"Erdoğan dün Kazlıçeşme Meydanı’na “muzaffer bir komutan” gibi girdi ama bu zaferin nasıl kazanılmış olduğunu, anaakım medyanın bütün gizleme, karartma ve saptırma çabalarına rağmen biliyoruz. Yine devlet ve belediye imkanlarıyla Kazlıçeşme doldurulurken, devlet zoruyla Taksim’e kimsenin sokulmadığını da biliyoruz. Dolayısıyla bu zafer tartışmalıdır."

Böyle yazıyor Ruşen Çakır, Vatan gazetesindeki köşesinde.  Gezi Direnişinin siyasi bilançosunu çıkarmaya çalıştığı köşesinde şöyle yazdı Ruşen Çakır:

KAZANAN TOPLUM KAYBEDEN DEVLET

"Direnişin ilk gününde twitter’da şöyle sormuştum: “Kazananı (toplum) ve kaybedeni (devlet) baştan belli olan bir mücadele bu. Bakalım devlet bu gerçeği ne zaman kabullenecek?” Sanıyorum devlet/hükümet bu gerçeği ilk günlerde gördü, ama kabullenmek istemedi.

Çünkü polis/gaz bombası/tazyikli su/gözaltılar ile zaten örgütsüz ve kendiliğinden olan direnişi kırabileceğini düşündü. Ama direnişin esas gücünün bu örgütsüzlükten geldiğini anlamadı, bir aşamadan sonra korku sınırını aşabileceğini öngöremedi.

SANSÜR VE OTOSANSÜR'ÜN TERS TEPECEĞİNİ HESAPLAYAMADILAR

Medyanın büyük ölçüde kontrol altında olmasına fazla güvendi. Ama sansür ve otosansürün tam tersi etki yaratacağını, sosyal medyanın inisiyatifi ele geçireceğini hesaplayamadı.

AKP lideri bir aşamadan sonra, aslında ilk günlerde aklına gelen çözüme yöneldi: Gezi direnişçilerinin karşısına kendi tabanını çıkarmak. Havaalanlarındaki karşılamaları saymazsak, Cumartesi Ankara’da, dünse İstanbul’da düzenlenen mitinglerin hiç de yerel seçimlerin startı olmadığı, asıl amacın Gezi’ye cevap vermek olduğu açık. (...)

ERDOĞAN'IN SİYASİ KARİYERİNİN EN KRİTİK HATALARI

Refah Partisi İstanbul İl Başkanı olduğu andan itibaren, yani en az 25 yıldır takip etmeye çalıştığım Erdoğan’ın siyasi kariyerinin en kritik hatalarını bu süreçte yaptığını düşünüyorum. Her şeyden önce, bundan önceki çok daha kritik nice olayda gösterdiği serinkanlılığı, itidali bu sefer göstermedi. Hal böyle olunca Gezi direnişini Türkiye’nin başına örülen en büyük çoraplardan biri olarak tarif etmeye kalkıyor.

SÖZÜNÜ ETTİĞİ ODAKLAR AKP HÜKÜMETİNİN SİGORTASI OLMUŞTU

Bu komplodan da, kimi zaman isim vererek, kimi zaman da imayla içerdeki ve dışardaki bazı güç odaklarını sorumlu tutuyor. Fakat ortada çok ciddi bir sorun var: Bu sözünü ettiği odakların çoğu, 10 yılı aşkın sürede AKP hükümetinin bir tür sigortası olmuşlardı. Örneğin AB, Avrupa Parlamentosu gibi kuruluşların, uluslararası medyanın sunduğu meşruiyet ve destek olmasa daha önceki nice badireyi AKP o kadar kolay atlatabilir miydi? 

AKP LİDERİ ŞİMDİ İHTİYAÇ KALMADI DİYE DÜŞÜNÜYOR

AKP lideri, belki artık bu güçlere eskisi kadar ihtiyacı olmadığını düşünüyordur. Yine aynı şekilde, askeri vesayetle mücadele, kapatma davası, referandum gibi en kritik anlarda yanında yer almış ama AKP’li olmayan toplum kesimlerine, bazı kişi ve kurumlara da ihtiyaç duymuyor olabilir.

Çünkü son dönemde benimsediği söylemin kendisinin oylarını artırdığını düşünüyor olabilir. Mümkündür. Şahsen Gezi Direnişi’nin AKP’nin oylarını artırma ihtimalinin daha yüksek olduğunu düşünüyorum. Ama bu tek başına ne kadar yeterli olabilir? (Gazeteciler.com)

Ruşen Çakır'ın yazısının tamamını buradan okuyabilirsiniz.