Gazeteciler.com’da Cenk Açık takma ismiyle yazan Levent Gültekin, son yazısında Fethullah Gülen’in son açıklamalarını konu aldı…

Gültekin, Fethullah Gülen Hareketi’nin bu ülkede 40 bin kişi Kürt Sorunu nedeniyle hayatını kaybederken neden sustuğunu, hatta Kürt kelimesini bile nasıl sansür ettiğini ortaya koyup, Gülen’in son hamlesini sorguluyor…

İşte o yazı:

Fethullah hoca bu hamleyi niçin yaptı?

Fethullah Gülen hocanın geçtiğimiz günlerde 'Kürt sorunu'yla ilgili sitemkar bir açıklaması oldu.

Fethullah hocanın bu açıklamasını ilk okuduğumda kendi kendime "Sonunda Fethullah hocanın da 'kalp gözü' açıldı" dediğimi hatırlıyorum.

Doğrusu Gülen cemaatinin ‘Kürt sorunu’na ilgisinin ve strateji değişikliğinin ilk işareti geçtiğimiz haftalarda Radikal gazetesine verdiği röportajda cemaatin önde gelen isimlerinden Cemal Uşşak vermişti.

Cemal Uşşak “Biz dindarlar 'Kürt sorunu'na gerekli ilgiyi, yakınlığı göstermedik” diyerek meseleye bir özeleştiri çerçevesinde ele almıştı.

Fethullah hocanın 'kalp gözü'ndeki bu ani açılışın altında yatan nedene birazdan geleceğim. Ama öncelikle Cemal Uşşak beyefendinin bu tespitiyle ilgili bir iki cümle yazmak niyetindeyim.

Cemal beyin bahsettiği 'biz dindarlar'ın içerisine kimler giriyor? Bence meselenin sağlıklı bir şekilde tartışılabilmesi için bu ibarenin açılması gerekiyor.

Kim o 'biz dindarlar'?  Dindarlarla Kürtler birbirinden nasıl ayrılacak? Bugün hem dindar, hem de bu sorunun muhatabı olan Kürtler ne tarafta duruyorlar?

Çünkü Türkiye'de dindarlar, İslamcılar, Müslümanlar denilen yapının büyük çoğunluğunu Kürtler oluşturuyor. Kürtlerin ağırlıkta olduğu bu dindar yapı, nasıl olur da 'Kürtlere yapılan haksızlıklara' duyarsız kalabilir ki?

Doğrusu Cemal Uşşak beyefendi 'biz dindarlar'dan daha ziyade, 'biz Gülen cemaati' deseydi anlamlı bir özeleştiri yapmış olurdu. Haksız mıyım?

Bu konuyu daha fazla uzatmadan asıl meseleye geleyim.

Fethullah Gülen hocanın 'Kürt sorunu'yla ilgili çıkışını bir çözüm arayışından çok, stratejik bir hamle olarak görüyorum.

Bunu nereden mi çıkarıyorum? Gerek yakından tanıdığım Gülen cemaatinin yapısı, gerekse Fethullah hocanın açıklamasındaki rahatsız edici üslup, beni bu sonuca sevkediyor.

Ama en önemlisi, aldığım bazı kulis bilgileri.

Birazdan onları sizinle paylaşacağım.

Ben Fethullah Gülen cemaatini bazı gazeteciler gibi son yıllarda kazandığı 'güç'ten sonra keşfetmiş değilim. Yaklaşık 25 yıllık bir yakınlığım var. Bu nedenle olayı bu geçmişimle ele alıyorum.

Öncelikle gelin Fethullah Gülen'in verdiği mesaja bakalım.

Hocaefendi yaptığı açıklamada diyor ki: "Hazreti Bediüzzaman ta Meşrutiyet yıllarında Medresetü'z-Zehra adıyla Van'da bir üniversite kurulmasını teklif ederken orada Arapça'nın farz, Türkçe'nin vacip ve Kürtçe'nin caiz gibi kabul edilerek hepsinin beraberce okutulması gerektiğini söylemiştir. Neden okullarda Kürtçe'nin de öğretilmesine fırsat verilmedi? Yurtdışındaki okullarımızda, hatta Amerika'da bile Türkçe seçmeli ders olarak okutuluyor ve kimse buna mani olmuyor. Büyük devlet olmanın hususiyeti budur."

Fethullah hocanın bu cümlelerini okuyunca çok şaşırdığımı söylemeliyim.

Fethullah hocanın 40 yıllık çizgisini bilenler için gerçekten şaşırtacak nitelikte.

Gülen cemaati bu çizgiye ne zaman geldi, ben bilmiyorum. Hatırlamıyorum. Bilen var mı?

Mesela siz Gülen cemaatine ait gazetelerde, TV'lerde veyahut hoca efendinin vaazlarında bu görüşlerin paralelinde bugüne kadar tek satır gördünüz mü?

Kürtçe eğitim serbest bırakılsın diye bir güç kullanımına tanıklık ettiniz mi?

Fethullah hocanın veyahut cemaate mensup herhangi birinin bugüne dek 'Kürt sorunu'na matuf devletin izlediği çizgiden farklı tek bir bakış açısı, bir söylem, bir çözüm önerisi geliştirdiğini gördünüz mü?

Sakın yanlış anlamayın. Devletten kastım AK Parti dönemi değil. Bu sorunun başlangıcından AK Parti dönemine kadarki kısmı kastediyorum.

Peki bugüne kadar böyle bir tutum belirlemeyen, devletin onlarca yıldır yapıp ettiklerine ses çıkarmayan biri 'Kürtçe eğitim niçin serbest bırakılmadı?' sorusunu bugün sorabilir mi?

İnsana sormazlar mı 'Sen şimdiye kadar neredeydin kardeşim?'

Mesela 'Okullarda neden Kürtçenin öğretilmesine fırsat verilmedi?' sorusunu kim sorabilir? Yıllardır bu hakkı savunan birinin bugün bu soruyu sorma hakkı olur, değil mi? Gülen cemaati ne zamandan beridir okullarda Kürtçe eğitim taraftarı?

Kaldı ki Gülen cemaati Bediüzzaman Saidi Nursi'nin yukarıda belirtilen görüşlerini hep görmezden gelmedi mi? Yok saymadı mı?

Görmezden geldiği, ‘Kürt sorunu’na gerekli ilgiyi göstermediği, hatta Türkiye'de en 'milliyetçi' söyleme sahip cemaat kabul edildiği için Nur cemaati içerisinde Med Zehra diye ayrı bir yapı kuruldu. Bunu biliyor muydunuz?

Gülen cemaati ile Med Zehra arasındaki tek fark, Gülen cemaati Bediüzzaman'ın 'Kürt meselesi'ne dönük tavsiyelerini görmezden gelmesi, Med Zehra'nın ise bu tavsiyeleri öncelikli bir mesele olarak ele almasıydı.

Hatta size daha ilgincini söyleyeyim. Fethullah Gülen cemaati Bediüzzaman'ın kitaplarını tercüme ederken kitapları Said-i Nursi'nin kullandığı 'Kürt' kelimesini değiştirerek yayınladı.

Mesela Bediüzzaman bir kitabında “Ben ki ümmi ve bedevi bir Kürdüm” diye bir cümle vardır. Bu cümle Gülen cemaatinin tercüme ettirdiği Bediüzzaman'ın kitaplarında “Ben ki ümmi bir köylüyüm” diye tercüme edilmiştir. Buna benzer onlarca örnek verebilirim.

Peki durum böyleyken Fethullah Gülen'in sanki yıllardır Kürtçe eğitimi savunuyormuş fakat AK Parti iktidarı da bu meseleyi çözememiş gibi bir çıkış yapması, böyle adeta 'rol çalması' normal mi?

AK Parti'nin yaptıklarını yetersiz bulabiliriz. Bu konuda tabiî ki eleştirilerimiz olabilir. Fakat bu eleştiriyi ‘Kürt sorunu’na uzun yıllardır AK Parti kadrolarından bile daha mesafeli, daha resmi bakmış biri getirdiğinde haliyle şaşırırız. Öyle değil mi?

Sadece şaşırmakla da kalmaz, bu işin içinde bir bit yeniği olduğunu tahmin edip işin iç yüzünü merak ederiz.

İşte ben de bunu yaptım.

Kitap tercüme ederken bile Kürt kelimesine bu kadar mesafeli olan bir cemaat, ne oldu da birden bire 40 yıllık söylemin dışına çıktı?

Bu soru sizin de kafanızı karıştırmıyor mu?

Mesela ben de 'Kürtçe eğitime’ karşı olanlardandım. Fakat son yıllarda bu hak gaspının saçma olduğunu düşünmeye başladım. Dünya sisteminin ördüğü tuzağı da dikkate alarak bu sorunun çözülmesini savunur aşamaya geldim.

Şimdi en fazla 'evet, yanlış düşünüyormuşum, bu hakkın verilmesi gerek' diyebilirim, değil mi?

Şimdi ben kalksam ve 'Kürtçe eğitim hakkı niçin verilmedi' diye birilerine hesap sorsam ayıp etmiş olmaz mıyım?

Bana demezler mi kardeşim daha düne kadar bu eğitimin verilmesine sen de karşıydın.

Yukarıda da söylediğim gibi Fethullah Hocanın bu çıkışı stratejik bir hamle. Mavi Marmara meselesinde, başörtüsü meselesinde olduğu gibi Gülen cemaati burada da dindar kesimden farklı bir konum almak amacıyla bir mesaj veriyor, bence.

Elbette tek amaç 'farklı bir konumlama' değil. Satranç tahtasında yapılan bir hamle bu.

'Fethullah hoca kimle satranç oynuyor ki?' dediğinizi duyar gibiyim.

Bence bu sorunun cevabını geçtiğimiz ay ABD'de hocaefendi ile buluşan Türk gazeteciler vermeli.

Orada neler konuşulduğunu yazacak değilim. Bana düşmez. Bu görev o görüşmeye katılan gazeteci arkadaşlarımızındır. Öyle değil mi?

Eğer o sohbette olan arkadaşlar köşelerinde bu konuşmadan birkaç cümleyi bizimle paylaşırlarsa, Gülen cemaatinin aslında ne yapmak istediği ve asıl mesajı kime vermek istediği meselesi biraz daha netliğe kavuşmuş olur.

Gülen cemaatinin geçmişini, tarzını, yapısını bilenler açısından asıl sorunun 'Kürt sorunu' olmadığı aşikar.

Fakat gazeteciler köşelerinde bu meseleyi irdeleyip analiz edeceklerine, ruhlarına sinen korku yüzünden 'Fethullah hoca çok güzel konuştu' deyip kalmayı tercih ediyorlar.

Güzel konuştu da, ne dedi? Niçin dedi? Kime dedi? Gazeteci bu sorulara cevap aramayacaksa niye yazıyor ki?

Ama ben orada konuşulanların yakında su yüzüne çıkacağını düşünüyorum.

Diğer taraftan Fethullah Gülen'in ABD'den meselelere bu kadar kolay yorumlar yapmasına da şaşırıyorum. Eğer sorunları çözmek için bir cesaret varsa, o cesaretin Türkiye'ye dönmekte kullanılması taraftarıyım. Yanılıyor muyum?

Kaldı ki Gülen cemaati eğer Fethullah hocanın dediği gibi 'Kürt sorunu’nun “güven telkin ederek, bölgeye gönüllüler atayarak, toplumun ruhuna girerek” çözebileceğini düşünüyorsa, bu taktikleri bence daha önce farklı bir alanda uygulamaları gerek.

Belki, diyorum, Fethullah hoca cemaatin imajındaki vahametin, yani cemaatin üzerine yapışan 'tehlikeli, güvenilmez' imajının farkında değildir.

Dindar olsun, laik olsun fark etmiyor. Eğer bugün toplumun büyük bir kısmı kendini cemaatten gelecek bir 'tehlikeye' karşı koruma ihtiyacı hissediyorsa, bu, cemaat açısından rahatsız edici bir durumdur.

Velev ki bu imaj cemaatin muarızları tarafından oluşturulmuş olsun. Cemaate düşen Fethullah hocanın tavsiye ettiği yöntemlerle sadece Kürtlere değil, hatta öncelikle toplumun geneline bir güven vermektir.

Burada Gülen cemaatine bir ayna tutmak istiyorum.

Bu yazıyı yazacağımı paylaştığım birçok dindar-İslamcı arkadaşım. “Aman dikkat et, başın belaya girmesin” diye beni uyarma ihtiyacını hissettiler.

Velev ki bu dedikodularla Gülen cemaatine iftira atılıyor. Bence bu sorun cemaat açısından ‘Kürt sorunu’ndan daha önemlidir. Gülen cemaati topluma yayılan bu güvensizlik dalgasıyla mücadele etmelidir.

Dindar kesimde bile bu korkular varsa, varın gerisini siz düşünün.

Şimdi ben bu tavsiyeleri dinlemedim ve bu yazıyı yazdım. Sizce benim başıma bir çorap örülür mü?