Cumhuriyet gazetesinden Ceyda Karan, Can Dündar ile Erdem Gül’ün “devlet sırrını ifşa etmek ve casusluk” ithamlarıyla tutuklanmasının hemen ardından uçağa atlayıp Türkiye’ye gelen, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF-Reporters Sans Frontieres) Genel Sekreteri Cristophe Deloire'le  Can ve Erdem’in davası üzerinden basın ve hukuk iklimini konuştu. Deloire, Türkiye’nin haber alma örgütlüğünü en şiddetli ve hoyrat biçimde zapturapt altına almaya çalışan ülkelerin önde gidelerinden olduğunu söyledi. 

Karan'ın söyleşisi şöyle: 

-Dündar ve Gül’ün davasını başından beri takip ediyordunuz Tutuklama bekliyor muydunuz?

DELOIRE: Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü 2015 Basın Özgürlüğü Ödülü’nü Cumhuriyet gazetesine Can Dündar aracılığıyla verdiğimizde bir bakıma kötü şeyler olacağını hissedebiliyorduk. Ama kötünün bu kadar çabuk geleceğini düşünmemiştik. Tutuklanmalarından bir gün önce New York’taydım ve Can Dündar’la son kez telefonda konuştuğumda böyle bir ihtimalin olduğunu anladık. Fakat tutuklamanın ifade alma sürecinin devamında gelmesi bizleri şaşırtmadı değil. Mesleğini gazeteciliğin gerektirdiği gibi taçlandıranların demir parmaklıkların ardına gönderilmesi bulunduğumuz noktada oldukça saçma. Ve başka bir çağa ait bir uygulama.

Yurttaşın güvencesi

- Türkiye iç ve dış politikada sıkıntılı bir dönemden geçiyor. Rus uçağının düşürülmesi, Türkiye’nin Suriye savaşındaki rollerine dair Batı medyasındaki haberler...Türkiye’den görülen gazetecilik manzarası nasıl?

Bağımsız gazetecilik ve gerçeği aramaya kararlı gazeteciler tam da bu nedenle elzemdir. Dünyada haberleşme özgürlüğünü denetim altına almak isteyen çok sayıda ülke var. Fakat Türkiye bu denetimin en şiddetli ve en hoyrat biçimde geliştiği ülkelerin en önde gidenlerinden. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün dünya basın özgürlüğü sıralamasında 180 ülke içerisinde 149. sırada. Ve öyle görünüyor ki Cumhurbaşkanı Erdoğan gazetecileri askeriyede olduğu gibi karşısında tek sıra halinde dizilmiş görmek istiyor. Bu sadece gazeteciler için değil habere erişmek isteyen yurttaşlar için de yaygın bir sıkıntı. Güvenliği için kaygılanan ve gerçeklere ulaşmak isteyen yurttaşın sığınabileceği tek şey bağımsız gazeteciliktir.

Putinist mode

- Cumhurbaşkanı, “Bedel ödeyeceksin” diyerek olayı kişiselleştirdi. Bu nasıl bir hukuk sistemi görünümü veriyor?

Türkiye’deki medya modeli gitgide Putinist veya Rusyavari bir nitelik kazanıyor. Gazetecileri baskı altında tutmak için ileri sürülen gerekçeler çok çeşitli olabilir fakat bu şuçlamaların hepsi bahanelerden öteye geçemiyor. Devlet aygıtının, ilkelerin değil eleştiriyi ve çoğulculuğu sindirmeyen bir liderin hizmetine girdiğini görmek hüzün verici. 

- Türkiye hükümeti nezdinde bir girişiminiz oldu mu? Ne yanıt aldınız?

Önce Adalet Bakanlığı’na Dündar ve Gül’ü ziyaret etmek için başvurduk. Paris’ten Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Adalet Bakanı’yla görüşmek için randevu talebinde bulunuyoruz. Dündar ve Gül tutuklanmadan önce Noam Chomsky’yle birlikte Washington Post ve Le Monde gazetesinde Türkiye’de endişe duyduğumuz bu sorunlara yönelik ortak imzalı bir makalemiz yayımlanmıştı.

Bugün ortak açıklama yapılacak

- Uluslararası planda ne gibi girişimlerde bulundunuz? 

29 Kasım’daki AB zirvesi öncesinde AB ve üyeleri ile yetkililere bir mektup yazarak medya özgürlüğü konusundaki standartları Türkiye’ye çok açık bir dille hatırlatmaları için kampanya başlattık. BM, Avrupa Konseyi ve hükümetler nezdinde Türkiye’ye yönelik tepkileri çoğaltmaları için çağrıda bulunduk. Girişimlerimizi yoğunlaştıracağız. Kamuouyunun bu duyarlılığa ortak olması için internet sitemizden bir kampanya başlattık. Salı günü (bugün) İstanbul’da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’yle birlikte uluslararası ve Türkiye’deki gazetecilik örgütlerinin de katılacağı ortak basın toplantısı yapacağız. Sonunda da uluslararası kamuoyuna yönelik bir deklarasyon yayımlayacağız. Dündar ve Gül’ün tutuklanması tüm dünyada ses getirecek. 

- Ama AB’nin Türkiye’nin de katıldığı zirvesinde birliğin sığınmacı krizi yüzünden Türkiye hükümetine tavizler verdiği izlenimi yaygın...

Bu sorunun tamamen ilkesel temelde bir durum ve temel ilkelerin başka bir meseleyle gölgelenmesi muazzam bir hata olur. Diplomatik ilişkileri nasıl olursa olsun AB’nin medya özgürlüğü konusunda Türkiye ile kesin ve kararlı bir ilişki içinde olması önemli.

Önce özgürlük

- Türkiye’deki meslektaşlarınıza ne söylemek istersiniz?

Biz dayanışma duygularımızı paylaşmak için ilk uçakla buraya geldik. İktidarı eleştirdikleri için veyahut farklı tavır geliştirdikleri için gazetecilerin terörist etiketiyle yaftalanamayacakları iyi anlaşılmalı. Myanmar’ın büyük gazetecisi Wintin’in söylediği gibi “Medya özgürlüğü, diğer tüm özgürlüklerin gözetilmesini sağlayan en önemli özgürlüktür. Diğer özgürlüklerin korunması için medya özgürlüğünün üzerine titrenmesi gerekir”. 

- Türkiye’de meslektaşlarını hapse tıkmak isteyen “gazeteciler” var. 

Gazetecilerin aynı editoryal çizgide olmaması normaldir. Hatta bu arzu edilmeli. Gazeteciler kullanmakta oldukları özgürlüğü hemfikir olmadıkları meslektaşları için de istemeliler. Bu en başta etiğin gereğidir. Meslektaşlarının tutuklanması için çağrı yapanlar yaptıklarının gazetecilik olmadığını bilsinler. Onlar propagandanın ötesinde bir iş yapmıyorlar.