Laçiner'in paçavra diyerek eleştirdiği Birgün gazetesinde yazdığı yazıda Önder "cevabı bu ‘paçavra’dan vermek zorunlu oldu" dedi ve şunları yazdı:

 

Ağam olasan Ömer Paşam olasan Ömer

 

Ömer Laçiner T24.com adlı internet sitesinde benim için “Sırrı Süreyya Önder’in Murat Belge ile ilgili yazdıklarını da biliyoruz. Kaç paralık adamlar ki bunlar! Biz onlarla bu dilden konuşmadık. Zaten buna benzer bir tek hakaretimiz de yoktur. Bunların sicillerini biz biliyoruz, fakat biz siyasi bir konuşma yapıldığı vakit bunları gündeme getirmeyiz, bildiğimiz halde susarız, çünkü bunları anlatmak bizim seviyemizi düşürmemiz demek” demiş ve öfke duyduğu solun tümünü kastederek “Bana cevap veremezler, görmezlikten gelirler” diye seslenmiş. Birgün gazetesini de “paçavra” olarak niteleyince cevabı bu “paçavra”dan vermek zorunlu oldu.

Öncelikle görüşlerini davar pazarlığı yapan celep seviyesine düşürdüğü için “siyaset-seviye” kaygısının berhava olduğunu düşünüyorum. Bu itibarla “sicil” bahsinde neyi bilip de saklıyorsa açıklamaya davet ediyorum. Yapmazsa terbiyesizdir.

Bu kimin ağzıdır? Eski bir asker olarak Laçiner bu 'sicilini bilme' ağzının kime yakıştığını en iyi bilenlerden olsa gerektir.

Yazık ki, sarmal dönmüş dolaşmış, gele gele  kırk yılda başladığı noktaya yani bir asker  ağzıyla, üstlerinden gördüğü ima yollu 'sicil' göndermelerinin yapıldığı bir yere gelmiştir

Murat Belge ile yaşadığımız polemik, sarfetmediğim/yazmadığım bir sözü bana atfetmesiyle başlamıştı. Bu tartışmanın kişisel boyutu Belge’nin bu sözü yanlış hatırladığını söyleyip özür dilemesiyle son buldu.  Belge’nin bana, benim de ona yönelttiğimiz diğer eleştiriler bakidir. Hayatın kimi haklı çıkardığını görecek kadar da yoğun bir gelişim ve dönüşüm yaşandı bu ülkede.

Belge, atfettiği sözleri bana oy vermemesinin gerekçesi saymıştı.

İlginçtir, Laçiner oy kullandığı Tarhanlar kolejinden çıkarken orada bulunan 9 gözlemcimizden birisinin kime oy verdiğini sorması üzerine  “sorulur mu tabii ki Sırrı’ya” diye cevaplamıştı. Hepsi de yaşayan 9 arkadaşımız buna tanıktır.

Laçiner’in bana oy vermiş olması –yanlışı çok ama yalanı yoktur-   sicilimizi ve kaç paralık adam oduğumuzu umursamadığını gösterir. Bir ihtimal daha var o da Laçiner’in ‘demans’ illetine yakalanmış olması.

Röportaj bu demans kaygımı güçlendiren kırıklarla dolu. Laçiner röportajın başında solun islamı anlama çabası olmadığını, onlara “gerici” demenin vahimliğini şöyle anlatıyor:

“Ağır küçümseme ve “bunlar taşralı, gerici, yobaz” yaklaşımı var. Bu tabirleri, kızdıkları için hakaret eder gibi kullanmıyorlar; normal konuşurken yapıyorlar. “Gerici” lafı sadece muhafazakâr kesimin siyasi görüşleri için değil, insanî vasıfları için de söyleniyor. Çünkü böyle görüyorlar ve bu insanların eşitlik talebine çok sinirleniyorlar.”

Roportajın sonuna doğru Hazal Özvarış soruyor:

“- AKP yanında konumlanmayan İslamcı aydınlardan Yüce Diriliş Partisi Başkanı, şair Sezai Karakoç ise şu sözleri söyledi: “Üzümü zehir, içki yaptırmama hakkımız vardır.” Karakoç’un sözlerini siz nasıl yorumlarsınız?”
Laçiner ne dese beğenirsiniz? Cevabı aşağıda.

“Gerici!”

Birikim’de çoğulculuk oynadığı Türköne’nin “eski faşist” olduğunu yeni hatırlaması da ya fiziksel ya da ideolojik demansla açıklanabilir ancak...

Laçiner'e en büyük ceza, verdiği röportajın kendisidir. Otuz küsur yıldır iddialı bir derginin editörü, bir röportajda bütün muhakemesini kaybettiğini saklamayı başaramamaktadır.

Solun AKP’ye eleştiri yapma biçimine isyan ederken soldan, ezilenlerden ve yoksullardan esirgediği vicdan dilini AKP’ye cömertçe kullanmaktan ve üstüne konuşan bir asker uysallığıyla iktidar gölgesine sığınmaktan zerrece haya etmiyor...

Laçiner diyor ki “referandumun asıl mağlubu AKP’dir, bahanesi kalmamıştır.”

Bahane mi? AKP’nin bahaneye ihtiyacı kalmış mıdır?  AKP bugüne dek kendisine sunulan soru önergelerine dahi cevap vermeye tenezzül etmezken, bu nasıl bir “bahane tüketme” politikasıdır ki AKP’nin ekmeğine yağ sürmektedir?

Siyasi haysiyetin bedeli nedir peki?

Diyor ki “sol sadece yoksullardan yana olmak değildir”, hay hay. Solun meseleleri kavrayışı ve yorumlayışı çok daha geniş bir açı gerektirir; Laçiner bu konuda haklı, ancak yoksulluğun dışındaki tüm faktörleri muhalefetin temeli haline getirmek, iktidarı ele geçirme çabasının asli mücadele biçimi yapmak sizce zekice mi? Ezilenlere hesap veremeyen, yalnızca orta sınıfın devrimcileşmesine bel bağlayan bir sol siyaset akıl alan bir durum mudur? Her gün katledilen Kürtlere sırtını dönen, kapıları işaretlenen Aleviler’i statükoculukla itham eden, abdestli kapitalizm mağduru müslümanların yüzüne bakmayan, evleri gasp edilen kentsel dönüşüm mağdurlarına ses vermeyen bir sol sol mudur?

Laçiner, bütün okuduklarından, öğrendiklerinden, yaşadıklarından geriye bir tek şeyi aklında tutsaydı böyle olmazdı. O da “Mazlumun yanında dur, sözünü zalime söyle” ilkesidir.

Artık sol diye bir derdi kalmadığına göre bize düşen bir Urfa türküsü söylemektir.

Ağam olasan Ömer, paşam olasan Ömer, bensiz kalasan Ömer...