Türkiye'deki tutuklu Almanların yanı sıra Kuzey Kore, otomotiv lobisi-siyaset ilişkisi ve Almanya Eski Cumhurbaşkanı Wulff'un Yargıcı'da çalışmasına ilişkin yorumlar Alman basınında öne çıkıyor.

Almanya'nın Ulm kentinde yayımlanan Südwest Presse gazetesinde Almanya-Türkiye ilişkilerine ilişkin bir yorum dikkat çekiyor:

"Erdoğan eleştirilere kulak tıkıyor. Muhtemelen sinik bir strateji izliyor: Masum Alman vatandaşları, Almanya'da iltica başvurusunda bulunmuş olan Türk subayların iadesini sağlamak için şantaj aracı olarak kullanılıyor. Böylesine insan haklarını hiçe sayan kişilere karşı geliştirilen argümanların da yerine ulaşma şansı yok. Peki, nasıl bir yöntem izlenmeli? Topyekün tecrit etmek amaca hizmet etmiyor. Zira bütün diyalog kanalları kapandığında Türkiye'de tutuklu bulunanlara ulaşmak imkânsız hale gelebilir. Türkiye ile gerginliği tırmandırmak Almanya'da yaşayan Türk toplumundaki kutuplaşmayı da derinleştirir. Ekonomik anlamda baskı yapmak ve müzakere etmek gerekiyor; en azından Erdoğan'ın Türkiyesi'nden daha farklı bir Türkiye isteyen Türklerle."

Nürnberger Zeitung, yorum sütunlarını Kuzey Kore ile tırmanan gerilime ayırıyor:

"Ne ABD, ne diğer güç sahibi ülkeler ne de BM, Kuzey Kore’nin yaptırımlara boyun eğmemesinin ne tür sonuçlara yol açabileceği hakkında bir fikre sahipler. Yani dünyada kimse bir tanesi dışında hiçbir fikri tahayyül etmek istemiyor. O da ABD’nin askeri bir darbesi. Ancak yarımadada silahlı bir çatışmanın nükleer bir savaşa dönüşebileceği düşüncesi bile o kadar korkunç ki, açıkça her türlü planlamaya engel oluyor. Ayrıca bunun yol açacağı mülteci akını veya milyonlarca evsiz ve aç insanın ihtiyaçlarının tedariki de buna engel olan sebepler arasında."

Ulusal gazetelerden Süddeutsche Zeitung ise yorum sütunlarında Aşağı Saksonya eyaleti Başbakanı Stephan Weil’in Dizel skandalı patlak verdiği dönemde yaptığı hükümet açıklamasının Volkswagen firması tarafından değiştirildiği iddialarına yer veriyor.

"Tabii ki Weil'in dev Volkswagen krizinin patlak verdiği dönemde eyalet Başbakanı olarak sahip olduğu yükümlülükler ile Volkswagen firmasının denetim kurulu üyesi olarak sahip olduğu yükümlülükler arasında bir denge kurması her zamankinden daha zordu. Her sözcüğün yeni bir soruşturmaya sebep verebileceği göz önünde bulundurulursa her kelimenin dikkatlice tartılması ve dengelenmesi her zamankinden daha önemli. Ancak bir eli ile hükümeti yönetiyor ve diğer elinde de editöryal kontrolü VW tarafından yapılmış bir konuşma taşıyorsa, burada nasıl bir dengeden bahsedilebilir? Bu bir denge işi değil, aksine VW danışmanlığında bir yönetim demektir. Bu durum, hükümeti Hristiyan Demokrat Birlik partisinin oluşturduğu, Volkswagen’in daha iyi günlerinde de farklı değildi. O dönemde VW’nin başarısının oluşturduğu köpük banyosunda beraber yüzülüyordu, karşılıklı birbirlerini sabunluyorlardı. Herkes birbirini tanıyor, senli-benli hitap ediliyordu. Bu durum sadece eyalet çapında değil, aynı zamanda federal çapta da böyle idi. Yarasa operasındaki Prens Orlofski’nin dediği gibi "Bu benim ahlakım". Ve buradaki örnekte işte o ahlak diyor ki: otomobil firmalarına her durumda kolaylık gösterilmeli. Weil’in durumu ise bu ahlakın çalkantılı bir dönemdeki açık bir ifadesi sadece."

Hof’ta çıkan Frankenpost adlı gazetede ise aynı konuya ilişkin şu yorumu okuyoruz:

"Son yıllarda politika, siyaset ile otomotiv lobisi arasında bağımlılık ilişkisi oluştu. İstihdam kozu kullanılarak her şeyin doğru olup olmadığından şüphelenilen herkesin kuruntusu giderilmeye çalışıldı. Eyalet Başbakanı’nın hükümet açıklamasını yazan dev firmalar, bakandan daha fazla güce sahip lobiciler, her skandala hiçbir şey olmamış gibi gülüp geçen bir Almanya Başbakanı: Demokrasi sağcı veya solcu ahmaklar tehlikesi ile karşı karşıya değil. Demokrasi kendine karşı yükümlü herkesin tehlikesi ile karşı karşıya."

Reutlinger General-Anzeiger ise Almanya'nın gündemindeki bir başka konuya değiniyor. Gazetenin yorum köşesinde hazır giyim firması Yargıcı’nın Almanya’daki kardeş şirketinde hukuk danışmanlığı yaptığı iddia edilen eski Cumhurbaşkanı Christian Wulff’un emekli maaşına yer veriyor:

"Hayatı boyunca kariyeri için uğraşan ve ardından Aşağı Saksonya Başbakanı ve daha sonra Cumhurbaşkanlığı makamına gelen biri için 2012 yılında henüz 50’li yaşların başlarında bir nevi emekli olmaya mecbur bırakılmak zor olsa gerek. O nedenle Christian Wulff’un politika dışındaki bir alanda başka bir iş ve perkspektif aramış olması, şaşırtıcı olmadı… Christian Wulff’un yine neyi yanlış yaptığını tartışmak yerine, uzmanların doğru taleplerine kulak vermeli ve  Almanya Cumhurbaşkanlarına verilen emekli maaşında reform yapılmalı. Ek gelir elde edildiğinde maaşta kesintiye gidilmesi yönünde yeni bir yasal düzenlenme hazırlanmalı."

(Kaynak:Deutsche Welle Türkçe)