Yeni Şafak yazarı Abdülkadir Selvi, Fethullan Gülen'e "Türkiye'ye dönün" çağrısı yaptığı bugünkü yazısında, Aydnılık ve Sözcü gazetelerinin elinde olduğu iddia edilen kasetlerle, cemaatten bazı isimlerin AKP'li bir yetkiliyi tehdit ettiğini savundu. Selvi, Fethullah Gülen'e seslenerek, "Haddime değil ama bu yara daha fazla enfekte olmadan bir mekanizma oluşturulabilir. İsmi istismar konusu yapılmasın ama çözüm süreci gibi bir şey. İsmini siz koyun" dedi.

Hükümet ve cemaat arasında dershane düzenlemesi nedeniyle başlayan gerilimde yeni gündem ‘kaset tehdidi’ oldu.

Fethullah Gülen’in Cumartesi günü herkul.org sitesinde yayınlanan yeni konuşmasında, İslam’daki ‘ayıp örtme’ konusundan bahsederken bugün AKP ’de üst düzey bir yetkili olan isme kurulan kaset tuzağını anlattığı bölüm “kim bu AKP’li” sorularını da gündeme getirdi.

Gülen, videoda o günü şöyle anlatıyordu:

Bir büyük zat, bir dönemde… Bana seneler evvel bir telefon geldi. Dediler ki nefsine uyarak bir yerde bir tane alüfte ( hayat kadını) ile buluşmaya gidiyor ve aynı zamanda birilerinin de komplosu da söz konusu olabilir. Gece yarısı Türkiye ’de onu tanıyan bir arkadaşa telefon ettim. Kalk dedim evine koş git, oraya gitmesin katiyen, hem kendisi o masiyete girmesin hem de hafazanallah bir komplo meselesi ise şayet günümüzde geldiği noktaya gelemezdi gelemez dedim. Ve o mevzudaki telefon sabit. Kendisine rica bulunduğum o zat da hayatta ama ben bu güne kadar o meseleyi kimseye açmadım. Bize düşen şey odur, ayıbını yüzüne vurmama. Ama belki de öyle birisi, benim öyle bir ayıbını bildiğimden dolayı şimdilerde homurdanıyorsa şayet, keşke benim ayıbımı bilen bu insan nalları dikse gitse de ayıbımı bilen kimse olmasa…

Bu sözlerin ardından bugünkü köşesinden Fethullah Gülen’e açık mektup yazan Yeni Şafak yazarı Abdülkadir Selvi, kaset tehditlerinde bazı isimlerin araya girerek ‘dershaneler konusunu kapatın, Aydınlık ve Sözcü’nin elindeki kasetleri yayınlatmayalım’ dediğini iddia etti.

İşte Selvi’nin yazısındaki o bölüm:

Bugün kirli metotlarla ve kirli ittifaklarla karşı karşıyayız.

Aydınlık ve Sözcü'nün saldırılarına karşı sizi savunurduk. Şimdi Başbakan'ın dershaneler konusuna çözüm bulmak amacıyla görevlendirdiği yetkili kişiler Sözcü ve Aydınlık üzerinden tehdit edilir oldu. 'Onurunla istifa et. Biz seni ortada bırakmayız' deniliyor. 'Sen iyi bir insansın. Başbakan'ın seni sevdiğini biliyoruz. Başbakan'ı sen ikna edebilirsin. Bu işi (dershaneler) bırak, senin önün açık. Biz seni bakan yaparız. Ama seninle ilgili Sözcü ve Aydınlık'ın elinde kasetler var. Biz onu ev, araba verir hallederiz' diye tehdit ediliyor.

Kim bunlar hocam? Kasetle, Sözcü'yle, Aydınlık'la ne işleri olur? Sözcü'nün, Aydınlık'ın elindeki kasetlerden bunların haberi nasıl olur? Bu yapılarla kurulan ilişkiler nedir? Hangi evle, hangi araba ile hangi kasetleri çözüyorlar? Resmi sıfatları nedir bunların?

Bilin ki dershane tartışması giderek farklı mecralara taşıyor. Arabuluculuk yapabilecek olan insanlar da bir mekanizma tarafından kısa sürede tasfiye ediliyor. Bir güç iki tarafı kavga ettirmek için, elinden gelen her şeyi yapıyor. Adım adım üzerimize doğru gelen dehşetli tehlikeyi görüyoruz. Sizin de gördüğünüzden eminim.

Haddime değil ama bu yara daha fazla enfekte olmadan bir mekanizma oluşturulabilir. İsmi istismar konusu yapılmasın ama çözüm süreci gibi bir şey. İsmini siz koyun.

Bu konuda uluslararası bir unvanı olan, nükleer görüşmelerde görev yapmış, çözüm sürecinin önemli ismi MİT Müsteşarı Hakan Fidan olabilir.

7 Şubat'tan dolayı Hakan Fidan ismi üzerinde bir çekinceniz olursa, şu ya da bu olur demek bana düşmez. Siyasi, bürokrat ya da bir gönül adamı. Onu siz belirlersiniz. Benim tek derdim bu işten cemaatin de AK Parti'nin de daha fazla zarar görmemesi. Aslında birçok hamiyet sahibi gibi benim gönlümden geçen ne biliyor musunuz?

Memleket denilince gözlerinizin dolduğunu biliyorum.

Ağlamaktan gözlerinizin şiştiği, 'Her gün sırtımdan bir hançer yiyorum' diye hayıflandığınız şu günlerde, Peygamberimiz'in vefatından sonra Hazret-i Ebubekir'in gösterdiği dirayete benzer bir şekilde dönüp başımıza gelseniz hocam.

Sizin orada olmanız bazı komplo teorilerine de yataklık ediyor. Ne olur hocam, gün bu gün. İş şirazesinden çıkmak üzere. Türkiye'ye dönün artık. (Radikal)