Ahmet Aslan / Demokrat Haber

En başından belirtelim, bu yazı Ertuğrul Özkök’ü methiye yazısı değildir. Ali Şeriati’nin “sizi rahatsız etmeye geldim” dediğine benzer şekilde Ertuğrul Özkök’ü eğer okursa sadece rahatsız etme yazısıdır. Özetle, Sayın Özkök’ün bunu içli bir pazar yazısı olarak görmesini ve şarap tadında okumasını isterim.

Yine en başından kendisinin cümlesiyle başlayayım, evet, “Türk basın hayatı polemikleriyle bilinir. Bu polemiklerde üslup bazen ağıra kaçabilir.”

Eğer bu yazıda da üslup ağıra kaçarsa kendisinin her zaman yaptığı şeyi yapıp özür dileyeceğim. Böylece Özkök, özür dilemenin insanları rahatlatıp rahatlatmadığını ve nasıl bir fayda sağladığını belki yaşamış olacaktır.

Yine bu yazı rahmetli Mehmet Ali Birand’ın cenaze töreninin ardından ”O bize nasıl ölmek gerektiği dersi verdi, Allah hepimize öyle ölmek nasip etsin” dileğinden sonra Ertuğrul Özkök’ün ölmesi durumunda düzenlenecek fantezi bir alternatif cenaze töreninden sahnelerdir.

***

İsteğiniz üzerine Sayın Özkök, cami avlusundaki kargaşadan uzakta, kilisede, sizi son yolculuğunuza uğurlamaya gelmiş tanıdıklarınız.

Fonda Mahler değil herkesin çok çirkin olduğu bir gecenin güzel adamı, kahramanı ama sizin “şerefsiz” dediğiniz adam var. Ahmet Kaya, Urla’da gömülmek istediğinizi biliyormuş gibi o gür sesiyle “birazdan kudurur deniz” şarkısını haykırıyor delice.

Sizi anlayan kimse olmadığı için cenazenizde konuşan biri de yok. Herkes suskun, herkes lal. İlginç, kimse kravat takmamış, takım elbise giyen de yok.

Çamurlu ayakkabılarla Durmuş Yılmaz’ın eşi Duriye Hanım mahcup bakışlarla bekliyor. “Ajan provakatör” Merve Kavakçı yanı başında hemen.

“Nefretin simgesi başörtüsüyle” üniversite öğrencileri oturuyor arka sıralarda. Hemen arkalarında “Kaosa Kalkmış 411” el görünüyor.

“Kaçakçılık yaptık, öldük” diyen 34 “Roboskili’de orada. Demek ki kaçakçılık yapmayanlar da ölüyor bir gün, diye bakıyorlar.

Mehmet Ali Birand, Cengiz Çandar koyu bir sohbetteler az ötede. Birand, elinde Hürriyet “Andıç” haberini gülümseyerek okuyor Çandar’a.

Hrant Dink, ruh halinin güvercin tedirginliğiyle izliyor cenaze töreninizi. “Bu işin milliyetçi arkadaş grubunun işi olabileceğini” ve bunlara “empatiyle” yaklaşılmasını öneren yazınıza bakıyor. Sabiha Gökçen haberiniz yetmezmiş, bu haberden sonra öldürülmesi yetmezmiş gibi katiline, katillerine empatiyle yaklaşılmasını öneren yazınıza “Nedir bu kin?” diyerek bakıyor şaşkın gözlerle.

Ne mutlu size, İran’dan, Irak’tan da misafirleriniz var. 1988 yılında “Rauf Denktaş’a suikast yapacaklardı” diye manşetten verdiğiniz yalan haberin kurbanı üç İranlı öğrenci de hatırlayıp gelmiş son yolculuğunuza. Irak’ta alçaktan uçurmayı önerdiğiniz F16’larla evlerinin camlarını kırmayı istediğiniz Kürtler de yalnız bırakmamışlar sizi. “İyi kalpli İsrail askerlerinin” Mavi Marmara baskınında katledilenler de kilisedeler.

Ama hayret, ilginç cenaze töreninizde “Kürt sorunu çözülürse Türk sorunu ortaya çıkar” dediğiniz Beyaz Türklerden kimse yok, ”Demokrasiye oral seks yapan” darbeciler de ortalıkta görünmüyor. ”Dolduruşa” geldiğiniz, ”gerekirse silah kullanılacak” dediğiniz günlerin mağrurları da kayıp.

Yazık oldu, her ölüm erkendir derler. Öyle, erken oldu, “Mini etekle beş vakit namaz kılıp, başörtüsüyle içki içen kadınların ülkesini” de göremediniz. Mezarınız, isteğiniz üzere Urla’da. Yine isteğiniz üzere mezar taşında sadece ”O” yazıyor.

Ve yine isteyen bu tek harfi sadece “O”, isteyen koca bir sıfır olarak okuyor.