Gazeteci-yazar Ragıp Duran, Evrensel'de yer alan 'Hortladı yine milliyetçilik, savaş çığırtkanlığı çünkü iktidarın altındaki halıyı çekiyorlar' başlıklı yazısında, AKP'ye yakın medyanın artık kendi okurunu bile ikna edemeyecek yayın politikası izlediğine dikkati çekti. "İktidarın halet-i ruhiyesini en iyi iki gazete yansıtıyor: Takvim ve Akit!" diye belirten Ragıp Duran, "Başı derde giren, güç kaybeden her iktidarın yaptığı gibi bunlar da milliyetçilik ve savaş yılanına sarılıyor," dedi. Duran, yazısını, "İktidarın zemini pek kaygan. Aman dikkat, düşüp de bir yerinizi kırmayın..." diye sonlandırdı.

Ragıp Duran'ın Evrensel'deki yazısının tamamı şöyle:

On yıldan fazla iktidarda kalınca, siz bilmezsiniz, onlar imtiyazlı konumlarına alışıyor. Kötü bir alışkanlık tabi... 2002 öncesinin kıytırık bürokratları bugün bakan filan oldu. Üç kuruşa talim eden küçük esnaftı, bugün holding sahibi. Türkçe dahil hiç bir dil bilmez, adı sanı meçhul nice kalemşor, bugün köşe sahibi oldu, televizyonlarda program yapıyor. İşte istikrar dedikleri budur! Yani statüko, yani ‘Abi ne güzel geçinip gidiyoruz, bu böyle devam etsin işte...’.

Alın teri ile kazanılmamış mevki makamlar, para-pul ve şan-şöhret pek hassas bir  nebuladır, dokunursanız dehşetli tepki verir. Şimdi düşünebiliyor musunuz mesela Beştepeli, sürgüne ya da Divan’a gitmez ise, büsküvi firmasında  bölge temsilciliğine mi dönecek?

Her şey  çok güzel gidiyordu...derken, ileri demokrasi, yeni Türkiye, 17. büyük ekonomi, bölgesel süper güç  masalları gündemde iken, gençler Gezi’de şöyle bir silkindiler. ‘Alman istahbaratı ve Parallelciler’ dediler. 17-25 Aralık kabusu çöktü üstlerine. ‘Darbe’ dediler. Sonra 7 Haziran’da HDP ya da Demirtaş diye bir bela çıktı karşılarına, halının ucundan tutup çekmeye başladı altlarındaki zemini. Zelzele! Tek başına hükümet kuramaz hale geldiler...

HALET-İ RUHİYE: TAKVİM VE AKİT!

İktidarın halet-i ruhiyesini en iyi iki gazete yansıtıyor: Takvim ve Akit!

Türk medyası zaten militer doğmuştur, apoletlidir,  genlerinde iktidar sözcülüğü, Kürt, sol ve farklılık düşmanlığı vardır. Çünkü bizim cumhursuz Cumhuriyetimiz de zaten negatif değerler üzerine kurulmuştu vakti zamanında: Şekavet ve irtica. Terörizm olarak adlandırılan Kürt varlığı ile İslamiyetin siyasal versiyonu idi kurucuların korkulu rüyası.

Kökeninde, ruhunda, mayasında şiddet olunca, özellikle de bu geçmişiyle yüzleşememişse, her kriz anında milliyetçilik, ırkçılık ve savaş amigoluğu zeytinyağı gibi çıkar manşetlere. Bağımsızlık, özgürlük ve demokrasi derslerinde hep sınıfta kalmıştı Türk egemenleri.

Anayasa sürekli ihlal ediliyor, demokratik teamüller devre dışı, dış basın Erdoğan’a ağır eleştiriler yayınlıyor. Havuzda çıt yok. Hakimlerin, savcıların ya hapse atıldığı ya da yurtdışına kaçmak zorunda olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Hukuk diye bir şey kaldı mı?

İşte şimdilerde, bu acılı geçmişin hortlaması, amiyane tabirle 90’lı yıllara dönüş provaları yaşıyoruz. Küçük bir ayrıntı: 90’lı yıllara dönmek isteyen devlettir, toplumsa 21. yüzyılda yaşıyor artık.

Dışlanmışlar, kargılanmışlar 80 milletvekilliği kazandı. Yerel özerklik manifestoları tartışılıyor. Eşbaşkanlık, politik ekoloji var gündemimizde.

Egemen medya, adı üstünde, egemenlerin medyası. Ne kadar güç durumda olduklarını ifşa edercesine, akıl almaz yalanlar üretiyorlar. Suruç, Silvan, Varto, Cizre, Nusaybin, Yüksekova tanklarla, toplarla yıkılıp yakılırken, ‘PKK 40 kızı dağa kaçırıp iğfal’ etmiş. Fotomontajla intihar bombacısı ürettiler. ‘Alman ajan Kandil’de vurulmuş’. Kandil zaten son zamanlarda yine ‘yerle bir ediliyor’. Geleneksel Kandil palavralarına hoşgeldiniz.

ACILI AİLELER BİLAL’E CELP KAĞIDI GÖNDERİYOR

Asker cenazelerinde çığlıklar yükseliyor. ‘Vatan sağolsun’ demode oldu. Acılı aileler Bilal’e celp kağıdı gönderiyor. 

AKP medyası artık kendi okurunu bile ikna edemeyecek bir yayın politikası izliyor. Anketlerde AKP ve MHP geriliyor, CHP ve HDP yükseliyor. Anketlere katılanların yüzde 64’ü mevcut kaosun sorumlusu olarak Başkan olamayan Erdoğan’ı işaret ediyor. İki bakan zaten açıkladı: ‘7 Haziran’da Başkanlık rejimi onaylansaydı bu sorunlar olmazdı’, diye. Sorun dediği, 7 Haziran’dan bu yana hayatını kaybeden onlarca asker, polis, gerilla ve sivil yurttaş...

Denizanası kılıklı sakallı bir bakan da, sanki engelleyen varmış gibi, çıktı ‘Ben şehit olmak istiyorum’ dedi. Bir müneccim öngörüsü mü yoksa?

‘Tekrar seçim’  diye bir kavram ürettiler. Siyasal literatürde/jargondayok böyle bir terim. Ben tercüme edeyim: Tekrar yenilgi! Geçen Ramazan ayında kimsenin pek değinmediği önemli bir değişim yaşandı. Son 5-6 yıl içinde, Ramazan’da popülist ünlüler, iktidara şirin görünmek isteyen şarkıcılar, sanatçılar, iş adamları, AKP’li Belediyelerin düzenlediği iftar çadırlarını sponsor ederdi. Bu son Ramazan’da bir hayırsever de çıkıp da bir iftar organizasyonu yapmadı. Onlar da batan gemiden uzak durmaya başladılar.

Tıpkı medya aleminde, galiba Mehmet Altan’la başlayan liberallerin Erdoğan’dan uzaklaşma süreci gibi. Sancak medyadan üstdüzey 3 yandaş kalem neden oradan uzaklaştırıldı hâlâ kesin bir açıklaması yok. Yükselir gibi bir kalem HDP’yi destekleyip havuzdan atıldı. Selvi bile arada bir Erdoğan’ı  tırmalıyor. Veli Küçük’ün medyatik versiyonu kalktı, ‘Aramızda 7 hain var’ dedi. Akil adam ya da danışman olan bazı kalemler de kıvırmak istiyor ama kıvıramıyor, kıvranıyor.

Sonuç olarak iki nokta:

Başı derde giren, güç kaybeden her iktidarın yaptığı gibi bunlar da milliyetçilik ve savaş yılanına sarılıyor. Böylece geçmişlerindeki nispeten olumlu tüm yaklaşımları da tekzip ve inkar ediyor. Samimi olmadıklarını kanıtlamış oluyorlar.

İkincisi, gerek siyasette gerek medyada, geçmişte olumsuz sonuç verdiği kanıtlanmış hiç bir uygulama, bugün olumlu sonuç veremez. 90’larda Çiller-Güreş–Ağar üçlüsü Kürtlere saldırdı da ne oldu? O dönemin medyası, Andıçlarla etrafı toz dumana kattı da Kürt hareketi yıkılıp bitti mi?

İktidarın zemini pek kaygan. Aman dikkat, düşüp de bir yerinizi kırmayın...

Fotoğraf: Diken