeniyle de tartışıldı.

Yayın hayatının başında Fethullah Gülen cemaati ve AKP destekçiliği iddialarına muhatap olan gazete, Wikileaks belgelerinin yayınında cemaate ilişkin bölümleri kamuoyundan esirgemedi. Bugün ise Taraf, hükümet ve AKP’yi en çok rahatsız eden yayınların başında geliyor.

Beş yıl gibi kısa bir sürede Türkiye’nin en çok tartışılan ve en etkili yayınlarından biri olan Taraf’ın hikâyesini, kamuoyunun önüne çok az çıkan gazetenin patronu ve Alkım Yayınları’nın sahibi Başar Arslan ile konuştuk.

“Gazete patronu olmak çocukluk hayalimdi” diyen Başar Arslan, Miroğlu’nun açıklamaları ertesinde yapılan tartışmaları “psikolojik savaş” olarak nitelendiriyor ve ekliyor:

“Medyanın bu kadar kötü olabileceğini bilmiyordum.”

Taraf’a dair hayal kırıklıkları olup olmadığını sorduğumuz Arslan’ın yanıtı net: “Düşündüğüm gazeteyi yaptığımıza inanıyorum.”

Arslan’ın, Taraf’ın Başbakan’a hitaben atılan ve eleştirilere de neden olan “Bu sefer dokandı koçum” benzeri başlıklara dair yorumu da şöyle:

“İçişleri Bakanı, Uludere’de ölenler için ‘dolap beygiri’ dediğinde çok da alınmayan bir iktidarın her laftan alınma lüksü de yoktur.”

Arslan, medya patronlarını beğenmeyen bir gazete patronu.

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın geçen sene Başbakanlık Konutu’nda medya patronları ve gazeteciler ile buluşması Arslan’ın “hayatının en sıkıcı toplantısı” olmuş. Arslan, gazetecilerin Başbakanlık Konutu’ndaki konuşmalarını da tek kelimeyle özetliyor;  “Korkunç!”

Arslan, gazete patronluğundan medya patronluğuna geçmekte kararlı. Yeni bir ekonomi gazetesi çıkaracaklarını, ardından da “haber kanalı” olarak planladığı yeni bir  televizyon projesi olduğunu açıklıyor. 

Sözü, daha fazla uzatmadan, Başar Arslan’a bırakalım. Buyrun.

’28 ŞUBAT ZAMANINDAKİ ANDIÇLAMA TEKRARLANIYOR; YAPILAN ALÇAKÇA’ 

- Son gelişmeden başlayalım. Orhan Miroğlu ve Yeni Akit'e “Altan ailesi PKK’ya hizmet ediyor” başlıklı haberi nedeniyle suç duyurusunda bulundunuz ve dava açtınız. Karar kimindi?

Bu kabul edilecek bir davranış değil, böyle gergin günlerden geçerken bir aileyi açıkça hedef göstermek bu. Dolayısıyla dava ve suç duyurusu hepimizin ortak kararıyla alındı.

- Miroğlu, Taraf tarafından sansürlendiğini iddia ettiği "Vur kendini dağlara" başlıklı yazısında da "Taraf'ın manşetleriyle PKK'nin psikolojik harbine hizmet ettiğini" söylemişti. O zaman da Miroğlu'nun sözlerini "kabul edilemez" bulmuş muydunuz?

Yeni Akit’te çıkan konuşmayı okuduktan sonra daha önceki yazıların da belli bir amaçla yazılmış olabileceğini düşünüyorum artık. O günlerde abartılı bulmuştum, ama şimdi maksatlı olduğunu düşünüyorum o yazıların.

- Miroğlu'nun bu açıklamaları Taraf'ın mutfağına nasıl yansıdı?

Bunu yazı işleri daha iyi bilir, ama Ahmet Bey ile söylenenlerin sırf bizim bakış açımızdan değil, nereden bakılırsa bakılsın kabul edilebilir bir şey olmadığında mutabıkız. Tıpkı 28 Şubat zamanındaki gibi bir andıçlama yaşanıyor. Sansür uygulandığına dair açıkça yalan söyleniyor. Ahmet Altan ve ailesi hedef gösteriliyor. Yapılan alçakça bir davranış. 

- Dava dilekçenizde Musa Anter ve Hrant Dink cinayetlerine dair hatırlatma yer aldı. Saldırı tehdidi hissediyor musunuz?

Kişilerin fotoğraflarını basıp, konuyu çarpıtarak hedef göstermek direkt buna yönelik bir süreç. Bunlar 28 Şubat'ta da yapıldı ve işe yaradı. 28 Şubat andıççılığının tekrarı, aynı sonucu doğurabilir. Bu andıççılığın aktörleri de bu gerçeği bilerek yapıyorlar bunları.

- Yeni Akit Genel Yayın Koordinatörü Hasan Karakaya veya Miroğlu ile konuşmak aklınızdan geçti mi?

Aklımdan bile geçmedi. Öyle insanlarla ne konuşacaksınız. Açıkça andıçlayıp hedef gösteriyorlar. Bunun yazarlıkla, gazetecilikle bir ilişkisi yok. Bu, başka bir şey.

‘AKİT GAZETESİNE O DEMECİ VEREN HER HESABIN İÇİNDE OLABİLİR’

- Yaklaşık beş sene karşılıklı emek harcadığınız bir yazardan bu sözleri duymak sizin için "ihanet"e mi denk geliyor?

Bu adamın tıynetinden kaynaklanıyor. Ahmet Altan’ın, Miroğlu PKK tarafından tehdit edildiğinde neler yazdığı, nasıl davrandığı ortada. Miroğlu’nun şimdi Altan için neler söylediği de ortada. Daha başka bir şey söylemeye gerek var mı?

- Ümit Kıvanç, Taraf’tan ayrıldıktan sonra Miroğlu, şu cümleleri kaleme almıştı: "Sadece daha iyi bir telif için Taraf'tan ayrılırım. Taraf çizgisini değiştirmedikçe ömrümün sonuna kadar yazarım."

Taraf çizgisini değiştirmedi, ama kendisi çizgisini değiştirdi.

- Sizce Miroğlu'nun gidişinde "daha iyi bir telif" rol oynuyor olabilir mi?

Her şey olabilir. Akit gazetesine o demeci verebilen biri her hesabın içinde olabilir.

- Miroğlu’nun Star'la anlaştığı yazılmaya başlandı. Sizce bu bir ihtimal mi? 

Star'a geçmek istediği söyleniyor.

- Taraf’ta sansür olmadığını Taraf’tan ayrılan başka yazarların yanı sıra Ahmet Altan da yazılarında birçok kere ifade etti. Ancak daha önce Taraf'ta, bugün Star'da yazan Elif Çakır tersini beyan etti. Neden? 

Çakır'ın ayrılış yazısını hatırlıyor musunuz? Burayı (Ahmet Altan’ın sözleri üzerine) “baba ocağı” olarak gördüğünü, her zaman Taraf'ın ayrı bir yeri olacağını söyleyerek ayrıldı. "Burası herkesin mahallesiydi ve mahalle baskısı denilen şey burada hiçbir anlam ifade etmiyordu. (Geçmiş zaman eklerine bakıp aldanmayalım, bundan sonra hep böyle olacak. Geriye dönüşü yok bunun)” diye de ekledi. Ama şimdi böyle diyor... O gün niye öyle, bugün niye böyle konuştuğunu artık o yazara sormak gerekiyor.

- Miroğlu süreci, sizin için sürpriz oldu mu?

Artık hiçbir şey sürpriz olmuyor. O kadar alıştım ki.

‘MEDYANIN BU KADAR KÖTÜ OLABİLECEĞİNİ BİLMİYORDUM’

- PKK destekçisi olarak lanse edilmeye çalışılan bir gazetenin patronu olmanın sizin için bedeli ne?

Bilinçli bir şekilde kara propaganda, psikolojik savaş yürütülüyor. Medyaya girerken iyi bir yer olmadığını tahmin ediyordum, ancak bu kadar kötü olabileceğini bilmiyordum. Mesleki açıdan saygın bir medya patronu olmayı hedeflemiştim. Bugün, medyanın bu halini görmek o hedefim konusundaki kararlılığımı artırıyor.

- PKK destekçisi etiketi "saygın gazete patronu" olmanızda bir engel değil mi?

Bu tür andıçlama operasyonları hedef olan gazeteyi değil, bunları yapanları lekeler. Türkiye artık bu konularda çok tecrübeli ve kimin neyi, ne amaçla yaptığı çok çabuk anlaşılıyor.

- Ancak, Taraf gazetesi ilk çıktığında "Gülen cemaatinin gazetesi” olarak görüldü, Wikileaks belgeleri yayınından sonra, bu iddia zayıfladı. AKP yandaşlığı suçlamasından AKP ile savaşa uzanan çizgide Taraf için son olarak “PKK’nın medya ayağı” deniliyor...

Bize “PKK destekçisi” diyorlar, ama PKK bizim için hiç de öyle düşünmüyor. Hatta, tam da tersini düşünüyor. PKK, Taraf gazetesine uzun zamandan beri ambargo uyguluyor. Kürt halkının güveninin kazanmış ve gerektiğinde PKK’yı çok sert eleştiren başka bir gazete yok Türkiye’de. Bu ülke, tarihinde ilk kez ilkelerinden taviz vermeyen ve doğru bildikleri için herkesi eleştirebilen bir gazete gördüğü için şaşırıyor. Gazetelerin birilerinin adamı olmasına alışmış bir toplum var, hiç kimsenin adamı olmayan bir gazete de olabileceğini yavaş yavaş kavrıyorlar.

- Sizce Taraf, neden Gülen cemaatinin gazetesi olarak adlandırıldı?

Böyle olmadığını söyleyen de biliyor. Vaktiyle Yaşar Büyükanıt da "Arkasında kimin olduğuna bakın" demişti. Ben de, Ahmet Altan da açıklamalarda bulunduk; "Herhangi bir bağ bulunursa gazeteyi kapatacağız" dedik. Kim demokrasiye yararlı bir iş yaparsa Taraf onu destekler, kim demokrasiyi engellerse Taraf ona karşı çıkar. AKP, CHP, cemaat hiç fark etmez, demokrasiye yararlı her adımlarını sonuna kadar destekleriz, demokrasiye karşı çıkan her adımı da sonuna kadar eleştiririz.

- Başar Bey, filmi biraz geriye saralım; siz kimsiniz?

Biz demokrat bir gazeteyiz. Bunu yapmaya çalışıyoruz. Ben de bunu yapmak isteyen bir insanım. Ne bende, ne de Taraf'ın yönetiminde bir değişiklik olmaz.

- Taraf’a dair detaylara geçmeden bir Başar Arslan parantezi açalım. Size dair bilgiler iki söyleşiniz ile sınırlı. Ezgi Başaran ile 2009'da yaptığınız söyleşide, "Gazete patronu olmak benim çocukluk hayalimdi" dediniz. Bir çocuğun aklına meslek olarak "gazete patronluğu" nasıl gelir, anlatır mısınız?

Merak ediyordum. Mesela Cumhuriyet, Milliyet veya Dinç Bilgin ile ilgili yazılanları hep okudum. Medya için dördüncü güç diyorlar, ama bence toplumun aydınlanması konusunda en önemli güç. Çünkü neler olduğunu algılayıp topluma sunuyor. Bu yüzden ilgimi çekiyordu. Diğer iş kollarına kıyasla basın çok daha dinamik.

‘BENİM İÇİN DÜZGÜN BİR GAZETE ÇIKARMAK HER ŞEYDEN DAHA KIYMETLİ’

- ‘87 yılında girdiğiniz Gazi Üniversitesi’ndeki yıllarınızda Hasan Cemal yönetimindeki Cumhuriyet gazetesi parlıyordu. Nadi ailesine merak duyuyor muydunuz?

Gazetelerin çıkışlarıyla hep ilgiliydim, ancak sadece patronlar değil, medyanın geneline ilişkin bir meraktı bu. Belli bir yaşa geldiğim zaman da basında bazı şeylerin daha iyi yapılabileceğini düşündüm. Bugün için de aynı şey geçerli değil mi?

- Peki süreçte, medya ve medya patronlarının hikâyelerden size kalanlar, kenara not ettiğiniz cümleler neler oldu? “Simavi veya Nadi ailesi şunu yapmasaymış” dediğiniz şeyler oldu mu?

Ben bir okuyucu olarak gazetelere baktığım zaman bunun çok daha iyisinin yapılabileceğine dair bir inançla bu işin içine girdim. Benim için düzgün bir gazete çıkarmak her şeyden daha kıymetliydi, hala da öyle.

‘AHMET ALTAN’I İŞİN İÇİNE BEN ÇEKTİM’

- Peki, medyaya girmek konusunda sizin kadar heveskâr olmayan abiniz Savaş Bey’i nasıl ikna ettiniz?

Abim o konuda beni kırmadı, birbirimizi kırmayız zaten.

- Medyaya girerken Savaş Bey’in çekinceleri neler oldu?

Bize uygun olmadığını söyledi. Ahmet Altan da aynı şekilde sıkıntı çekeceğimizi söyledi. Sürekli Ahmet Bey'in beni kandırdığını söylüyorlar, ama aksine ben kendisini bu işin içerisine çektim. İstersen dergi çıkaralım, önce biraz onlarla gidelim, dedi. Biz de K ve F dergilerini çıkardık. Ahmet Altan, çok sıkıntı çekeceğimi çok kereler söyledi. Ben de bu konuda ısrarcı oldum.

- Ahmet Altan’ı ikna süreci ne kadar sürdü?

Altan’ın İçimizde Bir Yer kitabını 2004’ün Mayıs ayında basmıştık. İlk gün 250 bin baskıyı bitirdik ve aynı gün ikinci baskıya girdik. Akşam Ahmet Bey’in evine gittim. O bitirdiğimizi bilmiyordu, hatta satılmadığını zannediyordu. O gün dedim ki: "Saygın bir gazete çıkarmak ve saygın bir gazete patronu olmak istiyorum. Sizinle bu işi yapalım." O da bu işin zorluklarını anlattı. Şu an düşündüğüm zaman Ahmet Altan'ın dediklerine katılıyorum. Yayıncılıkta kültür kitabı basmakla ders kitabı basmak arasındaki piyasa farkı bile o kadar büyük ki, ayrı iki iş kolu gibiler. Kitap yayıncılığı, belge yayıncılığı, gazetecilik, televizyonculuk da birbirinden ayrı işler. Yani birini bilen, diğerini de yapabilir olmuyor. Ama ben çok istekliydim ve yaptık. 2007 Kasım'ında da çıktık.

- Altan'la hangi aşamada gazete çıkarma konusunda anlaştınız?

Sürekli “Çıkaralım” dedim. Ama Altan, beni ikaz ediyordu. Sonuçta siyasi bir gazeteden bahsediyoruz. Altan'ın siyasi yazılar yazma durumu yoktu. Taraf’ı çıkarana kadar Hürriyet Pazar'da yazıyordu. Siyasi yazılar yazmayı bırakmıştı; daha doğrusu şu: Yazdırtmıyorlardı ki yazabilsin!

‘PATRONUNUN KARIŞTIĞI GAZETELERİN NASIL OLDUĞUNU BİLİYORUZ’

- Peki, anlaşmanızdaki şartlar neydi? Müdahale etmemek mi?

Patronunun karıştığı gazetelerin nasıl olduğunu biliyoruz. Yazı işlerinin neyine müdahale edebilirsin ki? Ben profesyonel olarak bu işi yapacaksam ve gazeteci değilsem, bu işi güvenebileceğim birine emanet etmem lazım.

Benim idari ve parasal işleri götüreceğimi, yazı işlerini onun yürüteceğini konuştuk. İkimiz de yapılması gerekenlerin bunlar olduğunu biliyordu. Bu birbirimize verdiğimiz bir söz değildi.

- Patronların karıştığı bir gazete sizce, nasıl oluyor?   

Her şeyden önce özgür olamıyor. Patronların çıkarları ve korkularına göre yayın yapıyor. Gazetecilik ve habercilik tek ölçü olmaktan çıkıyor. İktidarla iyi geçinme endişeleri gazeteciliği örseliyor. Bunu uzun uzun anlatmaya gerek yok bence, etrafınızda gördüğünüz gazeteler patronların karıştığı gazetelerin nasıl olduğunu ortaya koyuyor zaten.

 

‘ŞEMDİNLİ’DEKİ POZU VEREN BİRİYLE GAZETE ÇIKARMAM’

- Ahmet Altan, Şemdinli'de Enis Berberoğlu pozu verse yine mi müdahale etmek içinizden geçmezdi?

(Gülüyor) Ahmet Altan, o fotoğrafı çektirmez... Öyle biriyle de gazete çıkarmam zaten. Ahmet Altan da zaten öyle biri değil.

- Bir kolu enerji ihalelerinde, diğeri inşaat sektöründe vs. olan büyük bir sermayedar olsaydınız, Taraf mümkün olur muydu?

Olmazdı. Bu halimizle hiçbir kısıtlamamız yok. İstenilen haber, istenildiği şekilde yapılabiliyor. Dallı budaklı bir holdingin bir iş kolu olarak basını da bünyenize dahil ettiğiniz takdirde patronaj olarak bir şey söylemenize gerek kalmıyor. Çalışan zaten farkındalığı hissedip o konulara giremiyor. Bizim böyle bir sorunumuz olmadığı için son derece açığız.

- Ahmet Altan'la anlaşırken basında birlikteliğinize dair bir süre öngördünüz mü?

Biz görmedik ama herkes gördü. "Bunlar bir ay sonunda batarlar" dediler, tanınan bir yazar "50. gün kapanır" dedi. Herkes bizim için fazlasıyla emin kehanetlerde bulundu.

‘AHMET ALTAN’DAN VAZGEÇME LÜKSÜMÜZ YOK’

- Altan'la Taraf'taki ilişkinizde bir zaman sınırlamasında bulundunuz mu?

Ahmet Bey zaten bu işleri başkası yapsa çok hoşlanır. O, bu ülkede çocuklar ölmesin, herkesin huzurlu yaşayacağı demokratik bir ortam olsun diye çabalıyor. Diğer Altan ailesi üyeleri de böyle... Bunu başka birileri yapıyor olsa Ahmet Altan, "Ben burada, bu işin başında olacağım" demez. Gençlere de devredebilir, başkasına da bırakabilir; roman yazmayı tercih eder. Sonuçta bunlar siyasi, sıkıcı konular. Böyle bir şeyi kim ister ki? İnsanlar bu yüzden inanamıyor, yapılan yakıştırmalar da bundan kaynaklanıyor. Ben öyle olmadığını biliyorum.

- İlk yıllarda "Taraf, Ahmet Altan'sız olmaz" demiştiniz.  Peki, beş yıl sonra baktığınızda, yarın Taraf Altan’sız olur mu?

Ahmet Altan'ın Taraf’ta her zaman olmasını isterim. Kendisine güvenim sonsuz. Ama Altan'ı ömür boyu bağlama hakkı gibi bir şey görmem; ayağına pranga vurmak gibi bir şey düşünülemez. Eğer, Altan'ın Taraf'ı teslim edebileceği, içinin rahat olacağı biri varsa olabilir.

- Altan'dan sonraki isim kim olabilir?

Öyle bir düşüncemiz, konuşmamız hiç olmadı. Ama Altan’dan sonraki isim de bu gazetenin içinden çıkacaktır bence.

- Sabah Gazetesi’ne yakınlığı olduğu söylenen bir sitede sizin Altan’dan rahatsız olduğunuz ve yolunuzu ayıracağınız yazıldı. Doğru mu?

Ne benim, ne de Taraf gazetesinin Altan’dan vazgeçme gibi bir lüksü var. Ne zaman gideceğine Ahmet Bey karar verir. Benim tanıdığım Ahmet Bey de yerini bırakacağı insana karar vermeden gitmez.

- Yazarlara dair bir parantez açalım. Taraf'ta Hasan Cemal'in yazmasını istediğinizi söylemiştiniz. Bugün Cemal'in yanına eklenen isimler var mı?

Ben kendi içimizden de yazarların yetişmesini istiyorum; ama Hasan Cemal'in yeri ayrı. Başka bir isim söylemeyim, bu kadarı kafi.

- Yıldırım Türker, geçtiğimiz ay Radikal ile yollarını ayırdı. Türker, bir ihtimal olabilir mi?

İsterim. Ama ben bu sürecin daha farklı olmasını, yazarların buraya gelmek istemesini arzu ederim.

‘BAZI İSİMLERİ MADDİ OLARAK TATMİN EDECEĞİMİZ GÜNLER GELECEK’

- Saydığımız isimlerden bağımsız bir soru; büyük medyadaki isimleri tatmin edecek maddiyatı sunabilir misiniz?

Şu an değil, ama onu yapabileceğimiz günler de gelecek.

- Peki, bugün size neden gelsinler?

Sansürlenmeyecek, istediklerini yazabilecek bir ortamı bulamazlar. Haber değeri olan her haber bu gazeteye girer. Hiçbir muhabir bir haber yazarken endişeye kapılmaz. Yazarların ne yazdığına ise kimse karışmaz. Burası bir gazetecilik cennetidir.

- Sözlerini esirgemeyeceğini bildiğimiz Umur Talu HaberTürk'te, Ali Bayramoğlu Yeni Şafak'ta, Ali Bulaç Zaman'da yazıyor.

Şunu söylemek yeterli olacak; Taraf, bütün demokrat yazarlara açık bir gazete.

- Emniyet kökenli yazarlar, başka gazetelerde de vardı, ancak önce Önder Aytaç, ardından Emre Uslu Taraf’ta diğerlerinin aksine çok ön plana çıktı.

Burası düzgün iş yapan herkese açık, gerekirse sürekli bir sütunda veya Her Taraf'ta yer bulabilirler; önemli olan tespitlerinin yerinde olması. Emre'nin de tespitleri genellikle doğru çıkıyor. 

- Taraf, Kasım ayında beşinci yılını dolduracak. Şu soruyu sizin cevaplamanız kıymetli; Taraf’ta sizi hayal kırıklığına uğratan hadiseler oldu mu?

Hayır. Düşündüğüm gazeteyi yaptığımıza inanıyorum.

‘KOMPLEKSİMİZ YOK, YANLIŞIMIZI KABUL EDİYORUZ’

- Daha ufak ufak, haberler üzerinden gitsek. Örneğin, Yasemin Çongar, "Büyük hatalar yaptık, çok pişmanım, diyebileceğim haberler yok" derken Onur Dirik ile ilgili bir haberin içini kemirdiğini, "Keşke yapmasaydık" dediğini de belirtmişti. Sizde benzer bir his uyandıran Taraf haberleri olmadı mı? Bu soruyu bir patron değil, okuyucu olarak yanıtlayabilir misiniz?

Gazete çıkarmak çok kısa zamanda gerçekleştiği için ben en çok şuna inanıyorum; sonsuz güvenim olan yazı işlerinde bilinçli olarak hiçbir hata yapılmaz. Kara propaganda, psikolojik harekât gibi şeylerin bizde olması mümkün değil. Yasemin'in dediği şey doğrudur, zaten yanlış yapıldığı zaman kendileri görüyorlar. Benim bunun haricinde söyleyebileceğim bir şey yok. Önemli olan art niyet olmaması. Biz hatamız olduğunda, özrümüzü manşetten verdik. Bu konuda bir kompleksimiz yok, yanlışımızı kabul ediyoruz.

‘NTV HABERİNİ KEŞKE YAPMASAYDIK, AMA...’

- Bahsettiğiniz özür, Türkiye medyası için alışılmadık bir özürdü. Özre neden olan ise Taraf'ın merhum BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu'nun helikopterinin NTV telefonlarından gelen aramalar nedeniyle düştüğüne ilişkin yazılan haberdi. Peki, NTV haberine Taraf nasıl inandı?

Belgede öyle gözüküyordu. Hata belgedeydi. Yanlış olan bizim haberimiz değil, mahkeme kayıtlarından çıkarılan belgedeydi. Keşke yapmasaydık, ama dediğim gibi gazetede hızlı bir süreç işliyor ve bu tür şeyler olabiliyor. Biz teyit etmeden hiçbir şey yapmıyoruz, burada da teyit edilmiştir ama sonuçta, belgenin hatalı olacağı akla gelmez.

- NTV 'nin Yazı İşleri programında Ruşen Çakır ve ismi bahsi geçen haberde yer alan Mirgün Cabas, programa telefonla bağlanan Çongar'a kendilerinin neden aranmadıklarını sormuşlardı.

Bildiğim kadarıyla en tepedeki adam aranılmıştı (Doğuş Yayın Grubu Başkanı Erman Yerdelen – T24) ve kendisiyle görüşülmüştü.

- Bir okuyucu olarak, Cabas veya Çakır'ın veya NTV’den başka bir ismin görüşünün de haberde yer almasını arzu etmez miydiniz?

Cabas veya Çakır’ın konuyla doğrudan ilişkisi bilinmiyordu sanırım, onun için NTV’nin yöneticisiyle görüşüldü hatırladığım kadarıyla.

- Taraf hatalarından ders alan bir gazete mi?

Hiçbir gazete hata yapmak istemez. Biz, hata yapınca da özür diliyoruz ve tabii ki ders alıyoruz. Hatamızı savunarak hatayı daha da büyütmüyoruz.

- Son dönemde Taraf'a dair bir başka tartışma 1 Mayıs 1977 katliamı konusundaki tavrında çıktı. Halil Berktay'ın "katliamın solcu fraksiyonlar arasındaki husumetten çıktığını" savunması üzerine yapılan haberler arasında Taraf'ta karşı görüşe yeterince yer vermemesi eleştirildi…

Bütün karşı görüşlere yer verdik. Sayfalar açtık.

- Haklısınız, ama tartışmadan birkaç gün sonra verildi. Taraf'ın tavrını Alper Görmüş de köşesine taşıdı ve gazetenin "hüküm vermek gibi bir tuzağa düştüğünü" söyledi. Bu tuzağa düşmeyen örnek olarak da Neşe Düzel'in konuya dair söyleşini örnek gösterdi.

Alper'in söylemiş olduğu şu: Bir haber yapılıyorken, senin taraf tutarak değil, ortadan bakıp okuyucuya vermen lazım. Ama ben şuna inanıyorum, hayatlarını sol için ortaya koymuş insanların, sola dair bir tartışma yapıldığı zaman "Ben kırıldım" demek yerine makul, mantıklı yazılar yazması gerekiyordu. Taraf'ta da bu ortam sağlanıyor. Neşe Düzel’in konuşması da Taraf’ta yayınlandı.

- Karşıt görüşten yazı, 68’lilerden Celalettin Can'ın Her Taraf'a gönderilmiş yazısı oldu. Berktay'ın savunduğu iddialara katılmayan Ahmet İsvan veya Ömer Laçiner gibi 1 Mayıs 1977'de alanda bulunanların anlatılarının Taraf'ta yer alması neden mümkün olmadı? Siz de görüşünüzde direnmiyor musunuz?

Biz her şeyin tartışılabileceği bir ortam yaratmış vaziyetteyiz. Böyle ufak tefek hatalarımız olabiliyor. Hatamızın olduğunu kendi yazarımız yazıyor ve yayımlıyoruz.

- 1977 tartışmalarında Taraf'ın hata yaptığını düşünüyor musunuz?

Alper'in dediklerine katıldığım noktalar var, tespitini yerinde buluyorum. Ama gene aynı şeyi söyleyeceğim, tartışmanın taraflarına sayfalar açıldı. Benim açımdan önemli olan da budur. Herkese söz hakkı tanınmasıdır.

‘ÜMİT KIVANÇ’IN DA, NABİ YAĞCI’NIN DA KALMASINI İSTERDİM’ 

- 1 Mayıs 1977 tartışmaları nedeniyle Taraf'tan ayrılan Nabi Yağcı, "Üzgünüm" başlıklı son yazısında şu ifadeyi kullandı: "Sahte bir tarih yazmak istenildiğini düşünüyorum."

Böyle düşünüyorsan, karşıt görüşünü yazarsın; "Küstüm" diyerek ayrılmazsın. Yazman için bir köşen var ve burada kimse sana karışmaz. Nabi Bey’in ayrılmasına üzüldüm, kalıp fikirlerini söylemesini isterdim.

- Taraf'tan bu tartışmalar nedeniyle ilk ayrılan Ümit Kıvanç için de aynı şeyleri mi düşünüyorsunuz?

Aynı tabii ki. Böyle bir yerde bırakıp gidilecek bir durum olmadığını söylüyorum. Herhangi bir sansür yok. Kıvanç’ın gitmesine de üzüldüm.

- Kıvanç giderken Taraf'ın maddi ve manevi yükleri olduğunu söyleyerek gitti. Sizce Kıvanç'ın "manevi yük" derken kast ettiği neydi?

Onu ben bilemem kendisine sormak lazım.

- Konuşmak istemediğini belirtti.

Konuşmayacağı şeyi keşke yazmasaydı. Ümit Kıvanç’ın bu gazetenin çıkışında emeği büyüktür. Gazetenin kurucularından sayılır. Logomuz bile onun eseri. Keşke gitmeseydi.

- Ayşe Hür, Nabi Yağcı ve Ümit Kıvanç gibi üç önemli ismi kaybediyor olmak sizde hiç mi soru işareti bırakmadı?

Ben yazı işlerinde yokum. Bunu Ahmet  Altan'a, yazı işlerine sormak lazım.

‘BU SEFER DOKANDI KOÇUM / DAHA KARPUZ KESECEKTİK’ BAŞLIKLARINI BEĞENDİM’

- Yine bir okuyucu olarak size sorsak; Taraf'ın "Daha karpuz kesecektik" gibi bazıları tarafından provokatif olarak nitelendirilen, aşırı bir dil kullanıldığını düşünüyor musunuz?

Bence çok mizahi bir yaklaşım, o manşeti beğendim.

- Başbakan’a hitap eden "Bu sefer dokandı koçum" başlığını da beğendiniz mi?

Biz mizahı olan bir toplumuz. Bu bakış açısına göre değişir. Karşıdakini birazcık dalgaya vurmak karşınızdakinin de bakış açısıyla ile bir durum. Biz bunların hiçbirini kişileri aşağılamak için kullanmadık. Siyasi,  ağır bir konuyu böyle mizahi olarak vermek sert vermekten çok daha hoş. Bizimkilerde bu art niyet yok. Bunlar zekice atılmış, pırıltılı manşetler. Taraf okuyucusu olarak bu manşetleri beğeniyorum. Patronu olarak da beni rahatsız etmiyor.

‘TARAF’IN PATRONU OLMASAM HER GÜN NE MANŞET ATACAKLAR DİYE ALIRDIM’

- Medya analizleri her kesimde saygı gören Alper Görmüş ise bu başlıklara dair "Beni endişe sevk ediyor" dedi.

Onun endişesini bu gazetede rahatça ifade edebilmesi bana güven veriyor. Bir endişe gazetede dile getirilebiliyorsa benim açımdan endişe edilecek bir şey yok demektir.

- Konuya dair başka bir örnek versek; Başbakan'a "Zorda olan sensin aslanım" diyen bir başlık, sizce okuyucuların Taraf'a mesafeli yaklaşmasına neden olmuyor mu?

Taraf'ın patronu olmasam ve böyle bir gazete görsem her gün ne manşet atacaklar diye alırdım. Çünkü burada Başbakan'ın söyleminde de bir şey var. O manşet havadan atılan bir manşet değil. Orada söylenmiş olan bir söze karşılık veren mizahi bir üslup var.

‘BU İKTİDARIN HER LAFTAN ALINMA LÜKSÜ YOK’

- Şu noktayı netleştirmek gerekiyor, sorgulamak istediğimiz haber ve yorum arasında aşılan çizgi ve mizah diye tarif ettiğiniz başlığın haberin içeriğinin önüne geçmesi. “Bu sefer dokandı koçum” gibi başlıklar haberi anlatmanın ötesine geçerek yüklediği anlamla okuyucuyu ne düşünmesi gerektiğine dair yönlendirme yapmıyor mu?

Başlık, Başbakan’ın krizin teğet geçtiği söyleminin bu kez geçerli olmadığını mizahi bir dille anlatıyor. Haberin içeriği de tespit edilmiş rakamlardan, somut bilgilerden oluşuyor. Ama bu tür başlıklar, yapıları gereği tartışılabilir. Bildiğim kadarıyla gazete içinde de çok eleştirildi ve tartışıldı daha sonra. Bu gazetenin yaratıcı bir yazı işleri var ve yaratıcılığın sınırlarını kesin kurallarla belirleyemezsiniz. Bazı başlıkların tepki toplayabileceğini de baştan öngörmek gerekiyor. Yazı işleri bu tepkiyi göz alıyor.

- Başar Bey, başka bir gazete size dair bir haber yayımlasa ve size hitaben başlıkta “Dokandı koçum” ifadesini kullansa, bu metni sadece “haber” olarak okumanız zorlaşmaz mı?

Ben bunu kaldırırım, gocunmaya gerek yok. Sonuçta biz, Başbakan iyi işler yaptığında alkışlayan da bir gazeteyiz. Çok da alıngan olmaya gerek yok. İçişleri Bakanı, Uludere’de ölenler için “dolap beygiri” dediğinde çok da alınmayan bir iktidarın öyle her laftan alınma lüksü de yoktur bence. Bir gazete başlığının tonunu çok da fazla abartmamalı.

- Ergenekon sürecinde Taraf’ın kesin hüküm içeren başlıklarına dair “yargısız infaz” eleştirileri yapıldı. Bunları haksız buluyor musunuz?

Ben de size bir şey sorayım. Taraf olmasaydı bu ülkede Ergenekon’un ortaya çıkması ve askeri vesayetin bitmesi bu kadar kolay olur muydu? Bu vesayetin bitmesinde, devletin suç örgütlerinin ortaya çıkmasında Taraf’ın rolü nedir sizce? Böyle büyük bir rol oynadığınızda çok da eleştirilirsiniz haliyle.

‘GAZETECİLERİN, BAŞBAKANLIK KONUTU’NDAKİ KONUŞMALARI KORKUNÇTU’

- Yasemin Çongar, Selin Ongun'un "Sizi etkilemek isteyen oldu mu, Ankara'dan bir telefon geldi mi" sorusuna "Biz öyle bir gazete değiliz. Kimse bize o telefonları açmaz" demişti. Ancak Türkiye'nin arayan bir ülke olmasından yola çıkarak soralım; siz Başbakanlık'tan arandınız mı?

Aranmadım. Yasemin'in söylediği gibi biz, bir şey yaptırmak için aranacak bir yer değiliz.

- 20 Ekim 2011'de Erdoğan, Başbakanlık Konutu'nda medya patronları ve gazeteciler ile PKK'ya ilişkin haberler üzerine görüştü. Yasemin Çongar'la birlikte siz de oradaydınız. O toplantıya dair izlenimleriniz nelerdi?

İzlenimlerim, basının bu ülkede olmadığıydı. Ayrıca, hayatımın en sıkıcı toplantısıydı. Sansür ve terör üzerine konuşmalar yapıldı. Aslında hiç olmaması gereken bir toplantıydı. Bundan yaklaşık 20 yıl önce 1989'da benzer bir toplantı yapıldığı o toplantıda da konuşuldu. Böyle toplantılar netice vermiş olsaydı, bugün bunu yapıyor olmazdık. Bunun sansürle değil, farklı yollarla çözülebileceğini oradaki insanların anlamamış olması garipti.

Gazeteleri çıkaran genel yayın yönetmenlerinin konuşmalarını görünce insan üzülüyor. O toplantı, halkın önünde gerçekleşseydi ertesi gün kimse ne gazetelere, ne de televizyonlara bakardı. Korkunçtu.

- Başbakan'ın tavrını nasıl buldunuz?

Başbakan bunları çok kibarca söyledi. Ama herkes ne isterseniz yaparız, size amadeyiz, diyordu. Başbakan'ın söylediklerini herkes görev biliyor.

- Toplantıda Erdoğan, Hasan Cemal'in Kandil röportajlarını ve Kürt meselesi üzerine kitaplarını "para, ün, nüfuz" niyetiyle mi yaptığını sorguladı.

Hasan Cemal'e dair yapılan, çok yanlış bir tespitti. Cemal'in öyle olmadığını o da, biz de biliyoruz. Bunu da Yasemin o toplantıda dile getirdi.

‘YASEMİN ÇONGAR’IN KONUŞMASIYLA İFTİHAR ETTİM’

- Yasemin Hanım ve Taraf'ın varlığına dair siz neler hissettiniz?

Söylenmesi gerekilenler söyledi. Yasemin Çongar’ın konuşmasıyla iftihar ettiğimi söyleyebilirim.

- Yasemin Hanım orada bulunmasaydı, siz dile getirir miydiniz?

Orada benden önce bunu dile getirmesi gereken gazeteciler vardı. Benim yapmam işgüzarlık gibi olurdu. Ama Yasemin olmasaydı söyleyecek kimsenin olmadığı da görüldü.

‘BAŞBAKAN DAHA SONRA ÇONGAR’IN GÖNLÜNÜ ALDI; ONA HAK VERDİ’

- Başbakan'ın Taraf'a karşı tutumu nasıldı?

Başbakan, genel olarak konuştu; konu ve kişileri özelleştirmedi. Hasan Cemal olayı spesifikti. Zaten Başbakan, daha sonra Yasemin'in yanına geldi ve gönlünü aldı.

- Nasıl?

Başbakan'ın karşısındaydık, uğurlama yapacağı yere geçerken Yasemin'in omzuna elini attı ve "İnşallah üzmemişimdir" manasına gelecek bir şey söyledi. Yasemin de "Rica ederim, ne demek" dedi. Gönlünü aldı, bunu söyleyebilirim. Aslında Başbakan'ın bu insani yönü çok fazla. Bu tür şeylerde Başbakan'ın tavrı gerçekten de hoş.

- Sizce, "İnşallah üzmemişizdir" cümlesinin manası hafif miydi;  yoksa Çongar'ın dediklerine hak verilen bir yerden mi söylendi?

Bence hak vermedir, yoksa Başbakan böyle bir şey söylemek zorunda değildi.

- Başbakan'a bir şey sormak isteseydiniz ne sorardınız?

Ona soruları kendi yazarları soruyor.

- Taraf’ta beş sene ardından geriye dönüp baktığınızda size destek sözü veren ama arkanıza dönüp baktığınızda kaybolan iş adamları oldu mu?

Kimseye güvenerek girmedik zaten. O yüzden kaybolan biri de olmadı.

- "Zor günlerden geçiyoruz" başlıkları ile de bilinen Taraf nedeniyle ne kadar para kaybettiniz?

Artık Taraf kendini kurtarır hale geldi. Bir yatırım yaptık ve iyi bir marka çıkardık. Şu anda kendi yoluna devam edebilecek kapasitesi var.

- Halka arzın geri dönüşü kuvvetli mi oldu?

Evet.

- Muhabirlerin maaşları artık düzenli olarak yatıyor mu?

Evet, eskiye göre çok daha iyi durumdayız.

- Başar Bey, Taraf, açılan tazminat davalarıyla da çok konuşuldu. Beş yıl boyunca ne kadar tazminat ödediniz?

Tam olarak bilmiyorum. Sonuçlananlar ve ödediklerimiz oldu. Ama, biliyorsunuz, Türkiye’deki tazminatlar Amerika'daki gibi çok yüksek rakamlar değil.

‘MEHMET BETİL’E BORCUMUZU HENÜZ ÖDEMEDİK, AMA ÖDEYECEĞİZ’

- Zor durumdayken el sıkıştığınızı söylediğiniz iş adamı Mehmet Betil'in Taraf'a nasıl yardımları oldu?

Mehmet Bey, sağ olsun çok zor zamanlarımızda bize destek oldu.

- Yardımı kendisi mi teklif etti?

Kendisi söyledi. Ortak bir arkadaşımız üzerinden durumumuzu gördü ve borç verdi. Mehmet Bey, böyle bir gazetenin varlığının gerekli olduğuna inanıyor.

- Mehmet Bey size ne kadarlık bir bütçe sağladı?

Sıkışık zamanlarımızda hep yardımcı oldu. O, eşi çok zor bulunabilecek çok özel biri.

- Not düşmek için soruyoruz; 10 milyon dolardan bahsediliyor.

O kadar değil.

- Taraf kendini döndürmeye başladı, dediniz. Mehmet Betil'e olan borç ödendi mi?

Henüz değil, ama ödeyeceğiz.

- Medya patronları ile temasınız var mı?

Tek tük.

- Kimler?

Sürekli bir görüşme yok.

- Size birkaç medya patronunun isminin önüne iki nokta koyup ne düşündüğünüzü sorsak, ne dersiniz?

İsimleri tartışmanın bir anlamı yok benim için. Bütün isimleri bir kenara koyup biri için "Bu müthiş bir medya patronudur" da desem, "Kötüdür" de desem yapılan gazeteler ortada.

- O zaman gazetelerden sorsak. Sizce, Sözcü nasıl bir gazete, nasıl bir muhalefet yürütüyor?

Sözcü, tek taraflı bakıyor. Sadece hükümet aleyhine bakıyor ve hükümetin iyi yaptığı şeyleri göz ardı ediyor. Biz iyi yaptığında alkışlarız, yapmadığında eleştiririz. Ama Sözcü, olaylara buradan bakmıyor.

- Doğan Akın, Esad söyleşisine gönderilmeyen veya gitmeyen gazeteler arasında Sözcü'nün de olduğunu yazdı. "Hükümet aleyhine, tek taraflı" bir çizgi izlediğini söylediğiniz bir gazetenin bu kararı sizce şaşırtıcı mı?

Esad ile söyleşiye bir tek Cumhuriyet’ten Utku Çakırözer gitti. Sözcü belki başka bir nedenden dolayı gitmemiştir, bilmiyorum.

- Cumhuriyet'i daha farklı bir yere mi koyuyorsunuz?

Bu gibi tercihler, gazetelerin yayın politikası ile ilgili şeyler.

- Cumhuriyet'i okuyor musunuz?

Ben bütün gazeteleri okuyorum.

- İlk beş sıralamanızda hangi gazeteler var?

Hepsine bakıyorum.

‘EKONOMİ GAZETESİ ÇIKARACAĞIZ, HABER KANALI PROJEMİZ VAR’

- Kötü zamanlarda bile yazı işlerine "Daha neler yapabileceğimizi göreceksiniz" dediğiniz yazıldı. Gazete patronluğundan medya patronluğuna geçmek hayalleriniz arasında mı?

Evet, şimdi yeni bir ekonomi gazetesi çıkaracağız. Arkasından da haber kanalı projemiz var. Devam etmek ve büyümek istiyoruz.

- Bahsettiğiniz ekonomi gazetesi, Taraf'la paralel bir çizgide mi olacak?

Ayrı bir gazete olacak. Ekonominin de çok önemli olduğunu düşünüyorum ve Türkiye'de bu konuda bir boşluk olduğuna inanıyorum. Yine, olması gerektiği gibi cesur bir gazetecilik yapacağız. 

- İkinci bir Ahmet Altan olmadığına göre, bu sefer yazı işlerini kime emanet edeceksiniz?

Mehmet Altan'a (gülüyor). Hayat, ekonomi üzerinden yürüyor ve böyle bir gazetenin yayımlanmasını önemsiyorum. Mehmet Altan da biliyorsunuz ekonomi profesörü, kendisi de bu konuda bize yardım edip yol gösterecek.

- Genel yayın yönetmeni kim olacak?

Henüz konuşma aşamasındayız.

- Ekonomi gazetesinde Taraf kadar sert olursanız, ilan bulmakta sorun yaşamayacak mısınız?

Doğruları yazmak neden sertlik oluyor anlamıyorum.

- Ekonomi gazetenizde benzer bir dil istiyor musunuz?

Buna yazı işleri karar verecek. Haber doğru yapıldıktan sonra benim için herhangi bir sorun olmaz.

- Haber kanalı için belirlediğiniz bir gün var mı?

Bununla ilgili bir şirketimiz var. Fiziki şartları hazırladıktan sonra 2012 sonu, 2013 başı gibi yayına geçmeyi planlıyoruz.

- İsmine karar verdiniz mi?

Taraf olabilir de, olmayabilir de. Henüz kararını vermedik. Şunu düşünüyorum; gazeteyi “cemaatçi,” PKK’lı”, Sorosçu” vs. diyerek psikolojik stratejilerle farklı bir yerde konumlandırmak istediler. Taraf'ın gerçek okuyucusu bunun böyle olmadığını biliyor ama bu söylentiler, Taraf'ı almayana Taraf hakkında yanlış bilgiler veriyor. Bunu duyan kişi de sabah gidip bu gazeteyi almaz. Ama televizyonda öyle bir durum yok. Zapping yaparken bunlar acaba ne diyor diye bakılacak. Televizyon bizim olduğumuz gibi görünmemizi sağlayacak ve bu da gazetenin tirajını arttıracak.

- Genel yayın yönetmeni kim olacak?

Henüz biri yok. Bunlar kademe kademe gidecek. Ahmet Bey ile belirleriz, zannediyorum.

- Medyanın gücünü kullanmadan medya patronu olmaktan bahsediyorsunuz. Peki, sizin çıkarınız ne olacak?

Demokrat bir ülke olması için çalışıyoruz. Avrupa düzeyinde refah bir ülke olmasını istiyoruz. Her şeyin bir karşılığının olmasından dolayı insanlar "bunlar bunu neden yapıyorlar" diyorlar ve patronun, genel yayın yönetmeninin veya ilişkili birinin bir çıkarı olduğunu düşünüyorlar. Başka türlüsünün olabileceği düşünülemiyor. Biz düzgün bir iş yapmak istiyoruz ve onun da para kazandıracağını düşünüyoruz. Hem düzgün, hem sevdiğimiz, hem de para kazanabileceğimiz bir işten daha iyisi olabilir mi?