"Mor ve Ötesi" müzik grubunun solisti Harun Tekin, BirGün Gazetesi'nde köşe yazmaya başladı. Bugün ilk yazısını yazan Tekin "Gezi Parkı" direnişindeki gözlemlerini yazdı.

İşte Harun Tekin'in ilk yazısı:

Mayıs ayının son günleriydi, Reyhanlı’dan dönüyorduk. Ahmet Mümtaz Taylan, Aylin Aslım, Birol Namoğlu, Doğan Duru, Ferman Akgül, Koray Candemir, Murat Dalkılıç ve ben. Hayat boyu unutamayacağımızı bildiğimiz o günün sonunda dev bir baş ağrısı ve birkaç soru vardı kafamda: gördüklerimizin, duyduklarımızın ne kadarını anlatırsak bize deli demezlerdi? Nasıl anlatırsak herkes duyardı? Kim duyardı? Ne değişirdi?

Döndüğümüz akşamdan itibaren ülke (ve bir süre dünya) gündeminin tepesine İstanbul doğumlu bir mucize yerleşti ve Gezi Direnişi, yukarıda sözünü ettiğim soruların binlerce benzerini umutsuzluktan tükenmek üzere olan milyonlarca insanın düzensiz ve ısrarlı bir şekilde dile getirmesine öncülük etti.

PEKİ, ETTİ DE NE OLDU? SONUÇ?

Sonuç şu: burası artık daha özgür bir yer ve bu aşağıdan gelen bir talep sonucu, yukarının direnmesine rağmen gerçekleşti. Yeni bilgilerle, yeni deneyimlerle karşı karşıyayız. Daha uzunca zaman bu bilgi ve deneyimleri anlamaya çalışacağız, ama hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Yirmi-otuz yıl sonra insanlar 2013’ün Haziran ayında neler olduğunu, kimin neyi savunduğunu biliyor olacak. Parkın olduğu yere bir kışla ya da AVM inşa edilmesi yönünde toplumsal bir talep olmadığını, penguen olayı benzeri vakalar üzerinden ulusal medyanın durumuna dair belki de en geniş toplumsal mutabakatın oluştuğunu, 6 kişinin kolluk kuvvetinin orantısız güç kullanımı sonucu öldüğünü, bu ölümlerle ilgili devletin verdiği reflekslerin hayata dönüş operasyonu ve 6-7 Eylül reflekslerine ne kadar benzediğini, kendisine özgürlükçü sıfatını yakıştıran nicelerinin birer kalitesiz borazana dönüştüğünü, yedi gazetenin bir sabah aynı manşetle çıktığını ve bunun tesadüf olduğuna inanmamızın istendiğini konuya ilgi duyan herkes biliyor olacak.

PEKİ ŞİMDİ NE YAPMALI?

Anlatmalı. Elinden dilinden sadece yalan çıkanların çoğunluk değil ufacık bir azınlık olduğunu görmeli ve bunun iktidarı, muhalefeti, genci, yaşlısı hepimize yöneltilmiş bir tuzak olduğunu akıldan çıkarmadan, sakin, sevgiyle, sabırla anlatmalı. Çıkar uğruna gerçeği saptırmanın uzun vadede kimseye yararı olmadığını unutmadan, yeri geldiğinde çuvaldızı kendine batırmaktan korkmadan, mümkün olan tüm yollarla anlatmalı.

Daha Mayıs’ın sonunda önümüzü göremediğimize göre kabul edelim, gözümüz bozulmuş zor bir memleketi okumaya çalışmaktan. Ama artık yeni gözlüklerimiz var. Bu yeni gözlükler biraz tozlu, parktan kalkan gezi tozu var camlarında. Bereket ne tozpembe gösteriyorlar, ne de bulanık: mükemmellikten uzak, ama gücün hazzıyla parlayan ya da ikbal hırsıyla kapanan gözlerden çok daha net gösteriyorlar olup biteni. Ayrıca her tozlu gözlük de tam aynı açıdan bakmayabilir, doğaldır. Parktan kalkan tozu, nihayet üstümüzden attığımız ölü toprağı ve yerinde durmak için can atan ağaçları göstersin, yeter.