Radikal yazarı Ezgi Başaran'ın bugünkü yazısı:

Başbakan hafta sonu Kızılcahamam’da AK Partililere söylüyor: “Yurtlar yetersiz kalınca öğrenciler kızlı-erkekli aynı evde kalıyor. Bu bizim muhafazakâr demokrat yapımıza ters. Denizli’de gördük. Valiye talimat verdik, gereği yapılacak.”

Bu sözler duyulunca danışman Yalçın Akdoğan ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç telaşla açıklama yaptılar. Biri Twitter’dan, biri basın toplantısı yaparak. Öndeki otomobile dokundurduk, topla topla geri gel usulüyle kurtulalım diye düşünmüş olmalılar. AK Parti içindeki bu tür gayretleri hep takdir etmişimdir. Başbakan’ın ülkenin tansiyonunu yükseltmeme ihtimalini seviyorlar. Hâlâ umutları var. Tatlı. 

“Başbakan hiç de öyle demek istemedi. Evleri kastetmedi, yurt izni olmayan ama yurt gibi işlev gören yerler için söyledi.” Dediler. Yetinmediler. “Bizim evleri denetleme niyetimiz de yetkimiz de yoktur. Bu haberler asparagastır” diye devam ettiler.
Yazık oldu. Hem de çok valla.

Aradan 12 saat geçmedi ki Başbakan kürsüdeki yerini aldı ve söze başladı: “Bir kere konuştuğumu inkâr etmem. Bazı yerlerde yurtlar noktasında ihtiyaca cevap veremediğimiz için evlerde kalma noktasında sıkıntı yaşanıyor. Buralarda güvenlik güçlerimize gelen istihbari bilgiler var. Valiliklerimiz bu durumlara müdahale ediyorlar. Bundan niye rahatsız olunuyor? Bunlar aynı apartmanın içinde daire komşuları ihbarı yapıyor. Buralarda nelerin olduğu belli değil. Karmakarışık her şey olabiliyor. Anneler-babalar feryat ediyor devlet nerede diye. Devletin nerede olduğunu göstermek durumundayız.”

Yazık oldu. Hem de çok valla. 

Sadece Akdoğan ve Arınç’a değil, hepimize.

Neden derseniz... Ahlak anlayışını evlere kadar sokmayı, bir insanın yegâne mahrem alanını polisle, valiyle denetlemeyi kendine hak gören bir Başbakan’la karşı karşıyayız. Bu onun ‘muhafazakâr demokrat’ kimliği için öyle doğal bir müdahale ki konuşmasını özellikle ‘kim ne derse desin, ne yazarsa yazsın ben bunu yaparım arkadaş’ tonlamasıyla yapıyor.

Devlet neymiş hepimize gösterecek. Bugün öğrencilerin odalarına, yarın bizlerin.

Bunu işgüzar ihbarcı komşular yaratarak, valiye, polise olmayan yetkiler vererek yapacak.
Yazık ve de hayli korkunç.

Başbakan’ın üç meseleyi anlaması gerekiyor. 

Birincisi: 18 yaşını doldurmuş insanlar istediği kişiyle ev tutabilir, kızlı da kalır, erkekli de. Kızlı-erkekli her ortamdan bir seks partisi çıkmaz. Çıkacağını sananlar yeterince kızlı-erkekli ortamda bulunmamış, cinselliğini yaşayamamış kişilerdir. Ayrıca... İnsanlar sevişir de... Evinde ister kızlı-erkekli sevişir, ister sade erkekli, ister sade kızlı, ister ortaya karışık. Kimse de buna karışamaz. Ne devlet ne komşu.

İkincisi: Seks bir felaket değildir. Düzenli seks mutluluk getirir. Üniversite çağındaki gençlerin birbirlerine aşkla, tutkuyla, merakla dokunması sağlık belirtisidir. Bunun aksi yaşandığında... Yani cinsel güdüler bastırıldığında öfkesi, çatışması bol, kadın hakları noksan, kadın bedeni ihlal edilebilen, her bakımdan sağlıksız hırt bir toplum ortaya çıkar. Gençler için en büyük tehlike seks yapma ihtimali değil, otoriter bir devletin nefesiyle boğulmaktır.

Üçüncüsü: Sevişmeye karar vermiş iki gencin önüne yeni nesil ihbarcı/ahlakçı komşu, vali ya da polis bir kenara, inşaat vinci dikseniz, fayda etmez. Sevişeceği varsa o vincin kepçesinde sevişir, şaşarsınız.

O bakımdan... Hakkınızın ve yetkinizin sınırlarını hatırlayarak gençlerin evine, seksine, düşüncesine devletin parmağını sokmayınız.