Milliyet'te izne ayrıldığına dair bir not yayınlanan gazeteci Nuray Mert, "son durumu"yla ilgili açıklama yaptı. Mert, 'Bir noktadan sonra gazete yönetimi ile iletişim imkânı bulamadım' diyor.

 

Gazeteci Nuray Mert, 12 Şubat'ta Milliyet'teki köşesinin altına konan, "izne ayrıldığı"na dair açıklamanın ardından 10 gündür süren suskunluğunu bozdu. Mert'in MedyaTava'da yayınlanan açıklaması şöyle:

 

ZORUNLU AÇIKLAMA

 

Milliyet gazetesindeki son "durumum"a ilişkin okuyucularım ve medya çevreleri başta olmak üzere, yaygınlaşan merak ve tepkiler dolayısı ile bir açıklama yapmak zorunluluğu hissediyorum.

 

Farklı spekülasyonlara yol açan durum, 12 Şubat tarihli yazımın sonunda izne ayrıldığım şeklinde bir not ile başladı. 11 Şubat Cumartesi günü Milliyet yönetimi beni telefonla arayarak benimle ilgili ‘sıkıntılı’ bir durum oluştuğunu, konunun netleşmesi için zamana ihtiyaç olduğunu söyleyerek, bu süre içinde ‘izne’ çıkmamım mümkün olup olmadığını sordu. Böyle başlayan bir sürecin nasıl sonuçlanacağını gayet iyi tahmin ettiğim halde, yönetimi zor durumda bırakmamak üzere, konuyu hafta içinde netleştirmek üzere, daha önce göndermiş olduğum yazımın sonuna ‘izne’ ilişkin notun konulmasını kabul ettim. Zaten tam o esnada çok ciddi bir sağlık sorunu nedeniyle gittiğim doktor randevumdan henüz çıkmış, o konuda ne yapacağımı düşünmekle meşguldüm.

 

Olaylar hiç arzu etmediğim ancak tahmin ettiğim şekilde devam etti; Milliyet’deki durumum netlik kazanmadı. Bu koşullar altında, gerekli açıklamayı gazetemin yapmasını bekledim, ancak bu gerçekleşmediği gibi, bir noktadan sonra gazete yönetimi ile iletişim imkânı bulamadım. Şu an itibarıyla beni en çok rahatsız eden husus budur.

 

Hiçbir medya kurumunun hiçbir yazarının istihdamını devam ettirmek gibi bir zorunluluğu olmadığını da, mevcut medya özgürlük ortamının sınırlarını da gayet iyi biliyorum. Ancak, asgari medeni davranış ve nezaket, hiç olmazsa net bir açıklamanın yapılmasıdır, bunun yapılmamış olması fazlasıyla üzüntü verici oldu.  Dahası, 11 Şubat tarihine kadar gazete yönetiminden bana iletilen hiçbir rahatsızlık ve dolayısı ile ‘baskı’ diye nitelenebilecek bir yaklaşım söz konusu olmamıştır.  Şu ana kadar gönderdiğim halde basılamayan bir yazım olmadı; sorun, yazılarımın, gönderemediğim, bu imkânın kapatılması dolayısı ile basılamamasıdır.

 

Söylemeye gerek yok, siyasal görüşlerimin tek sorumlusu benim, bağlı bulunduğum medya kuruluşunun benim yüzünden bedel ödemesini hiçbir zaman beklemedim. Bu konuda mesele, bu ülkede siyasi görüşlerin ifadesinin bedelinin, bu görüşleri ifade etme imkânının elinizden alınmasıdır. Bu ne ilk kez benim başıma geliyor, ne de benim başıma ilk kez geliyor. Türkiye’de özgürlükler ortamının geldiği nokta hepimizin malumudur. Siyasi görüşlerimi beğenen veya beğenmeyenler olabilir, ancak beğenmeyenlerin tuttuğu yol susturmak veya susturulunca sevinmek değil, tartışmak veya hiç dikkate almamak olmalıydı, olmadı.


Bu noktada, en acıklısı, bu tür durumlarda, meslektaşlarımızdan pek çoğunun mağdur olanı itham yolu ile mağduriyetlere meşruiyet kazandırma davranışıdır. Şimdiye kadar olan budur, benim başıma aynısı gelirse hiç şaşırmam. Bunun ötesinde değerlendirmeyi takdirlerinize bırakıyorum.

 

Son olarak, içinde bulunduğum durum konusunda duyarlık gösteren tüm okuyucu ve meslektaşlarıma çok çok teşekkür ederim. Böyle durumlarda en önemlisi yalnız kalmamaktır. Bana bu duyguyu yaşatmadıkları için hepsine tekrar tekrar teşekkür ediyorum. İzninizle, en sevdiğim yazarlardan Arif Altan’ın sözleri ile bitireyim;

 

“Kendine yetemeyen, kendine söz geçiremeyen, kendinden bir yapıt, kendinden bir güzellik meydana getirecek güçten yoksunların saplandıkları hükmetme arzusu... İktidar, tanrının ya da doğanın, insanın kusurlu varlığına kestiği bir ceza. Kimsenin sahip olamayacağı, ona göz dikenlerin onun kölesi olacağı, onun herkese sahip olabileceği korkunç bir hastalık... İktidarla mutlu gelecek arayan, düşüncenin hangi doruklarında parende atarsa atsın bugünü de yitirmekle mükellef...”

 

Selam ve sevgilerimle…