Başbakan Binali Yıldırım, geçtiğimiz hafta gazete yazar ve sahipleriyle buluşarak 'moral bozacak haberlerin' yapılmamasını istedi. Gazeteci Ragıp Duran, konuyla ilgili “Gazetecinin görevi halkın morali değil, gerçeklerdir” değerlnedirmesinde bulundu.

Afrin operasyonunun başladığı günlerde basın kuruluşlarının yönetici ve sahipleriyle bir araya gelen Başbakan Binali Yıldırım, basından yapacağı haberlerde dikkat etmeleri gerektiğini söyledi. Basına 15 maddelik bir direktif verildi.

Gazeteci Ragıp Duran, bu tartışmaları ve basın özgürlüğü kavramlarını Zafer Arapkirli ile Seyr-i Sabah programında yorumladı:

"Türkiye ve diğer ülkelerde kriz zamanı iktidar yanlısı söylemler artır. Eğer gerçekleri eğmeden bükmeden gazetecilik yapılırsa belki o zaman çok iyi bir medyadan bahsedebiliriz. Başbakanın gazetecilerle ilgili toplantısının haberlerini gördüm. Bir gazetecinin görevi onun bunun moralini yüksek tutmak değil, gerçekleri yazmaktır. Gerçekler moral bozuyorsa, bunun sorumlusu gazeteci değildir.

Reyhanlı'ya düşen roketler konusunda ilgili terör örgütünün açıklamaları Avrupa'da yabancı basına yansıdı biz yapmadık şeklinde. Ama bizim basınımız bunu farklı bir bakış açısı olarak bile görmedi.

Bu tür kriz anları ve savaşlarda pembe haberler yayımlandığı zaman halk elbette mutlu oluyor. Buna Vietnam'da da rastladık. Vietnam savaşı boyunca yapılan haberler yüzünden, ABD vatandaşlar uzun süre oraya demokrasi götürüldüğünü zannetti. Sonradan bir sorun olduğu ortaya çıktı askerlerin Vietnam sendromuyla neler yaşadığı ortaya çıktı.

‘GAZETECİLİK KAHVE MUHABBETİ DEĞİLDİR'

Bir gazeteci, editör, muhabir kendi ülkesinin ordusunu canı gönülden destekleyebilir. Ama gazetecilik bir kahve muhabbeti değildir.

Bir ülkenin bir devletin bir liderin çıkarlarıyla bir gazetecinin yani gerçeğin çıkarları her zaman birbirini tutmayabilir. Gazeteci mesleğine sadıksa gerçeği savunmak zorunda o yüzden de iktidarla çatışma ihtimali çok yüksek.

Bence başbakanın şunları yapsanız iyi olur memorandumu gereksizdi. Türk medyası eskiden beri TSK'nın ve hükümetin fikirleriyle paralel görüşler yansıtıyor zaten. Öyle eleştirel bir yapısı yok medyanın. Bu, biraz toplumu da yansıtıyor. Bizim toplumumuzun da eleştirel bir yapısı yok.

Eğitim açısından baktığımız zaman gerek gazetecilik okullarında gerekse büyük medya kuruluşlarının kurum içi eğitimlerinde kurslar oluyor. Kriz döneminde her bir kelimenin anlamı çok daha büyük oluyor. Bazen gazete haberi gümlere bile yol açabiliyor.

‘DEMOKRASİYLE GAZETECİLİK STANDARTLARI PARALELDİR'

Avrupa'da barış gazeteciliği diye bir tür geliştirilmek istendi. Gazetecilik ancak huzurlu dönemlerde yapılan bir şey. Çünkü savaş zamanlarında gazeteciler zaten istedikleri gibi çalışamazlar.

İnsanlar ölüyor. İnsanlar çok kıymetli. Bizim gazeteci olarak sadece ideolojik olarak değil mesleki olarak da karşı çıkmamız lazım. Maalesef savaşta sadece insanlar değil gerçekler de ölüyor. Barış gazeteciliği ihtilafların savaş olmadan çözülmesini öneriyor.

Mısır ve Suudi Arabistan'da yapılan gazetecilikle Fransa ve ABD'de yapılan gazetecilik arasında fark var ve bu rejim ve geleneklerle ilgili. Ne kadar demokrasi o kadar gazetecilik diyebiliriz. Geleneklerin şiddetten yana bastığı ülkelerde gazetecilik de doğal olarak daha zor yapılıyor.

Bir ülkenin demokrasi standartları düşükse gazetecilik standartları da o kadar düşük oluyor."

Kaynak: Sputnik