Gazeteci Ece Temelkuran henüz özgür olan gazeteciler tarafından yayınlanan disaridakigazeticiler.com için bir yazı kaleme aldı…

Temelkuran yazısında basına yönelik saldırılar karşısında bazı gazetecilerin takındığı ”… ama benim durumum daha farklı” tavrının karşısında açık bir uyarı yapıyor: “Senin durumun farklı değil kardeşim! Çünkü “Herkes aynı hayatta!..”

Temelkuran’ın yazısı şöyle:

‘HERKES AYNI HAYATTA!’

“İnsanın çekirdeğinde bir temel çekişme var. Hem ait olmak, bir olmak istiyor, hem ayırd etmek istiyor kendini. Hele ki ortada bir trajedi varsa. Hem acıyı sadece izleyen olmaya katlanamıyorsun, yaklaşmak istiyorsun. Hem uzak durmak istiyorsun acıdan, ayırt etmek istiyorsun kendini kurbanlardan. Silivri Cezaevi ring otobüslerinde hep böyle bir çatışma işte. “Aynı kaderi paylaşıyoruz belki…” diyorsun, “… ama benim durumum daha farklı.”

Senin durumun farklı değil kardeşim! Çünkü “Herkes aynı hayatta!..” Sadece bazılarımız “içeri” kilitlendi, bazılarımız “dışarı”.

Hepimiz aynı ekşi ekmeği kemiriyoruz, kimimiz daha az, kimimiz yutulmayacak kadar büyük lokmalar halinde. Aynı otobüsteyiz yani, baksana. Aynı cezaevi ring otobüsünde. Bu kibirden vazgeçmediğimiz sürece inemeyeceğiz bu otobüsten. Kendimizi “bi’ şey”  sandığımız, kendimizi “farklı bi’ şey” sandığımız sürece bitmeyecek bu dolap beygirliği.

“İçerideki” ve “dışarıdaki” gazeteciler olarak onurlu kalabilmek için bu kibirli gururdan vazgeçmemiz gerekiyor. Hemen. Şimdi.

Biz, gazeteciler olarak hiçbir zaman eşit olamadık, eşit haklara sahip olamadık. Kimimiz daha şöhretliydi, daha çok para kazandı, daha meşruydu ve daha çok el üzerinde tutuldu. Kimimiz hep itildi kakıldı, “terörist” muamelesiyle karşılaştı, yarı aç yaşadı. Kimimiz camdan ofislerde seyirlik bir nesneye dönüştü ve Türkiye’yi pencere önü çiçeği gibi camların arkasından izledi. Kimimiz hep sokaktaydı, gazdan zehirlendi, coplandı, gözaltına alındı. Kimimizin ayakkabıları hep cilalıydı, hiç tozlanmadı. Kimimizin pabuçları çamurdan kurtulmadı. Kimimiz stüdyolarda terledi, kimimiz miting meydanlarında güneşin altında. Ve şimdi ilk kez bir zulümle eşitleniyoruz aslında. Bunun keyfini çıkarmanın sırası bana sorarsanız. Zalim bizi eşitliyor ve bunun iyi bir tarafı var. Hatırlayabiliriz böylece kim olduğumuzu ve aslında ne olmamız gerektiğini.

Şimdi başımız belada ama bir gün bu belayı savarsak o zaman ortak bir hikayemiz olacak. Bir belayı beraber atlatmış insanların o sevinçli kardeşliği ile birleşmiş olacağız. Sadece zulmü savmış değil, içimizdeki Bizans’ı da yerle bir etmiş olacağız. O zaman neşeyle söyleyeceğiz: “Herkes aynı hayatta! Kendini bi’ şey sanma!” Güzel olacak…” (DISARIDAKIGAZETECILER.COM)