Levent Gültekin bugünkü "Ne olacak bu benim Tayyip düşmanlığım" başlıklı yazısında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik öfkesinin nedenlerini anlattı;

İşte o yazının kimi bölümleri;

"Tayyip Erdoğan benim gençliğimi, hayallerimi, geleceğimi, ideallerimi, inancımı… bugüne kadar gözüm gibi koruduğum her şeyimi ellimden aldı.

Dinin topluma değer katacağına olan inancıma büyük darbe indirdi.

Ortaokuldan beri İslamcı camianın içindeyim.

O yaştan itibaren bu ülkeye güzel ahlak, dürüstlük, dostluk, kardeşlik, özgürlük gelsin diye çalıştım çabaladım.

Tayyip Erdoğan’ın temsil ettiği dindar siyaset Türkiye’de iktidar olsun, ülkeye huzur getirsin diye gecemi gündüzüme kattım.

Aşklarımı, ailemi, çocuklarımı… tüm hayatımı İslamcılık davası için ihmal ettim.

Tek bir amacımız vardı: Müslümanlıktan aldığımız o güzel ahlakı tüm ülkeye yaymak. Özgürlüğü, kardeşliği, iç barışı, yoksullara merhameti ve yardımı, insanlara saygıyı bu ülkenin kalıcı değerleri kılmak.

Bu idealler uğruna siyaset yapıyorduk.

Bunun için gazeteler çıkardık. TV’leri bunun için, bin bir sıkıntıyla kurduk.

Vakıfları, dernekleri, okulları… hep bunun için açtık.

Bu düşünce, bu görüş iktidar olsun diye 3 yıl boyunca sabaha kadar sokaklarda gazete dağıttım.

Elime azıcık para geçtiğinde hemen ya dergi çıkardım ya gazete.

Benim gibi yüzbinlerin çabası sonunda AK Parti iktidar oldu.

İşte tüm bu birikimi Erdoğan 2 yılda mahvetti. Kendi kişisel hesapları için gözümüzün yaşına bakmadan bütün emeğimizi, birikimimizi harcadı.

Dindarları, dindarlığı toplumun nazarında değersizleştirdi. Değersizleştirmekle kalmadı üstelik, nefret objesi yaptı.

“Asla hırsızlık yapmaz” diye bakılan dindarlara hırsız, yolsuz damgası vurulmasına neden oldu.

Çatışmacılığı, ötekileştirmeyi, hakareti, saygısızlığı dindarların alameti farikası yaptı.

Merhametli, müşfik, yardımsever olarak bilinen dindarları iktidar hevesiyle gaddarlaştırdı.

Adam kayırma, kendinden olmayanın hakkını yeme, onun döneminde zirveye çıktı.

Alnında secde izi bulunan adama duyulan o itimadı yok etti.

“Dindar adamdır yalan söylemez, dindar adamdır çalmaz, dindar adam adaletsizlik yapmaz” algısını yaptıklarıyla yerle bir etti.

Barış dini olan İslam’ın çıkar için kullanıldığında nasıl yakıcı bir silaha dönüşebileceğini gösterdi.

Sadece bunlar mı?

İstanbul’un silueti onun zamanında bozuldu.

Şehirlerimiz onun iktidar döneminde daha da yaşanmaz hale geldi.

Mezhep savaşı Ortadoğu’yu kasıp kavururken, siyasi çıkar için Alevi- Sünni ayrımcılığı yapmaktan imtina etmedi.

“Reyhanlı’da 53 Sünni vatandaşımızı kaybettik” dedi!

Medya onun döneminde pespayeleşti. Gazetecilik iflas etti.

Sektördeki en kişiliksiz, en ahlak yoksunu, haysiyet fukarası kim varsa onları en önemli makamlara taşıdı.

Maaşını verdiği bu tetikçilerin 'kardeşim' dediği yol arkadaşlarına saldırmasına göz yumdu.

Onunla birlikte hareket eden hiçbir dava arkadaşına değer vermedi. Hepsini aşağıladı. Yok saydı. İtibarsızlaştırdı.

50 yıllık emeğin sonunda yetişen İslamcı aydın, yazar, kanaat önderlerinin hepsini iktidar imkanlarıyla sindirdi, değersizleştirdi.

Kimine makam verdi, kimine ihale.

“Gözün üstünde kaşın var” diyen yazarları, aydınları, gazetecileri yokluğa mahkum etti.

Dışladı. Ekmeğiyle oynadı. “Bu insan, yıllardır ben iktidar olayım diye çabaladı” demeden, bir eleştiri yazısı üzerine kendi dava arkadaşlarının işine son verilmesini emretti.

Sonunda hepsini koşulsuz itaate mecbur bıraktı, muma çevirdi.

Başkan olma sevdasına özgür, demokrat, barışçı bir anayasa yapma imkanını tepti."

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

(Radikal)