İki hafta önce kanalları gezinirken Ülke TV’de bir tekzip gördüm:
Telaşlı bir spiker sesi, yaptıkları haberin yalan olduğunu açıklıyordu. Merak ettim.
Meğer 5 Ekim gecesi, Deniz Feneri savcısının Ankara’da bir restoranda CHP milletvekilleriyle buluştuğunu duymuşlar. Hemen restorana yayın aracı yollamışlar.
Muhabir, restoran kapısından yayına başlamış:
“Şu anda Savcı Nadi Türkaslan, içerde CHP’li Süheyl Batum, İlhan Cihaner, Emine Ülker Tarhan’la yemek yiyor. Restoranın kuytu bir köşesinde, bir sütunun ardına saklanmış vaziyette oturuyor. Bizi içeri almıyorlar.”
Kanal, haberi “Son Dakika: Sürpriz Buluşma” diye duyurmuş. Restoran çıkışında bir emekli müsteşar, “Evet, gördüm içerde” demiş. Spiker, Adalet Bakanı’nı göreve çağırmış.
* * *
Oysa savcı Nadi Türkaslan o sırada evde...
Eş dostun uyarısı üzerine Ülke TV’yi açıyor. Kendisinin evde değil, dışarıda yemekte olduğunu öğreniyor(!)
Ülke TV restoranda kendisini ararken, o da Ülke TV santralını arıyor. Çıkan görevliye diyor ki:
“-Ben restoranda değil, evimdeyim. Yayına bağlayın, düzelteyim.”
“-Senin olduğunu ne bilelim.”
“-Restorandakinin ben olduğumu nereden biliyorsunuz?”
“-Kusura bakmayın, bağlayamayız.”
* * *
Bir süre sonra da savcı sanılan kişi çıkıyor kapıdan.
Flaşlar patlarken, “Ben Emine Ülke Tarhan’ın eşi Umur Tarhan’ım” diyor. Bunun üzerine haber yayından kaldırılıyor.
İzlediğim açıklama, 32 dakika süren o yayının tekzibiymiş meğer...
Asıl önemli detay şu:
Ülke TV’nin sahibi, haberdeki savcının soruşturduğu Deniz Feneri davasının 1 numaralı sanığı...
* * *
Tabii o savcı, artık Deniz Feneri’nin savcısı değil.
 Bu takip onu devirmeye yetmeyince, iş “yukarıdan” halledildi.
Fener’i fazla kurcalayan savcılar önce görevden alındı. Ardından Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu’nun ibretlik bir kararıyla haklarında soruşturma açıldı.
Deniz Feneri soruşturması 4 yıldır tamamlanamamıştı, ama savcıların kovuşturması 3 ayda bitirildi.
İtiraz sonucu bile beklenmeden, Türkaslan hakkında 11 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı.
Tam “ileri demokratik bir uygulama”yla, Deniz Feneri sanıkları salıverilirken, savcıları sanık oldu.
Bu, hem yürütmenin yargıya müdahalesi, hem Fener’cilerin intikam hamlesiydi.
Tabii bundan sonra böyle işlere kalkışacak savcılara da “Dokunan yanar” mesajıydı.
* * *
Ama bu hesabın ters tepme ihtimali büyük. Çünkü Ankara Adliyesi’nin koridorlarını arşınlayanlar, son birkaç gündür “sanık savcılar”a destek ziyaretçisi ve telefonu yağdığını görüyorlar.
Birçok baro “Biz yüzlerce üyemizle savunmanızı üstlenmeye hazırız” diye arıyor.
Sincan’da iddianame kabul edilirse, Deniz Feneri’nin hiç konuşmayan eski savcıları, sanık olarak ilk kez konuşacak. Deniz Feneri soruşturmasında başlarından geçenleri, yapılan müdahaleleri, belki de eldeki belgeleri anlatacaklar.
Kapatılmaya çalışılan ve yeni savcılarca bekletilen ünlü dosya, fiilen orada açılmış olacak.
Savcılık makamı yer değiştirecek: İlk kez bir savcı, iddialarını sanık sandalyesinden dillendirecek.
Canlı yayın araçları, restorana değil, Sincan’a yollansın:
Ava giden avlanabilir.