Özgür-der başkanı Rıdvan Kaya’nın Taraf’taki söyleşisine Yordam Dergisi Editörü Mehmet Sait Çakar’dan eleştiri geldi. İşte o yazı:

RIDVAN KAYA TARAF’A NE DİYE KONUŞMUŞ Kİ?

4 Haziran tarihli Taraf Gazetesi'nde röportajı yayınlanan Özgür-der başkanı Rıdvan Kaya, Uludere (Roboskî) katliamına duyarsız kalan İslami kesimin avukatlığını üstlenmiş resmen. İslami camianın, PKK'nin varlığından dolayı, TSK-PKK çatışmasında arada kalıp öldürülen Kürtler için duyarsız kaldığını dile getirmiş.

Uzun söyleşide Kaya dişe dokunur hiçbir şey söylemiyor. Neşe Düzel ne diye onunla konuştu ki? Şu gerçek dışı cümleyi bile kurmuş Rıdvan bey: "Şükrediyorum ki İslami camia açısından Türk-Kürt diye henüz çok net bir ayırım yok." Bunu yapma bari Rıdvan Kaya. Senin şimdi başında bulunduğun yapı bile yıllardır Kürt-Türk katmanlarıyla kırılmalar yaşıyor.

Şimdi de Sn. Kaya'nın sarf ettiği şu sözlere bakalım: "Eğer PKK ile TSK arasında yaşanan çatışmada, hak ihlaline maruz kalan PKK’lıysa, insanların bu hak ihlalini algılamalarında zorluk çıkıyor. İnsanlar, çatışma süreçlerindeki bu hak ihlallerini dile getirmiyorlar. Yani duyarlılık Kürt oldukları için değil, PKK’lı oldukları için azalıyor. Ama Uludere böyle bir olay değil. Herkes orada öldürülenlerin geçimlerini sağlamak isteyen normal insanlar olduğunu biliyor." Burada "insanlar" ve "herkes" kelimeleriyle kastedilen kitle, Kürtlere yapılan haksızlıkları anlayamayan islamcılar oluyor. Kaldı ki açıkça yalan söylemeye hiç gerek yok; Herkes orada öldürülenlerin geçimlerini sağlamak isteyen normal insanlar olduğunu düşünmüyor. Başbakan bile kaçakçıların ellerinde mayın haritaları olduğunu, onların mayına basmadıklarını söylemişti daha birkaç gün önce. Rıdvan Kaya görmezden geldiği için daha da açalım: Başbakan o mazlumların masum olduklarına inanmadığını birkaç kez ima etti. Ki Kürdistan'da mayına basmaktan dolayı bacaklarını kaybeden bir dünya "Kaçakçı" var, ben bile tanıyorum; insan hak ve özgürlüklerini korumayı amaçlayan bir derneğin başkanı olan Rıdvan Kaya nasıl tanımaz, bilmez? Belli ki Başbakanı aklamak adına gerçeği saptırıyor. Bu muhafazakarları sözlerinin şefkatiyle sarmalayan Rıdvan Kaya, söyleşinin başında onlar için şunu demiş: "İslam, adalet temelinde oluşmayan bir ortamı asla meşru görmez. Çünkü insanlar, adalet yerine devleti kutsadıkları zaman devletin yaptığı zulümleri, haksızlıkları ve adaletsizliği algılamada zorluk çekiyorlar... İslam’ın adil olma emri anlaşılamıyor."

Aynı paragrafta konuyu, son yazdığı yazıya, F tipi zulmüne getirerek Kürt meselesi üzerine olan söyleşiden kaçıyor. Devletin Kürt ve Kürdistan inkârına dayalı tutumunu benimseyen islamcıları, Neşe Düzel'in açık sorularının sağanağından kaçırmaya çabalıyor. Yaman çelişkiler...

Aynı Rıdvan Kaya, geleneksel devletçi- muhafazakâr- sağcı anlayışın hak ve adalet temelinde değil de kutuplaşma temelinde davrandığını söyleyebiliyor. İnsan sormadan edemiyor: Rıdvan bey, siz sağcı müslümanlarla, mesela vakit gazeteciği ile taa öteden beri kanka değil misiniz?

Neşe Düzel'in "Uludere konusunda genelde islami camia ne düşünüyor?" sorusuna karşılık Rıdvan Kaya, "Hükümetin tavrının çok yanlış olduğunu, sürecin çok yanlış götürüldüğünü herkes kabul ediyor" diye yine gerçeği kesinlikle yansıtmayan bir karşılık veriyor. Sanki Vakit gazetesinin kara yazarları, Roboskî’ye akıtılan gözyaşlarını PKK'ye verilen can suyu olarak değerlendirmiyormuş gibi... Görmezden geliyor Rıdvan Kaya. Zaten söyleşi boyunca katliamın yapıldığı yerin gerçek adı olan "Roboskî"yi anmıyor bile Rıdvan bey, devletin bir ittihatçı subayının belirlediği o iğrenç "Uludere" adını kullanıp duruyor. Artık nasıl bir müslümanlıksa, nasıl bir yabancılaşmaysa bu?

Rıdvan Kaya, AKP'nin Roboskî katliamında zor duruma düşmesine çok üzülmüş olmalı ki, hükümete akıl vermeyi de unutmuyor: "Hükümet, kim tuzağı kurduysa bunu açığa çıkarmalı. Eğer hükümet tuzağa düştüyse, tuzağa düştüğünü açıklamalı ve bu işten kurtulmalı." Acıyla gülüyorum. Oh ne güzel! tuzağa düştüğünü açıklar açıklamaz hükümetin bu işten kurtulacağını bekleyecek kadar da basiretsiz, acımasız, korumacı, devletçi bir yaklaşım bu. Bunu adında "Özgür" kelimesi geçen bir derneğin başkanı yapıyor, yazık…

"Türk müslümanlara dönersek... Türk müslümanlar, milliyetçi reflekslerle mi hareket ediyorlar?" sorusuna "ben Arap'ım" diye cevap vermiyor. Türkiye'de islamcıların genel anlamda milliyetçi olduklarını kabul etmek durumunda kalan Rıdvan Kaya, "Türkiye’de müslüman dindarlar milliyetçilikten kurtulabilir mi peki?" sorusuna "kurtulmaları çok zor. Ama biz kurtulduk" diye çok rahat bir cevap veriyor. Oysa eleştirdiği sağcı muhafazakar islamcılar, Haksöz Dergisi ile ya da Özgür-der'le dikkate değer bir çatışma yaşamıyorlar. Konuyla ilgili bütün yazılarının satır aralarında tahammülsüz bir Kürt hareketi karşıtı olan Rıdvan Kaya, birçok yazısında Kürt halkına özgürlük isteyen Kürtleri, Kürtçe eğitim isteyen Kürtleri "Kürt ulusalcısı" olarak nitelendiriyor. Kürdistan'a tıpkı Kemalistler gibi "doğu" diyor, biz Kürtlerin "Güney Kürdistan" diye adlandırdığı Irak Kürdistanı'na tıpkı Kemalist elitler gibi "Kuzey Irak" diyor. Rıdvan Kaya'nın Kürt milliyetçileriyle sorunu evet apaçık var ama "milliyetçi" olduklarını kabul ettiği Türk islamcılarıyla dişe dokunur bir meselesi yok, hiçbir zaman da olmadı. Yani Rıdvan Kaya'nın Türk milliyetçiliğinden kurtulduğunu söylemesi boş. Çünkü buna inanmamız için elimizde yeterli delil yok. Tıpkı Arap olup da bunu dile getirmeye yanaşmayan, hiçbir talepte bulunmayan, bilakis ılımlı Dindar Türk devlet iradesini benimseyen diğer islamcı yazarlar olan Ali Bulaç, Beşir Eryarsoy, Ahmet Ağırakça, Yasin Aktay vb gibi muhafazakar o da.

Neşe Düzel, Taraf Gazetesinin yayın politikası doğrultusunda bir manşetlik söz almış Rıdvan Kaya'nın ağzından: "Rıdvan Kaya: peygamber, Uludere için susmazdı." Rıdvan Kaya ile bu söyleşiyi Yordam Dergisi için ben yapsaydım hayal kırıklığına uğrar, şöyle başlık atardım: "Rıdvan Kaya: Hükümetimizin suskun kalması yanlış

Rıdvan Kaya, "iktidarın son zamanlardaki milliyetçi tutumundan rahatsız mısınız?" sorusuna son derece naif cevap verirken, aynı cevabı soruyla ilgisiz bir biçimde Kürt tarafına getiriyor ve son derece sert bir şekilde Kürt siyasetini eleştiriyor. Oysa son dönemde çatışmadan yana bir dilin öne çıkmasında AKP’nin rolü büyük olmadı mı? AKP, provokatif çatışmayı tırmandırıp toplumda korkutucu bir baskı unsuruna dönüşmüyor mu? Nihai tahlilde neden hep devletten yana Rıdvan Kaya.

"Ermeni Tehciri" tamlamasını aynen ittihatçılar gibi kullandıktan sonra ne diye "geleneksel müslümanlık"ı eleştiriyor ki? O da onların safında işte.

Anlamsızca uzatılan ve manşetinden başka bir şeyi olmayan bu söyleşi metninin son paragrafında Rıdvan Kaya, sözlerine küçük bir ivme kazandırıyor gibi. Ama Kürt meselesini asla ciddiye almadığını hemen belli ediyor. AKP'nin içi boş "milli birlik ve beraberlik" açılımını gereksiz bir iyimserlikle yüceltiyor. Asıl endişesini ise sözlerinin sonuna saklıyor: Kürt sorununun AKP tarafından çözülmeyeceğine dair Kürt halkında kesinleşmeye başlayan inanç. Öyle anlıyorum ki Rıdvan Kaya'yı korkutan işte tam da bu.

Mehmet Sait Çakar

Yordam Dergisi Editörü