Gazetecilere Özgürlük Platformu'nun (GÖP) düzenlediği 2. Gazetecilere Özgürlük Kongresi başladı. 

İstanbul'da düzenlenen kongreye Türkiye'deki basın örgütlerinin yanı sıra, yargılanan gazeteciler ile onların yakınları ve avukatları, uluslararası basın meslek örgütlerinden temsilciler katılıyor.

Kongrenin açılışında Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Başkanı ile GÖP dönem başkanı Ercan İpekçi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Başkanı Turgay Olcayto ve Gazeteciler Cemiyeti Genel Sekreteri Ümit Gürtuna konuştu.

İpekçi bilhassa Gezi direnişinin Türkiye medyasının ülke içindeki haberleri nasıl görmezden geldiğine bir örnek olduğunu ifade ederek bu süreçte çok sayıda gazetecinin işten çıkarıldığını, direnişi yayınlayan medya organlarına Radyo ve Televizyon Üst Kurulu'nun (RTÜK) ceza kestiğini ve tüm bunların yanında gazetecilerin yargılandığı davaların devam ettiğini, bunlardan bazılarının ceza aldığını vurguladı.

Olcayto konuşmasında sadece yasa çıkarmanın yeterli olmadığına değinirken, Gürtuna ise Türkiye'de basın özgürlüğü önündeki en büyük engelin "gücünü muhafaza etmek isteyen siyasi iktidarın bu uğurda tüm devlet aygıtlarını demokrasi isteyenlere karşı kullanması" olduğunu ifade etti.

İPEKÇİ: İLK SUSANLAR MEDYA SAHİPLERİ OLDU

"Amerika Birleşik Devletleri'nde gaz kaçağı nedeniyle bir patlama oluyor, patlamanın şiddeti Türkiye'deki televizyonların stüdyosunda hissediliyor, anında canlı yayına geçiliyor. Ama Türkiye'de evlerin balkonlarına, insanların yüzlerine atılan gaz bombalarından kimse haber kokusu almıyor. Türkiye medyası ne Taksim'i, ne Reyhanlı'yı, ne Silivri'yi. ne Lice'yi, ne Uludere'yi görüyor.

"Türkiye'deki medyanın gözü ve kulağı cezaevlerinin dış duvarı gibi ülke dışına açık ama ülke içine ışık tutmaktan uzakta. Türkiye medyası ne yazık ki meslektaşlarına sahip çıkmadı. Bir avuç meslek örgütü, bir avuç gazeteci tutuklu gazetecilerle birlikte Türkiye'nin gündemine girmeye çalışıyoruz. Ancak basın özgürlüğü mücadelesinde ilk önce susup korkanlar medya sahipleri oldu, sonra yazı işlerini susturdular.

"Medyanın manipülasyon içerikli, kirli bilgilerle dolu yayıncılığından dolayı, kamuoyu, siyasi iktidarın tek yanlı açıklamalarıyla yönlendirildi, tutuklanan gazetecilerin terörist olduğunu, hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs ettiklerine ikna edildi. Kürtler polis ve asker şiddetiyle mağdur edilirken, devlet yöneticilerinin ağzıyla yayın yapan medya sayesinde Türkiye'nin batısı onları 'terörist' diye tanıdı.

"Türkiye'nin batısında da tutuklamalar başladı. Derken bir grup çevreci duyarlılık sahibi yurttaşın polis şiddetiyle mağdur edilmesi, toplumdaki bu birikimi patlattı. Gezi Parkı direnişçilerini savunan ve evlerinden sokağa çıkan on binlerce insan birden bire kendilerinin 'marjinal gruplar' olarak adlandırıldıklarına tanık oldular.

"O zaman herkes şunu anladı: Beni terörist olmakla suçlayan bu devlet, aynı şeyi sosyalistler için de, Kürtler için de, gazeteciler, öğrenciler, avukatlar, işçiler için de yapmıştı.

"Gazeteciler olarak şunu görmek zorundayız: Sadece 'gazetecilere özgürlük' isteyerek, bu mücadelede başarıya ulaşabilmek mümkün değildir. Özgürlükleri kısıtlanan yazarların, yayıncıların, bilim insanlarının, öğrencilerin, avukatların, direnen işçilerin, toplantı ve gösteri hakkını kullanmak isteyen halkın ortak mücadelesinde gazetecilerin de katılması, destek vermesi gerekiyor." (BİANET)