Meslekteki 20’nci yılı sebebiyle Can Yayınları’ndaki kitapları yeniden basılan gazeteci-yazar Ece Temelkuran, Türkiye’de sistematik olarak erkek şiddetine uğrayan kadınlarla ilgili olarak “Türkiye’de şöyle bir ideal insan kimliği var: ‘Türk, erkek, Sünni, tutucu’. E sen bu tanıma uymuyorsan, yandın. O yüzden; bu, bu dönemde kadınların başına geliyor. Ama bu, sadece kadınlarla ilgili bir şey değil. Bu kümeye girmeyen erkeklerin de başına gelecek ve gelmeye de başladı zaten!” dedi.

“Bu ülkede, hukuk duygusu çok zedelendi. 1980’lerden beri giderek daha da zedelendi” ifadesini kullanan Temelkuran, “Hukukçuyum, bir ülkede hukuk duygusu zedelendiği zaman, bundan en çok etkilenen kadınlar, çocuklar, azınlıklar, hayvanlar, ağaçlar diye gider” şeklinde konuştu.

Ece Temelkuran’ın Hürriyet’ten Ayşe Arman’a verdiği söyleşinden öne çıkanlar şöyle:

“TARAFSIZ OLMAYI HİÇBİR FIKRİN OLMAMASIYLA KARIŞTIRIYORLAR”

Sen çok yönlü birisin, edebiyatı, gazeteciliği ve tabii ki aktivistliği birlikte yürüttün. “Ne yaptım ben bu 20 yılda”ya senin verdiğin cevap ne?

Aslında yaptığım şey hep aynı. Çok yönlülük filan da değil. Ben bir hikâye anlattım, 20 yıldır hep hikâye anlatıyorum. Bunu gazetede de yaptım, kitapta da yaptım, şiirde de, sokakta bağırarak da. Hep de sesi duyulmayan insanların hikâyesini anlatmayı tercih ettim. Bu da aktivistlik gibi gözüktü. Halbuki gazetecilik öyle bir şey zaten. Herkes, bu objektif gazetecilik meselesinin üzerinde duruyor. Tarafsız olmayı, hiçbir fikrin olmamasıyla karıştırıyor insanlar. Gazeteci, sesi olmayanların tarafındadır. Bu anlamda taraf tutar zaten. Ondan sonra, onu nasıl yaptığıyla ilgili bir objektifliği olabilir tabii ki.

Peki şimdi?

Artık öyle bir dönemdeyiz ki, gazeteciliğin kendisine harcadığın enerjiden çok, neyi yapmaman gerektiğini düşünmen gerekiyor. İnsanlar neyi bilmeleri gerektiğini düşünmüyorlar. “Neyi bilmesek daha rahat ederiz!” diye düşünmeye başladılar. Enerjimizi en çok buna harcıyoruz ve kendimizi sürekli duyarsızlaştırmaya uğraşıyoruz.

Artık bir gazetede yazamıyorsun. Ağzın kapatılmış, ellerin bağlanmış gibi hissediyor musun?

Hayır hiç. Bir şeyi çok yazmak istediğimde, New York Times’a yazıyorum, Guardian’a yazıyorum. Zaten her şeyin bu kadar çabuk değiştiği ve bir önceki günün bu kadar çabuk unutulduğu bir ülkede, kitap yazmak bana daha kıymetli geliyor. Bir de, gazetecilik ve etrafındaki kavga çok çirkinleşti. Yani siyasi durum çok çirkinleşti. Gazeteciler arasındaki kavga da çirkinleşti. Ben de kavga edebilirim ama bu çirkin kavgayı edemiyorum. Hem ruh sağlığıma iyi gelmiyor hem de beceremiyorum. Bunu yapabilenler var, çok takdir ediyorum. İsmail Saymaz mesela, mükemmel yapıyor.

Röportajın tamamı: http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/ayse-arman_12/cilgin-ve-huzunlu_40262873