Ayşegül Doğan'ın moderatörlüğünü yaptığı Gündem Müzakere Özel'e katılan Taksim direnişinin sembol isimlerinden BDP milletvekili Sırrı Süreyya Önder, yaşananları ilk defa İMC TV'de değerlendirdi.

Moderatörlüğünü Ayşeğül Doğan'ın yaptığı Gündem Müzakere Özel programına katılan Önder, gezi parkı direnişi olarak başlayan ve tüm Türkiye'ye yayılan protestolara ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.

Gezi Parkı'nda kepçenin önüne geçerek yıkımı durduran Önder, o an yaşadıklarını anlattı. Önder, Barış süreci içinde protestoların anlamını, protestoların sürece zarar vereceği endişesini, AK Parti'nin siyasetini, Kürt Hareketi'nin yapması gerekenleri, CHP'nin süreç içinde izlediği politikayı değerlendirdi.

Gezi parkı protestolarında kepçenin önüne geçerek yıkımı durduran Önder, orada yapılan işin hukuksuz olduğunun altını çizdi. Önder tüm sürecin özeti olarak nitelendirdiği üç soru olduğunu söyledi:

"Kepçenin önüne geçtiğimde bütün sürecin özeti olan üç soru sordum. Üç basit soru. Bir, burası kentsel bir sit alanı. Bu yıkım için İl Koruma ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun bir kararı lazım. Bu var mı? İki, yetişkin ağaç kesiyorsanız Tabiat Koruma Kurulu'ndan bir gözlemcinin olması lazım. Böyle biri var mı? Üç, bu işi taşeron bir firmaya vermişsiniz ve para ödüyorsunuz. Yani kamunun parasını bu yıkımın bedeli olarak ödüyorsunuz. Peki burada belediye kamyonları, ne geziyor? Bu soruların hiçbirisinin yanıtı yoktu.

"DİRENİŞ, SEKÜLER BİR KADIN VE GENÇLİK HAREKETİDİR"

Öncelikle gelinen noktanın adını doğru koymamız lazım. Bu seküler bir harekettir. Yani toplumun muhafazakarlaştırılmasına reddiye olarak ortaya çıkmıştır. Ana akım medyada görünmeyen diğer bir nokta. Bu bir kadın hareketidir. Görüntüleri izleyin kaç kadın kaç erkek var göreceksiniz. Bu durum sekülerlik meselesiyle de yakından ilintilidir. Üçüncüsü gençlik hareketidir. 'Bana karışma beni bu derece tertip edemezsin' diyor gençlik. 'Nasıl giyineceğime, ne yiyip içeceğime, ne zaman nasıl üreyeceğime karışma' diyor.

"DİN VE BORSAYI AYNI ANDA REFERANS ALMAK OKSİMORONLUKTUR"

Protestoların, iktidarın kibrine karşı tahammülsüzlüğün son noktası olduğunu söyleyen Önder, liberal siyasetin işine geldiği referansı istediği gibi kullandığının altını çizdi. "Din böyle emrediyor bunun için böyle yapıyoruz" demekle, bakın "Borsa çöküyor, hisse senetleri düştü" demek oksimoronun allahıdır. Bu iki cümle bir araya gelemez. Ama bakın neoliberal sistem bu kadar ilkesiz bu kadar azgın iştahlı bir yapıdır. Borsa dediğiniz şey dine göre günahtır, kumardır. Faiz Kur'an da yasak değil mi? Bu karıyı kocaya toprağı tohuma babayı evlada düşman etmez mi? Bu azgınlık ve kibir. Bu bir kriterin olmaması, referansın 'paşa gönlüm böyle istedi' olması.

"DEMOKRATİK ÖZERKLİK DEDİĞİN TALEP TAM DA BUDUR"

Protestolarda, Kemalistler var, muhafazakarlar var hayatlarında ilk defa politik olmuş gençler var... Sorgulamanız gereken bunlar değil, sorgulamanız gereken biz bu artere ne kadar girebildik. Olacakları görebildik mi? Buradan bakmalıyız ve kalabalığı kategorize etmemeliyiz. 'Biz doğru bir hat oluşturarak bu harekete girebildik mi, barışçıl bir siyaset hattı oluşturabilecek miyiz?' kafayı bunlara yormalıyız...

Herkes Engels okusun; halk hareketlerinde farklı vektörlerin nasıl bir araya gelip, başka bir hat oluşturacağını öğrensin. 'Burada o bayrak açtı, diğeri şöyle slogan attı' laflarını kafaya takmakla olmaz. Sen bunu başlatmışsın ve sahip çıkmalısın. Parti olarak da, HDK olarak da tek tek bireyler olarak da eksiğimizi gözden geçirmeliyiz. Eksik nedir biliyor musunuz?... Eksik biraz barış sürecine zarar verir, tezviratlarına inanmaktır. Hayır barış sürecine zarar vermez çünkü talep ortada, talep halkın karar verme süreçlerine katılmasıdır. Bu talep demokratik özerklik dediğimiz talebin ta kendisidir. Bu talebin arkasında duracağız. Ne kadar nitelikli durabilirsek provokasyonlardan da o denli biz koruyabiliriz. Biz derken BDP'yi, HDK'yi, bütün mazlumları, ötekileştirilenleri, ayak takımını, çapulcuları, Kürtleri, Alevileri, Ermenileri, Çerkesleri, Süryanileri kast ediyorum.

"KÜRTLERİN SÜRECE DESTEK VERMEDİĞİ KOCA BİR YALAN"

Kürtlerin sürece destek vermediği ve uzak durduğu yönündeki tespitlere ise Önder; "Kürtlerin bu mücadeleye destek vermediği koca bir yalan. Orada olan birisi olarak, bunun en yakın tanığı benim. Kürtler bu sürecin en çok farkında olan insanlardı. Sayın Eş Genel Başkanımızın demecinde dikkatli gözler sistemin “Aman Kürtler bulaşmasın” telaşını görebilirlerdi. Çünkü hemen sağı solu, önü arkası kırpıldı ve “Demirtaş'tan sürece tepki” başlıklarıyla verildi. Belki bizim buradan çıkarmamız gereken ders, çok net cümlelerle bunu ifade etmemiz" sözleriyle yanıt verdi.

"KILIÇDAROĞLU, NÖBETÇİ ECZANE GİBİ NÖBETÇİ VEKİL BIRAKTI!"

CHP'nin süreç içinde izlediği politikayı da eleştiren Önder; CHP'yi fırsatçı olarak değerlendirdi ve CHP'nin tabanının çok gerisinde olduğunu belirtti.

CHP'nin bu süreçte fırsatçı bir yaklaşımı oldu. Ben “Ambulansın arkasına takılan fırsatçı taksi” gibi olduklarını söyledim. Muhalefete muhalefet etmek gibi bir meşgalem olamaz ama oradaydık ve millet “Bu bölgenin birçok CHP milletvekili var, onlar nerede” diye bağırıyordu. İsim vermeyeyim, geldiler o çukura teşebbüs etti, bir takım elbisesine baktı, bir kundurasına baktı, inmedi. Gaz yemişiz, çimene oturamadı. Daha büyük ayıp, bu yapılan Taksim Kışlası kapsamında yapılan bir şey değil. Bu, yayalaştırma projesi kapsamında yapılan bir protesto. Onda da bütün CHP meclis encümen üyelerinin iktidar partisiyle beraber oy kullandığını teşhir ettim. İşte halkı karar sürecine katmamanın farkı. BDP'de bir encümen üyesi gidip kendi kafasından böyle bir şeye oy verse, siyasi hayatı biter. Bizde komisyonlarımızda, halkın içinde tartışılır, ilgili sivil toplum örgütlerinin bu konudaki yaklaşımı ele alınır, hatta onlara öncelik verilir. İhaleye fesat karıştırmayla ilgili yasa CHP ve AKP'nin oybirliğiyle hemen geçti. Bunların belediyecilikten anladığı bu.

Ama tabanı CHP'yi zorladı çünkü CHP tabanı çok saygın bir tabandır. CHP yönetimi, tabanının son derece gerisinde. Sayın Kılıçdaroğlu geldiğinde, halk “Buranın tek vekili Sırrı Süreyya Önder mi” diye isyan etti. Kılıçdaroğlu “Ben buraya nöbetçi vekil bırakacağım” dedi. “La bu eczane mi?” dedim ben de. Direnişten anladıkları bu. Nöbetçi eczane gibi nöbetçi vekil bıraktılar, Kılıçdaroğlu gidince vekil çekti evine gitti.

"HALKIN ZEKASI KÜÇÜMSENİYOR"

Önder, halkın kullanıldığı yönündeki söylemlere ise; "Halkın zekası küçümseniyor, halk da aşağılanıyor. 1,5 milyon insan vardı, bir avuç kötü niyetlinin istismar etmesi diyorlar. Diyelim bir avuç 10 bin kişi. Bu 1 milyon 490 bin kişiyi aptal yerine koymak. İnsanlar buna ne kadar öfke duyuyorlar bir bilseler" sözleriyle değerlendirdi.

"MUAZZAM BİR DİRENİŞ AMA ANAAKIM MEDYADA PENGUENLER, KUŞLAR, BÖCEKLER"

Medyanın bu süreçte, olaylara ilişkin uyguladığı sansüre de değinen Önder, "Bu ülkede anaakım medya, böyle bir şey yokmuş gibi davranıyor. İstanbul işgal altında gibi bir görüntüydü. Bir yönetmen olarak söylüyorum, set kursan bu kadar kuramazsın. Muazzam bir direniş ama anaakım medyada penguenler, kuşlar, böcekler... O zaman halk kendi haberleşmesini kendi yaratıyor, arada bu süreci celalleştirmekten başka türlü hesabı olanların provokasyonuna zemin hazırlanmış oluyor.

"HÜKÜMETLE PEK ÇOK KEZ GÖRÜŞTÜM"

Hükümete halkın taleplerini ilettiğini ve olayların sonlanması için hükümetle çeşitli görüşmeler yaptığını kaydeden Önder, "Hükümetle görüşüyordum ama son 1 gündür kesildi. Bir şeyi daha kaç kere söyleyeceksin? Ben de her gün bununla ilgili makamları aramakla görevli değilim. Benim işim bu değil. Benim işim halkın arasında, yanında durmak. Bir bela geliyorsa en önünde durmak... halkın taleplerini ilgili yerlere birçok defa ilettim, eminim ki değerlendiriyorlardır. Biz gereğini yapıyoruz, iletebileceğimiz her yere, bununla meşgul olması gereken bütün mevki ve makamlarla görüşüyoruz. Bir siyasetçi olarak asli görevimiz zaten çözüme dönük işlev görmek"

"VALİ VE EMNİYET MÜDÜRÜ DERHAL GÖREVDEN ALINMALI"

Cumhurbaşkanı Gül'ün Kılıçdaroğlu ile görüşmesini de değerlendiren Önder, vali ve emniyet müdürünün derhal görevden alınması gerektiğini söyledi. Önder, "Meselenin esas temsiliyeti görüşmediği yerlerde. Taksim Gezi Platformu, oradaki emek örgütleri. Bunlarla da görüşmeli, meselenin temsiliyetini ancak o zaman sürecin içine katmış olur. Vali ve emniyet müdürü derhal görevden alınmalı, hiç istifa etmeli falan demiyorum. Haklarında idari ve cezai soruşturma başlatılmalı. Gezi Parkı'ndaki bitki örtüsünün zarar görmeyeceğini halka net, açık, berrak bir şekilde taahhüt etmeliler. Bu park halka aittir demeliler ve devlet şiddetinden dolayı özür dilemeliler" dedi. (Demokrat Haber)