36'sı tutuklu 44 sanığın yargılandığı KCK gazeteciler davasının ilk duruşması 10 -12 Eylül'de görüldü. Hakim duruşmada savunmaları dahi almadan ara karar verdi. Davanın tutuksuz sanıklarından eski Dicle Haber Ajansı muhabiri  Evrim Kepenek'in mahkeme heyetine hitaben kaleme aldığı ancak okuyamadığı ve bianet’te yayınlanan dikkat çekici savunmasını yayımlıyoruz:

 

İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi Heyeti'ne;

Öncelikle söylemek isterim ki bu benim savunmam değildir. Şimdiki konuşmamı iki başlıkta yapacağım. Birincisi kişisel sürecimle ilgili, ikincisi de neden şu ana kadar Kürtçe konuştuğumla ilgilidir.

 

Rize'de doğdum. Üniversite'ye kadar aynı kentte yaşadım. O kültürle büyüdüm. Türkiye Cumhuriyeti okullarında eğitim gördüm. Lise son sınıfına gelene kadar bir Kürtle tanışmamıştım. Bir Kürtle tanıştıktan sonra, Türkiye'de Kürtlere ve halklara yapılan "Türk ol dayatması"ndan haberdar oldum.

Rize'de arkadaşlarımla oturduğum bir çay bahçesinde, bir arkadaşıma "Kürt sorunu" nedir diye sormam üzerine, yan masamızda oturan ülkü ocakları başkanının polise şikayet etmesi ile gözaltına alındım.

 

Hayatımda ilk kez 17 yaşında 18 saat süren bir gözaltı süreci yaşadım. Bu süreçte, ailemin gözaltında olduğumdan ve nerde olduğumdan haberi olmadı. Polisler bizi sürekli "sizi üniversite sınavına sokmayacağız" diyerek tehdit etti. Gözlerim ve ellerim bağlandı. Gözlerimiz bağlı bir şekilde "Ölürüm Türkiyem" gibi şarkıları dinlemek zorunda bırakıldık. O sırada, yanımızdaki nezarette bulunan Kürt arkadaşıma saatlerce fiziki işkence uyguladılar. Biz, o müzik seslerinin yanında arkadaşımızın bağırtılarını duyarak, başka bir işkenceye daha maruz bırakıldık. İşte ben Kürtlerin maruz kaldığı zulümle o zaman tanıştım.
 

Daha sonra İstanbul'a geldim. Önce İstanbul Üniversitesi'nde okudum ve mezun oldum. Şu anda da bir vakıf üniversitesinde okuyorum. Gazetecilik mesleği ile üniversite yıllarımda tanıştım. Cumhuriyet, Birgün, Taraf gibi gazeteler ve birçok basın kurumunda çalıştım. En son olarak Dicle Haber Ajansı'nda (DİHA) çalışmaya başladım.

 

Ajansın, özgür basın kurumlarından, Kürt medyasından biri olduğunu biliyordum. Çalıştığım iki yıl boyunca ajansımızın Türkiye'deki sosyal ve politik atmosferin çok ilerisinde olduğunu gördüm. DİHA'da, her türlü etnik kökenden insan yan yana kendi etnik kimliğini, dilini, koruyarak çalışabiliyor. DİHA, çoğu medya grubunun söylemediği haberleri, ortaya çıkarıyor. Sizin yargıladığınız özgür basının mimarları, şu sıralarda oturttuğunuz ve iradelerini kırmaya çalıştığınız basın çalışanları sayesinde bu ülkede hakikat konuşuluyor. Hakikatın üstü hiçbir zaman örtülemez. İlk başta örtüldüğü sanılsa da, hakikat arayışçıları tarafından illa ki ortaya çıkartılır. Amed başta olmak üzere birçok kentte yeraltından çıkan insan iskeletleri bunun kanıtıdır.

 

Şimdi siz burada, gazetecilik mesleğini yargılamadığınızı iddia edeceksiniz. Ama biz biliyoruz ki sizin yargıladığınız tam da budur. Hepimizin bildiği gibi tüm dünyada basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğü gibi normlar var. Türkiye'de de var.  Siz, "gazeteciliği yargılamıyoruz, basın özgürlüğü var" derken tam da gazeteciliğimizi yargılıyorsunuz. Eğer gazeteciliği yargılayacağınızı iddia ediyorsanız, bunu yasalara dökün. Düşünce ve ifade özgürlüğü, kısmen varolan basın özgürlüğünü ortadan kaldırın. Yasalarınızla hangi haberlerin ne şekilde işleneceğini belirleyin. Bizim yaptığımız haberler, yasal olarak da suç olsun. O zaman, bizi, yargılayın. Ama şunu da çok iyi bilin ki, ben ve arkadaşlarım bu yasaları çıkartsanız dahi gazetecilik yapmaya devam edeceğiz. Ben ne Dicle Haber Ajansı'nda çalıştığıma, ne de bu haberleri yaptığıma hiçbir zaman pişman olmadım. Ne olursa olsun hiçbir zaman da pişman olmayacağım.

 

Şimdi siz diyeceksiniz ki, "Kızım sen kendini Türkçe güzel ifade ediyormuşsun. Neden şimdiye kadar Kürtçe konuştun?"  Çünkü Kürtlerin ve halkların dilinin kimliğinin asimile edildiğinin farkındayım. Aynı zamanda ben bir Hemşinliyim. Kendi dilim olan Hemşinceyi bilmiyorum. Gönlüm isterdi ki, insanın en doğal haklarından biri olan ana dilde savunma hakkı içinde, kendi dilimde burada savunmamı yapayım. Benim annem ve babam da Hemşinceyi bilmiyor. Çünkü bu sistem beni ve benim mensubu olduğum Hemşin halkını asimile etti. Türkleştirdi. Hemşince UNESCO tarafından kaybolmaya yüz tutmuş diller listesinde yer alıyor. Ben kendi halkımın başına gelen şeyin, Kürtlerin de başına gelmesini istemiyorum. Bu nedenle, diğer arkadaşlarımın Kürtçe ve Zazaki savunma talepleri kabul edilene dek, mahkemenize hiçbir şekilde savunma vermeyeceğim. Savunmamı ileriki aşamalarda vereceğim.

 

* Ülkem Evrim Kepenek şu anda İMC TV'de muhabir olarak çalışıyor.

imc tv canlı izle